Yeni bir dönem başlamıştı. Kai gecelerde fırtına gibi esiyor herkes ondan ve beyaz saçlı yabancı metresinden bahsediyordu. Kai insanlar üzerindeki hakimiyeti gün geçtikçe artıyor her girdiği mekanda şimdiden geleceğin Yaşlı Lideri olabilecek tek aday olduğu konuşuluyordu. Lamia beklenmedik performansıyla göz dolduruyordu. Bir kaç ay içerisinde kendini tamamen toparlamıştı. Insanların saygısını rahatlıkla kazanmıştı. Neredeyse Kainin adamlarını o yönetiyordu ve hatta Kainin akıl hocalığını yapıyordu. Ilk başlarda bu durum canımı sıksa da zamanla onun kıvrak zekasına yenik düşüp fikirlerini kabul etmenin en doğrusu olduğuna karar verdim ve bunun bolca meyvesini yedim.

Herkes onların muhteşem bir çift olduğunu düşünüyordu Katıldıkları mekanlarda Kai ile tutkulu bir şekilde öpüşüyordu fakat eve döndüklerinde Kaiye sokaktaki bir yabancıymış gibi davranıyordu. Ruhu hiç bir zaman iyileşmemişti. Eskisi gibi içten gülüşünü görebilmek için birşeyler feda edebileceğimi düşünmek aklımın ucundan bile geçmezdi fakat ona yaşattıklarımdan çok pişmandım ve bunu delice istiyordum.

"Nezaman normale döneceğini merak ediyorum yengecim." neşeli tutmaya çalışttığım ses tonumla konuşmuştum

"Kenzhi bir daha bana yenge dersen bağırsaklarını deşer ülkemde adına 'kokoreç' denilen yemekten yapar fakirlere dağıtırım." normal ses tonuyla konuşmuştu fakat kahkahama engel olamamıştım.

"Dalga geçmeyi kes. Huanı görmek istiyorum." dedi yine gayet normal birşey söylüyormuş gibi.

"Bak Lamia emin misin?" dedim tereddütle. Korkuyordum onlar yüzyüze geldiğinde yaşanacaklardan korkuyordum. Cevap vermedi. Gözleri o kadar net bakıyordu ki ağızdan çıkacak bir cevaba gerek kalmadı.

Lamia'dan

'Kai gerçekten de bu kadar üzülmüş müydü rol mü yapıyordu?' aylarca bunu düşündüm. Bu üç dangalak beni o partiye götürmeseydi daha açık konuşmak gerekirse beni milletin önüne yem olarak atmasaydı o lanet şeylerin hiç birini yaşamayacaktım. Her gece ağlıyordum. Chu piçinin lanet hayaleti bile beni rahat bırakmıyordu .Bazen o sapkın sahnelerden biri canlanıyordu gözümde bazen de kurşunun kafasından girişi ve onun yığılışının ardından yerin aniden kan gölüne dönüşü... her iki görüntüde de kendimi öğürmekten alamıyordum. Daha önce bana 'Hem ölmeyi hem de ölmemeyi istemek' deselerdi 'bunu söyleyenin o anda kafası güzelmiş' derdim. Ama tam anlamıyla o duyguyu yaşıyordum.

Kalkıp silkelenmeye karar verdim. Madem ki ölmemiştim güçlenip onlara patronun kim olduğunu göstermeliydim. Kendime çeki düzen verdim ve metreslik görevlerimi dış dünyaya karşı yerine getirmeye başladım.

Ilk defa bir davete katılacaktık ve ben o lanet olası, bomba düşesi ortama katılmayı istemiyordum. Kainin seçtiği beyaz ağırlıklı hafif göğüs dekoltesi bulunan dizüstü elbiseyi giymiştim ve omuzlarıma dökülen saçlarıma havalı bir şekil vermiştim hafif makyajım ve hafif topuklu ayakkabılarımla Kainin yanında gerçekten hoş görünüyordum. Kainin beni gördüğünde nefesinin titrediğine yemin edebilirdim. Mekana Kainin kolunda girmiştim ve ikimize olan ilgi büyüktü. Muhtemelen başıma gelenleri herkes biliyordu ve yüzümde yakalayacakları bir üzüntü parçasını görmek için bakışlarını üzerimde sabit tutuyorlardı. Onun metresi olduğuma inanmaları için onunla bir kaç kez öpüşmem gerektiğini o gece farketmiştim. Kai gece boyunca bana bıyık altından 'nasıl davranmam gerektiğini' anlatmıştı.

Metreslik zor zanaatti. Bir Liderin aynı zamanda bir karısı ve bir metresi olabildiğini öğrenmiştim. Kainin anlattığına göre, eş kesinlikle kendi ırklarından hatta soylu bir aileden olmalıydı. Metres isteğe göre bir yabancı ya da bir Çinli olabiliyordu. Lider genellikle toplantılara eşiyle katılırdı o esnada metres aynı mekanda hazırda bekletilirdi. Eş ortamdan sıkılırsa veya her hangi bir sebepten ortamı terkederse lidere rafakat etmesi için hazırda tutulan metres getirilirdi. Metres efendisine ömürlük bağlılık yemini ederdi. Hamile kalması kesinlikle yasaktı. Hamilelik durumunda çocuğu ile birlikte Lider tarafından öldürülürdü. Bu yüzden bir çok metres kısırlaşırılırdı. Metres her hangi bir şekilde kuralları çiğnerse tek cezası ölümdü. Bir Lider metresi sağ iken ikinci metresi alamazdı. O yüzden de faili meçhul metres cinayetleri meşhurdu.

Benim lugatımda metres demek köle demekti. Ama mücadele etmeden, gücümü göstermeden vazgeçmeyecektim. Gerekirse Kainin altına yatacaktım ve günü geldiğinde ben de onun canını acıtacaktım.

Kulağıma hafif hafif fısıldarken arada burnunu boyun girintime sürtüyordu. Kasılmıştım. Chu piçi o leş gülüşüyle zihnimde belirdi.

"Gevşe Lamia... Gerçek sevgili olduğumuzu görmeliler." sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Etrafıma göz gezdirdim. Metres olduğunu anladığım bir kaç kadın striptiz klüplerindeki kadınları aratmayacak cinstendi. Efendilerine sürtünüyor, arada dudaklarını sömürüyorlardı. Kıyafetleri de bulundukları duruma oldukça uygundu. Onların halini görünce kaderime bir kez daha sövdüm. Bu kadar aşağılanmak için nasıl bir günah işlemiş olabilirdim?

 Yavaşca yüzümü ona döndüm. Her nefes alış verişi arzu kokuyordu. Gözlerimi kapatıp dudaklarına değridim dudaklarımı. Chunun hayaleti hala oradaydı. Titrek bir nefes çekti ve o hayalet uçup gitti. Birbirimizin tadına bakmıyorduk sadece dudaklarımız değiyordu.

"Lamia" dedi kısık ve oldukça boğuk bir sesle

"Bunu yapmak zorunda değilsin sen farklısın" diye devam etti.

Evet ben farklıydım. Onlar gibi giyinmemiştim tam bir hanımefendi gibiydim ve çok şükür ki Kai de bana bir beyefendi gibi davranıyordu.

Seslice yutkundu bu ikinci komutla dudaklarımı araladım ve dili usulca içime kaydı. Incitmekten korkuyormuş gibi hassastı. Nefes almak için geri çekildiğinde alnını alnıma dayadı. Mutluluğu her halinden belliydi.

  Yaşadığımız şeyin onu bana yaklaştırmasına izin vermedim eve döndüğümüzde mesafeyi korudum. Çünkü daha fazlasını yapabilecek gücüm yoktu. Bir gün buradan kurtulacaktım ve kendimi Kaiye asla teslim edemezdim.

Kainin güvenini biraz daha kazandıktan sonra Shingle dışarı çıkmak için izin istedim ve Shingin hazırladığı bir plan sayesinde Taoranla buluştum. Taroran benim görüşme isteğimi öğrenince hemen ikimize özel bir piknik organizasyonu yapmıştı. Uçsuz bucaksız yeşillik içinde sadece ikimiz vardık . Taoran adamlarına oldukça uzak bir yerde beklemelerini söylemişti. Bunun rahatlığıyla omzuna başımı yaslayıp bağıra bağıra ağladım. Çoğu kelimem Türkçeydi ama Taoran büyük bir sabırla dinledi ve isterikli hıçkırıklarımın geçmesini bekledi. Daha sonralarda bu buluşmaları sıklaştırmıştık. Taoranın varlığını bilmek beni rahatlatıyordu.

Kenzhi artık bana bir abi gibi davranmaya başlamıştı. Kainin metresi olmamın bu işle alakası olmalıydı. Kenzhi neredeyse hergün yanımdaydı. Huanın daha önce üstlenmiş olduğu görevi şimdi o üstlenmiş gibiydi. Dövüş eğitimlerimle yakından ilgileniyordu. Aylardır görmediğim Huanı deli gibi merak ediyordum ve hatta özlemiştim. Tabi bir de Edie vardı. Huan ve Edie...

 Taoranın anlattığı hikayedeki esas adamın o olduğundan emindim artık. Bir yüzleşme yaşamamız lazımdı. Ani bir kararla Kenzhiye Huanla görüşmek istediğimi söyledim. Beni vazgeçirmek için çabalaması olmayan sikimde bile olmadı.

Bir apartman dairesinin önünde durduk.

"7.kat 29.daire" dedi Kenzhi.

"yalnız gidiyorum." dedim. Itiraz edecekken gözlerimi kısıp dik dik baktım. Pes edip

"Burada bekliyorum" dedi.

Asansörü ed geçip ağır adımlarla merdivenleri çıktım. Içimde kaynayan şey 7 kat merdiven çıkmama reğmen dinmemişti. Kapının önünde durup bir kaç saniye bekledim. Aldığım derin nefesin ardından kapıyı çaldım. Bir süre bekledim içeriden herhangi bir tıkırtı gelmemişti. Tekrar çaldım ve hemen kapı açıldı. Irileşmiş gözleri 'inanmıyorum' diye haykırıyordu. Gözlerimi alayla tüm vücudunda gezdirdim. Saçları kirli ve dağınıktı. Gözleri şişmiş ve yanakları çökmüştü. Üzerinde sadece bir şort vardı. Ayakta zor duruyor gibiydi. Burnumu hafif dikleştirdikten sonra konuşmaya başladım

"Kenara çekil orospu çocuğu. Hesap kesmeye geldim."

ACİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin