Elim neden sürekli, saçlarıyla uğraşırken yüzünü daha çok bana bastırmaya çalışıyordu?!

Titrediğimi, kalbimin kulaklarımda attığını ve dudaklarımın tatlı bir sızıyla zonkladığını ancak benden bir anda uzaklaştığında fark edebilmiştim.

Boşluğa düşmüş gibi hissediyordum.

Elim hâlâ ensesindeydi. Gözlerim hâlâ kapalıydı ve onun hızlı nefesi dudaklarıma çarpıyordu.

Bir insandan gelen sigara kokusu nasıl bu kadar etkileyici olabilirdi?

Başım dönüyordu.

Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum. Çünkü onunkiler muhakkak bir şekilde benim üzerimdeydi. Hem de çok yakından.

Neden beni böyle birden bırakmıştı?

Bacaklarım ne zaman bacaklarına sarılmıştı?

Ben ne yapmıştım?

BİZ NE YAPMIŞTIK?!

" Gözlerini aç." dediğini duydum kulağıma garip gelen sesiyle.

Ya o boğuk konuşmuştu, ya da benim kulaklarım vücudumun geri kalanı gibi ne yaptığını bilmez bir hâlde fazlasıyla uğulduyordu.

Sanırım iki seçenek de doğru tahmindi.

Utanıyordum.

Neden bu kadar utanıyordum?

" Gözlerini aç Eylül." dedi bir kez daha.

Dudaklarını dudaklarımın üstünde hâlâ hissedebiliyordum sanki.

Dudaklarımı yalarken onunkilerin bana hâlâ dokunmadığına emin olmak istemiş gibiydim.

Zorlanarak da olsa göz kapaklarımı kaldırdığımda bir an gerçeklikle sarsıldım.

Gözlerimi açmadan önce her şey soyut gibiydi.

Ama şimdi... her şeyi kavrıyordum.

Kokusunu, iki yanımdaki ellerini, yüzümdeki nefesini, birbirine değen bacaklarımızı ve saçlarına takılı kalmış elimi.

Aceleyle elimi üzerinden çektim.

Sonra ne oldu bilmiyorum ama delici bakışlarına dayanamadım ve gözlerimizi çekingence buluşturdum.

Beklediğim alaylı, eğlenen bakış yoktu...

Tamam, vardı ama sadece o yoktu.

Gözlerinde bir yandan heyecanlı parıltılar görmüştüm. Bir yandan da...

İhtiraslı?

Gözlerini yavaşça kapatıp başını serbest bırakarak aşağı düşürdü. Şimdi erkeksi şampuan kokusu burnuma doluyordu. Başını iki yana salladığında bunu neden yaptığını düşündüm.

" Sen... çok güzelsin."

Bunu gülümseyerek söylemişti. Göremesem de sesinden anlamıştım.

Ve sanki inanamıyor gibi.

Tekrar bana baktığında gözleri önce dudaklarımda kaldı ardından gözlerime çıktıklarında daha ciddi ve bir o kadar da SEKSİ baktıklarını gördüm.

Neden böyle bakıyordu ki?

Nefesimi kestiğinin farkında mıydı?!

Bir elini tezgahtan çekip yüzüme çıkardığında az da olsa yavaşlar gibi olan kalbim tekrar hızlandı.

Ama bana dokunmamıştı.

Parmakları çenemi tutmak ister gibi duruyordu ama dokunuşunu hissetmemiştim.

Gözlerini gözlerimden çekmiyordu.
" Sana dokunabilir miyim?" 

Kuruyan boğazımla yutkundum.

Daha önce hiç biriyle öpüşmemiş gibi hissediyordum. Başkalarıyla yaşadığım o utanç verici şey öpüşmekse bu neydi?

" Dokunabilirsin." diye fısıldadım düşünmeden.

Havadaki eli hiç tereddüt etmeden çenemi tuttu ve onu havaya kaldırdı. Dudaklarını bana yaklaştırdığı sırada sessiz bir ani nefes almamı sağlayan heyecanı hissettim.

Ama o sadece içimi gıdıklayacak ve bacaklarımın iç kısımlarını ısıtacak bir şekilde dudaklarını benimkilere sürttü. Bu sırada da iç geçirmişti.

Titremeye devam ediyordum.

Geri çekildiğinde aralık dudaklarımdan hızla verdiğim sessiz nefeslerle gözlerimi açtım. Boynuma doğru eğildiğindeyse nefes falan kalmamıştı.

Tam nabzımın üzerine ıslak bir öpücük kondurdu ve ben tırnağımı parmağıma sertçe geçirdim.

Bu benim vücudumun küçük, yetersiz tepkisiydi. Heyecana, üzüntüye, gerginliğe, kızgınlığa...

Bu kadar basittim işte.

Hele onun kollarındayken olduğumdan kat kat basit hissediyordum. Karakter olarak değil. O anlamda basit olmadığıma emindim.

Sadece... çözülmesi gerçekten kolay biriydim.

Yüzünü yüzümün hizasına çıkardığında gözleri boynumdaydı, yüzümdeki elini öptüğü yere götürdüğünü gördüm. Hafifçe parmaklarını dokundurdu.

" Bıraktıkları bütün izlerini sileceğim. Tek tek."

O geceden bahsettiğini anlamak zor değildi.

********

Kısa diye sövmeyin arkadaşlar bu kısmı ayrı bölüm olarak yayınlamam lazımdı.

WİNDOW //don't talk about it (TAMAMLANDI)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora