60.BÖLÜM

34.7K 1.7K 2.7K
                                    

Multi (PAMİR YAMAN)


Üç yıl sonra...

Ölüm.

Huzurlu mu yoksa korkutucu bir kelime mi bilmiyorum. Yaşadığım süre zarfı boyunca defalarca kez ikilemde kaldığım olmuştu. Hala öyle... Ölümün bana bazen huzur getireceğini düşünüyorum, bazense son nefesimi vereceğim o esnada Azrail'le karşılaşacağım için dehşete kapılıp korkuyorum. Mutsuzken ölümün huzurlu geleceğini, mutluyken sadece korku vereceğini düşünüyorum. Hangisi daha kötü bilmiyorum. Ölümde huzur bulmam mı, yoksa hayatın gerçeğinden kaçmak istemem mi?

İşte tam şu an hayatın gerçeğinden kaçtığım andı. Ölümden kaçıyordum!

Korku iliklerime kadar işlemiş, beni etkisi altına almıştı. Sokaklar bomboştu. Herkes nereye gitmişti bilmiyordum. Koca şehirde yalnız gibiydim. Bağırıp yardım istememe rağmen kimseye sesimi duyuramıyordum. Etraf karanlıktı, sokak lambaları bile yanmıyordu. Sanki şehir karanlığa hapsolmuştu.  

Bedenim zangır zangır titrerken ruhum korkunun esiri olmuştu. Koşmaktan yorulmuştum ama durmam imkansızdı. Çünkü peşimde kim olduğunu bilmediğim, eli bıçaklı bir adam vardı. Benden ne istiyordu bilmiyordum. Bildiğim tek şey beni öldürmek istemesiydi.

Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve ben sırılsıklamdım. Üzerimde beyaz ince bir elbise vardı. Aralık ayı olmasına rağmen kabanımı giymemiştim. Bugün ölüm günüm olduğu kesindi. Adamın elinden kurtulsam da donarak öleceğimi biliyordum ve bu yüzden korkuyordum.

Ölmek istemiyordum. Bugün değil, şu an değil! Buna hazır değildim. Gerçi kim ölüme hazırdı ki?

Koşmaktan mecalsiz düşerken ayaklarım birbirine dolandı ve arızalı sokak lambasının tam altında yere yapıştım. İşte şimdi bitmiştim! Adamın kahkahası kulaklarımı tırmalarken ona doğru dönüp doğruldum. Lambanın kesik kesik yanmasından sebep yüzünü seçemiyordum ama üzerine giydiği takım elbiseden bir kolunun olmadığını görebiliyordum. Uzun boylu, iri yapılı bir adamdı. 

Elinde sıkıca tuttuğu bıçağın metal kısmı parlıyordu ve bu bana ölümümün saniyeler sonra gerçekleşeceğini düşündürüyordu. 

"Be-benden ne istiyorsun?"

Nasıl kurduğumu bile anlamadığım cümle dudaklarımdan çıktığında kahkahası sokakta yankılandı.

"Sen bana lazımsın küçük kız!"

Sesi kalın ve tehlikeliydi. Bana biraz daha yaklaştı. Hafifçe dizlerinin üzerine eğildi ve elindeki bıçağı beni şaşırtarak yere bıraktı. O an elinin üzerinde bir dövme olduğunu gördüm. Namlusundan yılan çıkan bir silah dövmesi. 

Garip bir şekilde dövmeyi incelerken adamın kahkahası gözlerimin yine ona yönelmesine sebep oldu. Doğrulup elini beline götürdü ve silahını çıkardı. Nefesimi tutmuş içimden beni öldürmemesi için dualar ederken silahı bana doğrulttuğunu gördüm. 

Kararlıydı, beni öldürecekti. Sebebini bile bilmiyordum. İstemeden bu adama bir şey mi yapmıştım?

"Öldürme beni lütfen!"

Sesim korkudan incecik ve dehşet dolu çıkmıştı ama adamın umurunda bile değildi. O an daha önce birini öldürüp öldürmediğini düşündüm. İlk kurbanımı olacaktım yoksa daha önce bir çok kişinin canını almış mıydı? Gerçi ne kadar soğukkanlı göründüğünü hesaba katacak olursak muhtemelen daha önce de can almıştı. Şimdi sıra benim canımdaydı. İyi de neden? Neden?

"Ben sana ne yaptım?" 

Cevap vermedi. Sadece silahın namlusuyla bir şey işaret ettiğini gördüm. İşaret ettiği yere bakınca sayamayacağım kadar çok yılanın sürünerek bana doğru geldiğini gördüm. Hiç gücüm yoktu ama buna rağmen yerden destek alıp ayağa kalktım. Kaçacaktım. Burada durup o yılanlara yem olamazdım! Tam koşmak için hazırlanacağım sırada üzerimdeki beyaz elbisemin kanlar içinde kaldığını gördüm. Kırmızıya boyanmıştı sanki. Sebebini düşünürken ellerime baktım. Onlarda kana bulanmıştı. Neler oluyordu?

ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin