BÖLÜM 25: EMEĞE VE SADAKATE

7 2 0
                                    

Çalışıyordu. Hırsla, yorulmadan. Alnından akanlar yorgunluk değildi bu yüzden. Gelecek zaferlerin marşlarının notalarıydı o damlalar ve o, bir bestekârın notalara dokunduğu gibi işliyordu metalleri. Karıştırıyordu. Daha sağlamını bulmak için. Hesaplar yapıyordu. Her sene yeni bir tohum daha ekiliyordu umut tarlalarına ve onlar da filiz olup bu seramoniye katılıyordu. O, tarlasında buğdayların yükselip bakmalara doyamadığı güneşti. O, gerçek bir kraldı. Elbette ki bahsettiğimiz 1. Ayhan'dı. Ve buldu! Çizim de tamamen hazırdı.

Horoz iğneye vuracak, iğne fişeği ateşleyecek. Aslında elbette her şey ilk taslak için bu kadar kolay değildi. Şöyle ki horoz denilen parça üretimde en çok önem kazanan parça oluyor.(Söylemek gerekir... Rivayet o dur ki, kral fişekle tetik arasındaki irtibatı nasıl kuracağını düşünürken uyuyakalmış. Sonra horozlar ötüp de bir anda irkilip kalkınca böyle bir mekanizma bulması gerektiğini düşünmüş. Bu arada horoz önünden geçiyormuş pencereden bakarken horozun gagasının çok küçük ama bir çekiç gibi olduğunu fark etmiş ve böyle bir tasarım yapmış. Sonrada buna horoz adını vermiş.*)

İlk önce uzun bir boru. Sonrasında merminin yani tahrip edici olgunun içine gireceği bir hazne açılıyor. Ki buraya fişek ismi koyulan mermi koyuluyor. Sonra kabza kısmı yapılıyor ve silahın arka tarafında(fişeğin koyulduğu taraf) açık kalan kısmı kapatılıyor. Bu sayede hem de silahı kontrol edecek yer de yapılmış oluyor. Sonra o boru ile kabza arasında açılıp kapanabilsin ve fişek çıkarılıp yerine yenisi koyulsun diye menteşevari bir yapı yapılıyor. Böylece silah defalarca kullanılabilir hale geliyor. Şimdi ise ateşleyici bir güce ihtiyaç var ki fişek ateş alsın ve tahrip etsin. Bunun için de tetik horoz kombinasyonu işin içine giriyor. Borunun, yani namlunun olduğu tarafın başladığı ve kabzanın bittiği yere daha yakın olmak üzere tetik denilen bir parmak koyuluyor. Bu horozu düşürüyor. Horoz iğneye vuruyor. İğne de fişeğin üstündeki çekirdeğe dokunup kıvılcım üretiyor. Bu kıvılcım namlunun içine fişekten sonra, namlunun ağız tarafından koyulan barutu ateşliyor. Barut da bu ateşle fişeğin içindeki mermileri ateşliyor ve silah ileri doğru fişeğin içindeki tahrip edici parçacıkları yani asıl mermileri salıyor. Sonra menteşevari sistem sayesinde namlu açılıyor ve içi boş fişek yerine yeni fişek koyuluyor.

Menzilli olduğu için avantaj sağlıyor. Bu doğru. Bu sayede çok daha büyük bir avantaj kazanılabilir savaşlarda. Ok gibi çıkma ihtimali de olmaz dönemin bilinmezliği içinde.

Ancak bazı dezavantajları da vardı. Şöyle ki baruttan dolayı namlunun içinin de anlık sıcaklığının artacağı için belirli sayıda atış yapılabiliyordu ardışık olarak. Sonrası namlunun yapısını bozacak kadar sıcaklığa ulaşabiliyordu. Ve tabi ki en önemli sorun da şu ki, horoz ve fişek arasındaki kıvılcım üretme sırasındaki anlık sıcaklık artışı fazlalığından dolayı fişeğin metalden yapılmış baş tarafı da sıcaklaşıyordu. Bu da yeni fişek koyulacağı zaman içteki eski fişein çıkartılmasını imkansız kılıyordu. Namluyu açıp biraz bekleyip öyle fişek değişimi de saniyelerin önemli olduğu savaşlarda hantallık yaratırdı.

Böylece tüfek üretilmiş oldu. Yeni bir dönem başlıyordu. Kral bunu askeri düzene nasıl uygun hale getirebileceğini düşündü. Bu da şöyle olacaktı, üretilen tüfek, oktan daha uzun menzilliydi. Bu yüzden ilk sıraya bir tüfekli birlik koyacaktı. Bunlar iki sıra halinde olacaktı çünkü atış sınırlıydı ve bunu olabildiğince aktif hale getirmeliydi. Birinci sıra atış yaptığında yere inecek, fişek değişimi yapacak, bu sırada ikinci sıra kalkıp atış yapacaktı. Oturup kalkma sırasında çok ufak da olsa bir sürtünme oluşup namluyu biraz daha soğutacaktı. Böylece fişeğin çıkması da bir parça daha olanaklı hale gelecekti. Böylece üstlerine gelen düşmanlar yaklaşamadan büyük bir hezimete uğrayacaktı. Belirli bir atış sayısına gelindiğinde düşman bu yakın menzile girmiş olacaktı. bu menzilden sonrasında tüfekli grup geri çekilecek ve ikinci sıradaki mızraklı ve kılıçlı birlikler yakın savaşa hazır olacaklardı. En arkadaki okçu birlikler ikiye ayrılacak ve bir taraf sola bir taraf da hafif sağa kayıp oklarla düşmanı toprağa gömeceklerdi. Hala kalan kısım varsa oradan sonrası zaten yakıncı birlikler için kolay lokma olacaktı. Neredeyse hiç kayıp vermeden tamamlanan savaşlar mümkün olabilirdi. Neredeyse... Çünkü karşı tarafta ok da olduğu için ve okçu birliklerin önünde yakıncılar bulunduğu için düz olan atış menziliyle yakıncıları geçmeden okçular vurulamazdı. Bu bağlamda hala, meydan savaşlarında kayıplar verilebilirdi. Ancak kale savunmasında mükemmele yakın sonuçlar verilebilirdi. Tabi karşılarına kalelerinden birini kuşatabilecek kadar güçlü bir kral çıkabilirse(!). Her şey kurgulanmıştı, kralın zihninde. Şimdi sıra bunun seri üretimindeydi. İşte bu sırada tohumlar filizlendi ve buğday verecek başakları oldu kralın umut topraklarının. Üretimde çocuklar, üstelik en büyük efsane saydıkları kral ile beraber çalışarak üretime başladılar. Kral ise en güzel tüfeği hazırlıyordu. İşlemelerle süslüyordu. Bu bir ödüldü. Sadakate bahşedilecekler kadar güzellerden hem de. Çünkü her sadakat, en güzel ödülleri hak eder. *

Günler akıp giderken, kral için yeniden dirilme vakti hızla yaklaşmaktadır. Elbette bu Valencia'ya kavuşma ve hainlerden temizlenmiş bir düzeni kurup kendinden daha iyisine yönetimi bırakmak için beklediği andı.

*Bu kısım tamamen kurgu. İsimlendirmenin nasıl yapıldığını bilmiyorum. Ama genel olarak sözcükler ilk zamanlarda tam dil yapıları olmadığı için çağrışımlar ve seslendirmeler ile isimlendirilirmiş. O yüzden ilk taslağı yapılan bir çalışma için horozun bu şekilde isim alması çok da abes bir durum teşkil etmez diye düşünüyorum.

*Tarihçi Hüseyin Nihal Atsız'ın bir sahafta bulduğu ve tek nüshası 2. Dünya savaşından az bir zaman önce götürüldüğü Almanya'da bombardımanda yok olan Tevârîh-i Cedîd-i Mir'ât-ı Cihân adlı eserden Türkler ile ilgili kısmını kendi defterine almıştır. Kısma göre tüfeğin mücidinin, büyük Türk komutanı Ebû Müslim el-Horasânî'nin yâverlerinden biri olduğu belirtilmiştir. Bizimki burada sadece kurgudur. Ancak asıl mucidi de saygıyla anmadan geçmemek lazım.

ÇAKARALMAZWhere stories live. Discover now