46.BÖLÜM

139K 6.1K 3.3K
                                    

Ben nefesimi tutmuş Demir'in gözlerinin içine bakarken o, ellerini omuzlarımdan çekti ve kapıyı açıp aşağı indi. O iner inmez telefonumun çantamda olduğunu hatırladım. Polisi ararsam başıma gelecekleri biliyordum ama şu an ölüme bu kadar yakınken hiçbir şey yapmadan duramazdım. Bir şekilde kendimi kurtarmam gerekiyordu. Telefonumun şarjı bitmek üzereydi. Nefesimin kesildiğini hissettim. İçimden kapanmaması için dua ederken numarayı tuşladım ama daha kulağıma götürmeden telefon kapanmıştı.

Şansızlığıma küfrederek telefonu montumun cebine sokup aşağıdan gelen konuşmaları dinlemeye başladım. Kim olduğunu bilmediğim adam Demir'le konuşurken tüm dikkatimi oraya verdim. Adamın sesi net gelmiyordu. Bu yüzden kime benzettiğimi çıkaramıyordum.

"Laptopu sen getirmeyince biz almaya geldik." Cümlesinin tamamını duyamasam da korku içinde onu dinlemeye devam ediyordum. "Getir şunu hemen!" Kızmıştı sanırım çünkü son söylediği şeyi yükselen sesinden dolayı gayet net duymuştum. Sesin bu kadar tanıdık gelmesi garibime gidiyordu.

"Burada değil ki getireyim. İçinde önemli dosyalar bulunan birlaptopu tahmin edersin ki kolay bulunabilecek bir yere saklamam." Demir'in sesi de net duyulmuyordu ama duyduğum kadarıyla bile hâlâ huzursuz olduğu belliydi. "Her ne cehennemdeyse hemen getir!" Adamın sesi öfke barındırırken Demir'in suratını hayal edebiliyordum. Kesin insanı sinir edecek şekilde gülüyordu, hem de korkmasına rağmen. "Bunu neden yapayım? O laptop işimi görecek."

"Canımı sıkma Demir! Laptop nerede?"

"Sence bunu sana söyler miyim?" Sanırım adam Demir'in boğazını sıkıyordu. Zaten onları duymakta zorlanıyordum, son dediğini zar zor anlamıştım. Doğru anladığımdan bile emin değildim.

"Seni öldürürüm, söyle şunun yerini!" Adam kızgınlığını iyice belli ederken Demir yine güçlükle konuştu. "Bana dokunursan laptop polise gider." Onları dinlemeye devam ederken gözüm birden odadaki tek pencereye kaydı. Demir böyle giderse kendini öldürtecekti bu belliydi ama ben buradan kaçabilirdim. Eğer pencereyi açıp yüksekliği düşünmeden atlayabilirsem buradan kaçmayı başarabilirdim. Zor olacaktı ama kurtulmak istiyorsam bunu yapmaya mecburdum.

Pencerenin yanına gidip açmaya çalıştım. Olmadı. Durdum. Sanırım hissettiğim korku yüzünden ellerim titriyordu. Önce kendimi sakinleştirmem gerekiyordu. Yapabilirdim. Tek kurtuluşum buysa yapmak zorundaydım. Bunu düşünerek derin bir nefes alıp iki elimle kulpu tutarak bir kez daha denedim. Açılmıyordu. Bıraktım. Pes etmemem gerekiyordu. Açılmak zorundaydı. Derin bir nefes alıp tüm gücümle bir kez daha denedim ve pencerenin kulpu elimde kaldı.

Ağlamak üzereydim. Olmamıştı, başaramamıştım. Ne yapacaktım şimdi? Oflayarak elimdeki pencere kulpunu yere bıraktım ve kapıya doğru yürüdüm. Hâlâ konuşuyorlardı.

"Laptopu bana vermezsen başına gelecekleri biliyorsundur umarım?" Bir an, adamın sesini Hikmet'in sesine benzettiğimi sandım. Çok benziyordu.

"Başıma gelecekleri biliyorum ki laptopunu çaldım."

"Ölümden korkmuyor musun?"

"Ölümden korkmayan var mı?" Demir'in sesi normal geldiğine göre adam onun boğazını sıkmayı bırakmış olmalıydı.

"Bak seninle bir anlaşma yapalım. Laptopu bana getir canını bağışlayayım."

"Üzgünüm, sana o laptopu vermeyeceğim."

"Canını bu kadar kolay mı hiçe sayıyorsun?"

Adam bir kez daha şaşırdı. Ben de öyle. Bana kalırsa Demir ölmeyi hak ediyordu ama kimsenin ölmesini istemeyeceğim için onun da ölmesini istemiyordum. Ne yapmış olursa olsun yaşamaya hakkı vardı. Beni Barlas'tan ayırmış olsa bile yaşaması gerektiğini düşünüyordum. O adam yüzünden ölemezdi. Böyle ölmeyi kimse istemezdi ama Demir o laptopu çalarak ölümü ayağına çağırmıştı. Şimdi nasıl kurtulacaktı merak ediyordum.

ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin