|23|•Benimle Gel

En başından başla
                                    

Çok geçmeden kulübenin kapısı gıcırdayarak açıldı. Yiğit, tuhaf bir yüz ifadesiyle içeri girip kapıyı ardından kapattı. Bakışlarımı ondan çekip buz koyduğum bileğime diktim.

"Hazel?" dedi bir süre sonra konuşmayı seçerek. Bakışlarımı bileğimden çekip ona baktım. Ne söyleyeceğini içten içe merak etsem de bana seslenişine bir cevap vermedim. Gözleri doğrudan yüzüme kilitlenmişti. Koyu kahverengi harelerindeki çaresizlik gün ışığı kadar berraktı. Az önce kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama işitmek istemediği bir haber almış olmalıydı ki yüzü bembeyaz kesilmişti.
"Hazel?" dedi tekrar, yalvarır bir ses tonuyla. Hızlı fakat temkinli adımlarla yanıma yaklaştı. Anlamsız, boş bakışlarımı yüzüne dikip ne yapmaya çalıştığını sorar gibi baktım.
"Buradan gitmemiz gerekiyor." dedi en sonunda onu rahatsız eden kelimeleri dudaklarının arasından dışarı atarak.
Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.
"Neyden bahsediyorsun sen?" dedim sesimin yüksek çıkmasına engel olamayarak.
Sertçe yutkundu. Ellerini bana uzattı. Ellerinin titreyişini gördüğümde ufak bir şok dalgası bedenimde gezindi.
Onu ilk defa bu kadar korkmuş ve çaresiz görüyordum.
Ne olduğunu çok merak ediyor olsam da ifadesiz görünmek için çabaladım.

"Burdan hemen gitmemiz gerekiyor." Tek söylediği buydu. Ama neden bunu dediğini bilmiyordum.
"Neden gitmemiz gerekiyor?" Zorlanarak yutkundu. Hareketleri aceleci ve tutarsızdı.
"Bunu şimdi anlatamam. Ne olur beni dinle." Alayla güldüm. Dedikleri çok saçma geliyordu çünkü.
"Seni neden dinleyeyim? Ayrıca hiçbir yere gitmiyorum." Bakışlarımı ondan çekip şöminedeki alevlere diktim.
Yanıma iyice yaklaştı. Terden sırılsıklam olan avuçları ellerimi buldu.
Ani bir refleksle geri çekmek istediğimde engel oldu. Gözlerim tekrar, onun gözlerini buldu.
"Lütfen Hazel. Buradan acilen çıkmamız gerekiyor. Bizi bulurlarsa hiç iyi olmaz." Kafayı sıyıracaktım. Yiğit kimden bahsediyordu? Onu bu kadar korkutan neydi? Kim bizi bulursa hiç iyi olmazdı?
"Kimden bahsediyorsun Yiğit?" dedim sabrımın tükendiğini belli ederek.
Kolumdan tutup beni ayağa kaldırmaya çalıştı. Bağırmak için yeltendiğimde eli dudaklarımı kapadı.
"Burada kimsenin olmadığını sen söyledin Hazel. Ayrıca bağırman senin yararına olmaz." Yüzü bir anda ciddileşmişti. Elini dudaklarımdan çektim.
"Bak Yiğit!" dedim sakin olmak için çabalarken. Tuttuğu kolumu bırakması için çabaladım lakin fayda etmedi.
"Her neyin peşindeysen beni karıştırma. Gitmek istiyorsan kapı orada." başımla kulübenin kapısını işaret ettim.
"Ben hiçbir yere gelmiyorum."

Yiğit sinirle soludu.
"Seni almadan bir yere gitmiyorum."
Beni alıp sırtına attığında çığlık atmaya başladım.
Kafam aşağı doğru sarktığında nevrim dönmüştü resmen.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" Yiğit cevap vermedi. Sinirle sırtında tepinirken ayak bileğimin acısını bile hissetmiyordum.
"Beni hemen aşağı indir yoksa..."
"Yoksa ne yaparsın? Bağırır mısın? Ayrıca ayak bileğine zarar veriyorsun tepinmeyi kes."
Sözümü kesip sinirle konuştuğunda bağırmak için yeltendim ama söyledikleriyle çığlığım boğazımda takılı kaldı.
"İstediğin kadar bağır. Burada kimse duymaz. Sen demiştin."
El mecbur sustum. Ayak bileğim tepindiğim için feci bir şekilde ağrımaya başlamıştı.

Yiğit, sedirin üzerinde duran montu eline aldı. Telefonumu almak için masanın üzerine uzanmaya çalıştım ama onun sırtındayken bu zordu.
Ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki arkasını döndü. Yüzüm sırtına denk geldiği için sehpadan uzaklaştım. Ben sırtında, şömineye doğru ilerledi.
İkimizin de telefonunu kapatıp şöminenin yanında duran odun kovasına fırlattı.

"Ne yapıyorsun?!" diye bağırdım ona şok olmuş bir şekilde.
Beni duymazdan gelerek kapıya doğru ilerledi.
"Sana yenisini alırım." dedi pişkin bir şekilde. Yumruklarımı, sinirden kudurmuş bir biçimde sırtına geçirdiğimde oralı bile olmayarak kulübeden çıktı.

Özel 'Asi'stan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin