Merhaba yeni kimliğim

145 7 0
                                    

Gözlerimi açtığımda hava aydınlık-karanlık arasi bir şeydi. Gün ağırıyordu ya da gün batıyordu. Zaten zaman kavramı benim için bir şey ifade etmiyordu artik. Hangi yılın hangi ayının kaçıncı sabahına ya da akşamına uyandığımı bilmiyordum.

Açlığım düşünmeme izin vermiyordu. Kirli hissediyordum fakat başımı kaşımak için bile enerjim yoktu. Azrail yakınlarımda olmalıydı. Soğukluğu bu perişan haldeki depoda kol geziyordu.

Derinlerden gelen adam seslerine kulak kesildim. Üzerime çekmiş olduğum bez parçalarını araladim. Ses derinlerde değildi demek ki tam ayılamamıştım ve bu halsizliğime rağmen mucize uyanışım onların cıkardiğı gürültüden kaynaklanmiştı. tam çaprazımda taş çatlasın 15-20 metre ilerimdeydiler. Beş kişi bir adama saldırıyordu. Yalnız olan atletik vücutlu adam çok iyi dövüşüyordu. Şu filmlerde dövüş sahnelerinden birini izliyor gibiydim. Tek fark seslerin canlılığıydı. 'Atletik vücutlu kazanırsa yardım isteyebilirim.' diye saçma bir düşünceye kapıldım. O iyi adam olmalıydı. 'Çünkü iyi adamlar teke tek dövüşür beş kişi birden tek bir kişiye dalıyorsa onlar kesinlikle kötüdür.' diye kendi fikrimi kendime kabul ettirmeye çaliştım. Zaten dünya delikanlılıkla dönüyor ya!

Atletik vücutlu herkesi etkisiz hale getirdi biri hariç... Allahım ne olurdu biraz patlamış mısır olsaydı. Ha bir de Türkçe alt yazı...

Son kötü adam onunla uzlaşmaya calışiyor gibiydi elleriyle 'tamam teslim oluyorum' der gibi hareketler yaptı. Yerdeki adamlardan biri kıpırdaninca atletik vücutlu birden arkasını döndü ve o anda ayakta duran son kötü adam silahını çıkardı bir kaç el ateş etti. İyi adamın yere yıkılışıyla gözlerimden yaşlar süzüldü.

Kötü adamlar hemen toparlandılar. Yerdeki adamlarıni arabaya taşıdılar ve hızlıca uzaklaştılar. Sadece o kaldı. Kalkıp yanına gitmeye gücüm yoktu ama gitmeliydim ölüp ölmediğini kontrol etmeliydim. 'Haydi Bismillah' deyip ayaklandım. Başım ciddi boyutta dönüyordu. Yanına güç bela ulaştım 'demekki azrail onun için gelmiş' dedim içimden ve parmaklarımı boynuna bastırdım ardından elimi burnuna götürdüm. Evet yaşıyordu! Heyecandan Türkçe konuşmaya başladım.

" Hey hey hey uyan bak hadi yaşıyorsun uyan!" titreyen ellerimle yüzüne ufak ufak dokunuyordum. Hafifce gözlerini araladı korku, dehşet ve şaşkinlik vardı gözlerinde. O an yanlış dilde konuştuğum kafama dank etti. 'Belki ingilizce biliyordur' diyerek ingilizce olarak devam ettim.

"Cep telefonun var mi? Yardım çağıracağım."

İngilizce bildiği için şükürler ettim ve gözlerini dikip baktığı tarafa doğru emekleyerek gittim. Sinyal seslerinden onu bulmaları için olay anında çaktırmadan telefonu oraya fırlatmıs olmalıydı. Bir küp altın bulsaydım o kadar sevinmezdim. Telefonun markasi kullanımını iyi bildiğim Nokiaydı. Ama dili eğri büğrü çizgilerden oluşan Çince-Japonca-Korece lanet olası bir dildeydi. Bu ülkede ilk yardım için hangi numara aranirdi ki?

Tuş kilidini açıp en son aranan numarayı aramaya karar verdim. 'İnşallah o kötü adamlar çıkmaz deyip' besmele çekerek arama tuşuna bastım. Tabi karşımdakinin ingilizce bilmeside tamamen şans işiydi.

"Alo yardım edin." dedim karşımdakinin bir şey demesine izin vermeden.

"..."

Deponun ingilizcesini düşünürken karşımdaki de konuşmuyordu. Çaresizlik içinde

"O ölüyor. Yardım edin." sesim cılız çıkıyordu. Bir süre daha bekledikten sonra sonunda konuşabildi.

"Bekle. Geliyorum." ve kapatti.

Yine emekleyerek biraz ilerimde yerde duran silahı almaya gittim kendinizi korumam lazımdı sonra iyi adamın yanina döndüm terlemişti çok kan kaybetmiş olmalıydı. Üzerimdeki pijamamsi şeyi sütyenimle kalmayı umursamadan çıkarttım yarasına bastırdım güçsüz kollarımla. Boynumdan aşağı asılan asker künyesi kolyesini ancak farkettim. Üzerinde

Lamia TEKİN

08.03.1989

İSTANBUL

yazıyordu. Lamia? Tekin? Artık hiç bir şey düşünemiyordum. Adama iyice yaklaştım başını kucağıma koydum. Gelecek kişinin kim olduğunu başimıza ne dert açacağını bilmeden beklemeye koyuldum.

Taoran'dan

Gecenin bir yarısı Huan arayıp daha ağımı açmadan bir sürü küfür etmişti. Mükemmel hatlara sahip bir kızla eğlenceme mani olduğu için onunla ayrıca hesaplaşacaktım.

Sülalelerimiz daha biz doğmadan önce bu kavgaya tutuşmuştu hatta dedelerimizden bile yaşlıydı bu dava. Şimdi ise sabahın 6'sında can düşmanımın telefonundan yabancı bir kız arayıp yardim istemişti. 'Yardım edin o ölüyor!' Bu çocuk nezaman akıllanacaktı? Yabancilarla takılmaması gerektiği konusunda dersini almamışmıydi hala? Belki de bana tuzak kurmuştu ama gitmeliydim en azından o kızın kim olduğunu görmeliydim.

Adamlarima yerini tespit ettirdikten sonra tek başıma yola çıktım. Acale etmeliydim sonuçta yabancı kız 'o ölüyor' demişti.

Depoya yakın bir mesafede arabadan indim. Etrafi kolaçan ettim ve temkinli adımlarla içeri girdim. Yerde yatan biri ve onun üzerine eğilmiş bir kadın vardı. Arkası bana dönüktü. Kadının üzerinde sadece iç çamaşırı vardı ve sırtındaki o kocaman dövme tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Bir adım daha attım beni hissetmiş olmalı ki elindeki silahı bana doğrulttu ve çatlamiş sesiyle ingilizce bir sözcük çıktı ağzından

"Dur!" Hiç bir şey söyleyemedim. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Bembeyaz kısacık saçları vardı. Yüzü dudakları bembeyazdı. Gözlerinin etrafı kırmızı mor karışımı bir tondaydı. Silah tutan eli titriyordu. Bu kız kesinlikle insan olamazdı. Şaşkınlığımı bastırarak ağzımı aradım.

"Beni aradın ve benden yardım istedin." gülümsemeye çalıştı silahını indirdi Huan ın yüzüne dokundu

" O ölüyor." dedi cılız sesiyle.

Huan benim can düşmanlarımdan biriydi onu öldürmek için elimden geleni yapardım ama bu şekilde olmamalıydı.

Arabamı depoya soktum Huanı bindirdim ve gözüm hala yerde oturan kıza takıldı sanki doğa üstü bir yaratıktı ve biz oradan çıkınca o ortadan kaybolacaktı. Yanına gittim

"Sen gelmiyor musun?" dedim hafifce gülümsedi elleriyle yerden kuvvet almaya çalışarak kalkmak için hareketlendi. Tanrım kalkamıyordu!

"Dur!" dedim sesim yüksek çikmiştı. Eğilip kucağıma aldım tüm vücudu titriyordu. Arabanın arkasına, Huanın yanına yerlestirdim.

Kimse Huanın ailesinden birine yardım ettiğimi bilmemeliydi. Onu evine göturemezdim. Şehir dışında takıldıgı mekanına gitmek en mantıklısıydı. Telefonda adamlarımdan birine talimatlar verirken göz ucuyla arkaya baktım kız sızmıştı ama sıcak havaya rağmen hala titriyordu.

Mekana geldiğimizde adamımın yanında doktor ve iki bakıcı hazır halde bizi bekliyordu. Hepsi vurulmuş olan Huana değil de bu beyaz saçlı beyaz tenli sırtında kocaman ağaç dövmesi olan insanüstü yaratığa bakıyordu.

Doktor Huanla ilgilenirken bakıcilar kızın tüm vücudunu temizlediler. Huanın telefonundan arama kayıtlarini sildim. Doktor ve bakıcılar onlar iyileşene kadar yanlarında kalacaktı. Gerekli talimatları verdim. Kızın boynundaki kolyeyi aldım ve mekandan uzaklaştım kimseye görünmeden gitmek en doğrusuydu.

ACİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin