Ağlamaya başladı. Omuzları hıçkırıklarının şiddetinden sarsılıyor ve anlaşılmaz bir şekilde mırıldanıyordu. Ayşe teyze endişeli ve ağlamaklı bir şekilde ona sarıldığında onlara doğru ilerledim. Hazel'in yalnız kalması gerektiğinin farkındayım. Şu an hiç iyi değildi. Ve Ayşe teyzenin hüznünü gördüğünde daha da kötü olacağından emindim.

"Ayşe teyzenin kolundan tutup kapıya ilerledim lakin elimden kurtulup tekrar Hazel'e sarıldı. Onu zorlukta Hazel'den ayırdığımda ağladığını gördüm.
" Kızımın nesi var Murat? "dedi Ayşe teyze de ağlamaya başladığında.
Onu kollarımın arasına alıp sarıldım. Lanet olası elimden daha fazlası gelmiyordu.

"Onu yalnız bırakmalıyız Ayşe teyze. Hadi çıkalım." dedim onu zar zor kapıya doğru sürüklerken.

Odadan çıkmadan önce Hazel'e baktığımda kulaklarını kapayıp ağladığını gördüm.

Yiğit'in ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Hazel'e karşı bir şeyler hissettiğine yüzde yüz emindim. Ama aptal herifin gözleri başka, davranışları başka şeyler söylüyordu.

Davetin başlarında her şey yolunda gidiyordu. Hazel ve ben rolümüzü güzelce yerine getiriyor ve Yiğit'i çıldırtıyorduk. Bundan emindim. Çünkü ne zaman Hazel'le ilgilensem ya da yakınında olsam Yiğit beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Hazel'e aşkla bakan o gözlerin yalan söylediğine inanamıyordum.
Kendimden nefret etmem de cabasıydı. Hazel'i böyle bir oynun içine sürüklediğim için kendimi kötü hissediyordum.

Yiğit ve Lale sahneye çıktığında Hazel onlara anlamsız bakışlarla bakmıştı. Gözlerinin dolduğunu olduğum yerde gördüğüm için seri adımlarla yanına ulaşmıştım. Yiğit özellikle bize bakmayarak davetlilere açıklama yaptığında Hazel'in zar zor ayakta durduğunu fark etmiştim.
Hazel'in gözleri kapanırken onu zar zor köşeye çekmiş ve kimsenin bizi fark etmemesi için ekstra çaba harcamıştım.

Güçlükle çıkışa ilerleyip Hazel'i arabaya yerleştirdiğimde direkt onun evine sürmüştüm. Ayşe teyzenin tüm ısrarlarına rağmen olanları anlatamamıştım. Çünkü zannımca Hazel ona henüz Yiğit'ten bahsetmemişti. Bunu benim söylemem de doğru değildi.

Hazel yaklaşık bir gündür uyuyordu ve yeni kendine gelmişti. Yaşadıklarının ağırlığı altında ezildiğini bildiğim için şimdilik onu kendi haline bırakmak daha doğruydu. Bu yüzden Ayşe teyzeyi zar zor odadan çıkarmanın üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmişti.

Hazel'den tek bir ses bile yoktu. Ayşe teyzeye belli etmesemde endişelenmeye başlamıştım.

Odasına gidip gitmemek arasında kalırken yukarıdan gelen çığlık sesi ve cam kırılmasının şiddetli gürültüsü ile oturduğum yerden zıplayıp Hazel'in odasına koştum.
Ayşe teyzenin hıçkırıkları ardımda yankılanırken nefes nefese Hazel'in odasına ulaştım.
Kapıyı hızla açtığımdan mütevellit duvara çarpmıştı.

Hazel ağlıyordu. Omuzlarını şiddetli sarsıntısı, aldığı kesik nefesler ve yüzünü boyayan göz yaşları Hazel'in hiç iyi olmadığını söylüyordu. Kırmızı uzun elbisenin eteklerini avucunda toplayıp sıkmıştı.

Gardırobun aynası paramparçaydı ve yerde bin paraçaya bölünmüş bir kar küresi duruyordu.
Hazel'in yanına ulaşıp onu kollarımın arasına aldım. Başını göğsüme dayayıp saçlarını okşayarak sakinleşmesi için mırıldanmaya başlamıştım.
"Şş hepsi geçecek. Sakin ol." bize endişe ile bakan Ayşe teyzeye gülümseyip iyi olduğunu belirttim. Ayşe teyze hıçkırıklarının kaçmaması için avucunu dudaklarına bastırımıştı. Yüzündeki hüzün daha fazla dayanamayacağını söyler nitelikteydi.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now