BÖLÜM 23: NASIL AKAR BU MEVSİMLER?

11 2 2
                                    

Zaman kavramı... Akrebin yelkovanı kovaladığı, yelkovanın hızla kaçtığı ancak akrebin yorgunluğuna inat vazgeçmeden kovaladığı, güneşler doğurup, batırdığı zaman kavramı... Kışlar, baharlar, yüzdeki emek çizgileri...

Derler ki, zamanın birinde Kronus, kâinatı 3 oğluna bölüştürmüştür... Poseidon denizleri, Zeus yeryüzü ve gökyüzünü, Hades de yer altını almıştır... Ölümün en büyük tanrısı HADES... Ölümü bile yönetecek kadar uludur Hades. Hatta diğer tanrıların Hades'ten korktuğu geçer... Lakin Hades Demeter'in kızına aşık olur... Ancak Demeter durumu Zeus'a açar ve kızını ister... Zeus gider Hades ile konuşur... Hades kızı bırakır... Ki tam burda bir duralım... Söylentidir ki, Hades kız yeraltında kalsın diye kıza bir elma yedirmiştir... Ona rağmen kızı bırakır. Ölümün en büyük tanrısı, kızı öldürmeye kıyamamış sadece elma yedirmiş... İşte bu, güçten çok daha büyük bir güçtür... Çünkü sevmek aslında 5 dakikalık bir iştir... Bir binevi zamandan münezzeh bir kavramdır yani. Nasıl gün gece olur, o akrep o yorgunlukla nasıl ilerler bir anda, anlaşılmaz. Zaman böyle akar gider. Efsanenin devamında, kızın gelişi bahar olur. Her yer yeşillenir. Kuşlar mutluluğu ezgilerle anlatır. Ve kızın gidişi kıştır. Özlemek kadar soğuk, gözyaşı misali yağmur ve karlı... Ki zaten kış bahardan önce gelmez mi?

Yer altı mı? Yerin altında ise Hades için herşey aynıdır. CEHENNEM!... Hades'in gücüne hayran olur dururlar. Lakin bu, sormayan ve doğru gözle bakmayanlar içindir! Oysa sevmenin yıkıcı olmayan ve lanet kaldırmayan bir olgu olduğunu anlamayanlar kızın geri dönüşünü zafer gibi görürler. Ve sanılır ki bu Hades'in bir yenilgisidir. Oysa Hades, cehenneminde yaşamaya devam eder. Ve bu da kıyamama olgusudur... Bu aşktır... Kimin ne düşündüğü kimin umrunda? Persphepone'siz Persephone'yi yaşarken yaraları saklamaktır...

Küller küllere derken zaman geçer gider... Şarkılar da sevişmekten bahseder. Geceleri katar işin içine. Gece... Gece karanlıktır... Bilinmesinliği simgeler. Kimse görmesin, özenmesin, "özel" kalsın diyedir... Sevmeyi bedensellikte arayanlar bunu bedensellikte göre dursun. Sevişmek, bedensellikten çok uzakta karşılıklı olması için dua edilen, emek harcanan, işteş bir kavramdır... Ve iki tarafında sevmesini sembolize eder.

İşte bu bağlamda gerçek kral, güneşin batmadığı söylenen diyarlarda, ettiği yeminin çaresizliğinde Valencia ile yeniden kavuşmanın özlemini kimseye belli edemeden yaşar durur. Geceleri rüzgara selam eder. Daha önce de söylendiği gibi rüzgar sadık bir ulaktır... Valencia'ya selam götürür ve ondan da selam getirir, krala.

Sabahları makineler çalışır, hesaplar yapılır. Her hasat mevsimi, yeni bir umut elçisi daha katılır ve her giden zaman tanesinde umut, bir kartopu gibi biraz daha büyür...

Kral silah yapımına başlamıştır... Bununla savaşlar kendileri için çok daha az kayıplı olacaktır ve uzaktan izlediği yeni ihanetleri de temizleyip ihanetten izole edilmiş bir dünya bırakacaktır, kendinden çok daha iyisi olacak oğluna... Günahıdır ki, Valencia'sı yanında değildir... Lanetidir ki özler... Ama belli edemez... Denildiği gibi... Aynı cehennem, aynı işler...

ÇAKARALMAZWhere stories live. Discover now