BÖLÜM 29: BATAKLIKTAKİ GÜL

9 1 5
                                    

Saldırılmaması emredilen o ev merak konusuydu. Kimse o eve yaklaşamıyordu. Sadece atın üzerinde heybetli bir çift göz izliyordu o evi. Zırhının gardiyan, tacının parmaklıkları, sorumluluklarının prangaları olduğu bu isim kraldan başkası değildi tabi ki. Gözlerinde yaşanmamış baharlar misali bir hüzün vardı. Sarının kahveye döndüğü hüzün... Kurumuş yapraklar misali. Dökülmüş yapraklar. Heybetli bir ağaç gibi dururken o yamaçta. Baharı yeniden bekliyordu. Sessizce... Hüzünle... Sararıp solmuş yapraklar misali... O ev...

O evde ne vardı? Bir yetim mi? İhtiyar bir kötürüm mü? Çok güzel bir kadın mı? Hiç biri mi, yoksa hepsi mi?

Aslında sözlerin hiç biri başlı başına anlatmaya yetmiyordu o kapının arkasını. Zira o kapının arkasında bunların tamamını içinde barındıran bir başkası vardı. Gülhatun...

Gülhatun, babasının yaptığı hırsızlık sonucu babasıyla beraber sürülmüş biriydi. Çocukluğu babasının saraydaki işi üzerine sarayda geçmişti aslında ve 2. Ayhan ile beraber büyümüşlerdi. Kralın ilk ve tek aşkıydı. Babasının hırsızlığı sonucu sürülmesi ile bu ikili daha 15 yaşında çocukken ayrılmış ve bir daha da hiç görüşememişlerdi.

Yarım kalan aşkların en kötü özelliği yarım kalmış olmasıdır. Yani ne yaşanır doya doya, ne de sonsuza değin biter. İçte bir yüktür yaşanmayan ne varsa. Hayaller kurulur iki kişilik. Velev ki karşısı hep bilinmeyendir. Delirtir gidenin beklememe ihtimali. Karşının da mutlu olma hakkı elbette ki vardır. Lâkin o kıyamadığının mutluluğu başkasıyla yaşaması benliğine yiyebileceğin en büyük tokattır. Ve hiçbir fiziksel darbenin çalışamayacağı bir yere çalışır. Ruha... Gözlerinde yine aynı bencil bakış vardı kralın. Tek sevdiğinin sürgünde kaldığı evde acaba neler vardı şimdi. Babasının ölümünden sonra gitmişti oradan Gülhatun. Yıllar sonra Ayhan ile yine göz göze gelseler ne derlerdi birbirlerine acaba? Acaba Gülhatun neredeydi? Onu düşündü. Kumralken güneşin sıcacık sarısını bile kıskandıracak tondaki saçlarını , hayat veren toprak rengi gözlerini, pamuktan yumuşak ellerini ve bülbülleri susturup hayranlıkla dinleten sesini düşündü. Gülüşünde kaybolma hayalleri kurduğu kadını düşündü. Sonra şimşekler çaktı gözlerinde. Bir başkasıyla mutlu olacağını düşündü. Kalbi zor dayandı. Yıkım tamamlandı ve Nehirvadi'ye dönüldü.

İlk iş, hazırlıklarını yapıp ava çıkma kararı aldı kral. Yeni vezir Balamir e gerekli talimatları verip birkaç günlüğüne kayboldu. Savaş lordu da Balamir'in oğlu Ersagun olmuştu. Bu onun sıkıldığı zaman kafasını boşaltmak için yaptığı yegane boş zaman uğraşıydı. Balamir pek tabi, bu yanında büyüyen kralın derdini biliyordu. O yüzden hazırlıklar hızlıca tamamlandı. Ve soluksuz bir av mevsimi daha açıldı. Okun deldiği hiçbir beden kendinden daha çok acımıyordu. Özlüyordu. Günü bitirmiş av evine dönmüştü. Az ilerideki dereye bir at durdu. Koyu kahverengi bir atın üzerinde bir hatun usulca atından indi. İlk zamanlar bir haber bile olsa bildiği, izlediği kadındı. Sonra kraliçenin bir utanç tohumu olduğu gerekçesiyle gizlice sürdüğü bu kadın. Yıllarca kaçmıştı. Yüreğinde öksüz kalmış hayallerin ağırlığı, saçlarında yorgun yılların karı... Kulağında vefakar bir eski dosttan alınmış bilgi ile kapı çalındı. Upuzun, dalgalı ve kumralın en güzel tonunda bir saçın altında yemyeşil baharlar kokan buğday beyazı bir ten, asaletin yalnızlığı ile kar beyaza dönmüş omuzlardaki saçların içinde ruhunu tövbeye adamış eski bir günahkârla göz göze geldi. Birinin gözlerinde edilmiş duaların, yakılmış yakarışların karşılık bulmuş olmasının mutluluğu vardı. Ötekinde ise "Yıprandım. Son sana geldim, sen sev beni." Diyen ama yine de açık verirse açığına vurulacakmış hissiyle açık vermemeye çalışan bir kırlangıç bakışı... Tatlı bir gülümseme oldu... Hayır! Bazı zamanlar sözcüklere ihtiyaç yoktur. Zira, "elime düştün" gülümsemesi ile "Ey benim edilmiş duam, hoş geldin!" gülüşü arasında fark vardır. Sarıldılar... Hiç kopmamacasına. O akşam mutlu uyuyan sadece sarmaşıklar misali sarılıp uyuyan bir çift ruh değil, bir de Balamirdi.. Ve yine HAYIR! Burası da hikayenin ne başı ne de sonu... Ki güzel olan her şeyin de sonu olması gerekmiyor.

ÇAKARALMAZOn viuen les histories. Descobreix ara