Odaya gireceğime Keşke yer yarılsada içine girseydim. Evet belki südyenli halimden daha giyiniktim ama sorun şuan sardığım kısa havluda değil havlunun üstünde ki baskıdaydı. Gülmemek için dudağını ısırıyordu ve istemeden gözüm dudaklarına takıldı. Sanırım güleceği için öyle baktığımı sandı çünkü direk toparlanıp ciddileşti. Bende ona aldırmama ya çalışarak gidip pencereyi kapatmadan üstünden perdeyi örttüm. Kahkaha sesi duymayı beklerken müzik sesi duymaya başlıyınca kaşlarımı çattım. Perdeyi tekrar açtım.

Ah tam tahmin ettiğim gibi kahkahasını müzik ile bastırıyordu. Beni farketmemişti. Hemen perdeyi kapadım. Bunu daha sonra koz olarak kullanabilirdim. Dolabımla uzun uzun bakıştıktan sonra dolabı kapıyıp dolapın altındaki çekmeceyi açtım. İç çamaşırlarımı alıp giydim. Bu sırada Berk'in gülme seansı bitmiş olmalı ki müzikte kapanmıştı.

Dolabım ile tekrar hasret geçirirken en sonunda kot şort ve üstüne siyah bir tişörtte karar kıldım. Bugün biraz gezebilirdim. Belki kızları da çağırırdım. Tabi biraz kafamı dağıttıktan sonra çağırırım. Üstümü giyinirken zil çalmıştı. Bu saatte kim gelir ki diye düşünürken gözüm saate kaydı. Saat 12! Annemler çoktan kahvaltı yapmış olmalıydılar. Kapının çalmasıda normal tabi. Aşağı inmeden önce aynada son kez kendime baktım. Gözlerim eskisinden daha iyiydi ama yinede kötüydü. Aynada kendime bakarken kapı çaldı.

"Gir" Kapı açılıp içeri Berk girince şaşırdım.

"Sen kapı çalarmıydın?"

"Şey seni banyodan çıkınca görmüştüm ve senin ne kadar uyuşuk olduğunu biliyorum" gözleri yatağın üstündeki havluya kayarken ben uyuşuk lafına takılmıştım. Kendi havlumu ve winxli havluyu alıp yanından geçtim.

"Uyuşuk falan değilim ben" dedim banyoya giderken.

"Peki sen öyle diyorsan" başımıza taş yağıcak Berk alttan alıyor. Saçımı kuruturken yanıma geldi.

"Ee niye geldin" kapının kirişine yaslanırken gülümsedi.

"Bugün beraber takılırız diye düşündüm" saç kurutma makinesini kapattım. Kendisini affettirmeye çalışıyordu. Berk'in bir suçu yoktu ve benimde tavır yapmaya hakkım yoktu. Yüzündeki gülümseme sabah annemin endişeli yüzüne büründü. Yanıma gelip eliyle gözümün altını okşadı. Ellerinin tenime verdiği yakıcı sıcaklıkla gözlerimi kapadım.

"Sen ağladın mı?" Gözleri açtım.

"Hayır" tek kaşını havaya kaldırdı.

"Bana yalan söyliyemezsin Doğa anlarım" yüzümü iki elinin arasına alıp alnımı öptü. Bense şaşkınlığımı belli etmemeye çalışıyordum. Ellerini yüzümden çekip omuzlarımdan sıkıca sarıldı. Ellerim göğsünde birleşmişti. Dünkü dansımız geldi aklıma sonrada kavgamız.

"Benim yüzümden ağlamana dayanamıyorum" kaşlarımı çattım.

"Hah herseferinde beni kıracak bir şey yapman ama yinede ağlamama dayanamaman.. Ah ne büyük ironi değil mi?" Böyle söyleyince daha da sıkı sarıldı. Daha ne kadar bu durumdayken ayık kalabilirdim bilmiyorum. Sıcaklığı, kokusu huzur vericiydi. Aslında bütün gün böyle kalabilirdim.

"Özür dilerim" vücumdaki sıcaklık ve burnumdaki o huzur verici koku birden gidince kendimi boşlukta hissettim. Omuzlarımdan tutup gülümsedi. Bense tepkisiz yüzüne bakıyordum.

"Bugün kendimi sana affettireceğim prenses ve bu surat gülmekten yorulacak" prenses demesine mi yoksa beni gülümsetmeye çalışmasına mı gülmüştüm bilmiyordum ama suratım da kocaman bir gülümseme olduğuna emindim.

PENCEREMDEKİ ÇOCUKWhere stories live. Discover now