BÖLÜM 11: SADAKAT

12 4 0
                                    

Birine güvenmek nedir? Aptallık mı? Yoksa güzel bir olay mı? Aslında davranışın hükmünden önce davranışın kendisinin ne olduğunu ele almamız gerekmez mi? Yani güvenmenin hükmünden önce güvenmek dediğimiz kavramın ne olduğunu anlamamız gerekmez mi?

Peki tamam... Nedir güvenmek dediğimiz kavram? İşte bunu anlamamız için Bilge Kralın bıraktığı vasiyeti okumamız lazım...

Evlatlarım... Ben babanız, kralınız, Ayhan!

Bu elinize geçtiğine göre ben artık hayatta değilim ve bilin ki sizden istediklerimi yapmakla mükellefsiniz.

Bu krallığı bu hale getirmek hiç kolay değildi. Sadakatle oldu... Ben sadık bir kral olmaya çalıştım. Halkımı ailem gördüm. Aileme sadık bir baba olmaya çalıştım. Bu yüzdendir ki askerlerim gözlerini kırpmadan ölür benim için de bir kere asker ocağında isyan çıkmaz. Bilin ki ben size hem kendinizi hem de daha büyük bir aileyi bırakıyorum. Hem birbirinize sadık olun hem de ailenize. Merhameti sakın unutmayın. Ben hiç kötü anılacak bir kral olmadım. Gerekirse aç da kalmalı kral! Kim olduğunuzu unutmayın taht agusu ile hat keza ben iyi bilirim birinizin bir askeri için aslanın önüne atladığını ve bir diğerinizin akşamları pelerin giyip başını kapatıp aç evleri dolaştığını... Sizi siz yapan bu!

Lâkin dikkati de elden bırakmayın yanınızda size ihanet edecekler olacaktır. İhanetin cezası ölümdür. Affı yoktur. İhanet kangrenli bir kol gibidir. Ben size bir sevgi sadakat devleti bıraktım. Ama sevginin sadakat ile taçlanmadığı, ihanet tohumlarının filizlendiği tarlalarda her tohum kendi habitatını kurmak ister. Yabani otlar gerçek hasatların toplanması için kesilmek zorundadır. O yüzden sadakatin olmadığı yerde kılıç kullanmaktan çekinmeyin.

Taht agulu gözükür. Göz boyar. Ama bilinsin ki taht başında pamuk iple bir kılıç bağlı bir koltuktur evlatlarım. Aldığınız tek bir karar ile bir krallığı yıkabilirsiniz. O yüzden aldığınız kararların o kılıcı giyotininiz yapmasına müsaade etmeyin.

Daha yapılacak çok şey var evlatlarım. Ama unutmayın. Beraber olarak...Son olarak şunu miğferiniz gibi koltuğunuzda taşıyın;

Tek demir bükülür, top demir bükülmez...

KRAL 1.AYHAN

Şimdi yine sorumuza dönelim. Birine güvenmek iyi midir kötü mü? Düşünün ki güvendiği için hiç sorgulamadan kardeşinin getirdiği zehirli içkiyi içmişti kral. Güven sonu olmuştu. Ama bu peşin verilmiş bir hüküm. Ama henüz Vezir Abbas'ın işaret parmağının neden kesildiğini ve kimin kestiğini bilmiyorsunuz. O yüzden bu çok normal...

Bilge kralın ölümünden 20 yıl önce...

Abbas---

Taht benim hakkım... Küçük olmak benim olanı bir başkasına vermeye kâfi gelmez. Bu oyun bozulmalıdır. Ne pahasına olursa olsun Ayhan ölmeli...

Sustu... sonra kapıya döndü hışımla...

Savaş Lordunu getirin...

Kısa bir süre geçti...

Buyurun beni çağırmışsınız, vezirim...

Vezir olmak ister misin?

Anlayamadım efendim?

Kral'ın sana attığı tokatı diyorum. Askerlerinin önünde... İntikam diyorum...

Nasıl olacak bu efendim?

Kral ölecek sen bana yardım edeceksin...Ben Kral olacağım ve sen de vezirim olacaksın.

Bir kılıç şakırtısı duyuldu. Hızlı bir hamle ve kan olmuş bir kılıç... Ve bir haykırma duyuldu ki kılıçtan da keskin...

O, bizim talimde hocamızdır. Biz onunla öğreniriz savaşmayı... Savaşta dua ettiğimiz Babamızdır. Tek emriyle korkumuzu kılıçla delik deşik ederiz. Nefretin karasına boyarız da kılıçlarımızı öyle gideriz savaşa... Tek emriyle ... Sen bir hainsin ve kralımız bunu elbet görecektir. Bu, sana ihanetin sadece benim biçtiğim bedelidir hain...

Şimdi tekrar düşünelim... Hain var da hain olmayan yok mu?

Sadakat, sadaka değildir vesselam... Güvenle yoğurulan bir hamurdur... Hainler bu durumu gölgeleyebilir mi? Abbas ölünce arkasından ağıt yakılır mı?

Kral 2. Ayhan uyanır uyanmaz muhafızı çağırdı...

Muhafız...

Emredin kralım...

Çocuktan çıkardığımız oku getir.

Çok sürmedi... Yine kapı açıldı ve ok geldi. O oku aldığını kimse bilmiyordu. Muhafız dışında... Muhafızları sadıktı. Tüm askerleri gibi. Sancar ordunun gözbebeği ve komutanı olsa da kendi birliği ile gezerdi sürekli. Sancar, kanlı kibrinin okyanuslarında açıladursun; 2. Ayhan en başından beri askeriyenin içinde büyüyerek almıştı askeri eğitimini, tam olarak babası gibi. O yüzden askerleri onu bir ayrı severdi. Sadakatlerini seve seve verirlerdi bu yüzden Krala... Oku incelemeye başladı... Çok daha eski zamanlarda ok iletişim aracı olarak kullanılırdı. Okunacak olan metin bir kağıda yazılıp oka sarılıp atılırdı. "Ok-u"(mak) da oradan gelir derler. Bu okta bir işaret olmalıydı ve onu okumalıydı. Orada da dikkat ettiği gibi okta delikler vardı. Savaş ıslığı... Bu demektir ki ok kendilere ait bir hain tarafından atılmış. Ayrıca okun ucunun çengelli olması ki bu çıkmasın deriden diye yapıldığını gösterir, bu yüzden oktan kurtulmak için tek çareniz oranın derisini komple sökmek olur... Bu da çoğu zaman imkansız olur. Bu yapı da kendilerinin oku olduğunu destekliyordu. Oku tam bırakacakken dikkatini bir yazı çekti... "KS"...

Mahzenin yolunu tuttu...

Konuş...

Konuşacak bir şeyim yok kralım. Benim de gözlerimin önünde öldürdüler çocuğu. Gördünüz...

KS kim?

Bilmiyorum kralım.

O çocuğu sen karşıladın!

Bir sessizlik oldu 3 saniyelik. Bu sessizliği valinin yüzüğünün kapağı böldü. Vali, öldü...

Muhafız!

Emredin kralım!

Kardeşimi çağırın!

Sonra...

Emret kralım...

Kardeşim, ihanete uğramışsın! Vali çaşıtmış. Siyanür içti.

Hain... Birliğime almıştım oysa...

Selam verip çıktı... Gülümsedi yandan. Adamı son söz olarak sadakat yemini etmişti... Son söz olarak şunları söyledi ona:

Sadakat yeminindir! Gördüm! Artık bana bir can borcun yok!

Agu: büyü.

Çaşıt: ajan, casus.

ÇAKARALMAZOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz