22

25.4K 1K 592
                                    

Cemre, Maçin, Ekim ve ben kahvaltı ediyorduk. Ve üçü de kahvaltıyı hazırlamama asla yardım etmemişti. Bir ara Cemre kalkacak gibi olmuştu ama şeytan Maçin onu durdurmuştu ve sonuç olarak tek başıma hazırlamıştım.

"Ama ben başından beri biliyordum, böyle saçma bi' şeyden koskoca Ekim Erden hapse girecek değildi ya?" Cemre'nin söyledikleri üzerine Ekim'in gülmemek için yanağının içini ısırdığını gördüm ve Maçin de dua ediyor gibi kafasını yukarı kaldırmıştı. "Ayrıca Güneş de akıllı kızdır, öyle kaderine razı olup taa Ankara'lara gitmez."

"Aslında ben Güneş'in son ana kadar kaderine razı olduğuna eminim." Bunları söyleyen Maçin'e baktım. Sarı saçları dağılmış, onu her zamankinden daha çok bir oğlan çocuğu gibi göstermişti. Ayrıca, yalnızca haftalardır muhabbetimiz vardı ve neredeyse ruhumu ezberlemişti. Cemre cevap bekler gibi yüzüme baktığında omuz silktim.

"Maçin kazandı." Cemre gözlerini kısarak Maçin'e döndüğünde ben de Ekim'e döndüm. Gerçekten kahkaha atmamak için kendini zor tutuyor gibi duruyordu.

"Peki annenin bariyerini nasıl geçtiniz, anlatsanıza."

"Şimdi, Ekim zaten..."
***

Yaklaşık bir saat boyunca tekrar tekrar annemi nasıl aştığımızı anlatmamızdan sonra kalkmaya karar vermişlerdi.

"Dokunmaya kalkarsa diye sana bir çakı vermemi ister misin? Yanımda getirmiştim." Gitmeden önce kulağıma fısıldayan Cemre'ye gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bana dokunması bir hediyeden farksız olur.

"Bunu halledebilirim." Cemre, Ekim'e kaçamak bir bakış atıp tekrar bana döndü.

"Görüşürüz o zaman." Maçin kibar olmaya çalışan bir ses tonuyla konuşurken Cemre'ye beni bırakması için bakıyordu. Ve Cemre çekildiğinde Maçin yanıma geldi.

"Bir arama uzağındayım, sulugöz." Gülümseyip başımla onayladığımda onlara gurbete gitmediğimi söylemek isterdim ama ikna olacak gibi durmuyorlardı.

En sonunda onlar giderken arkalarından kapıyı kapatıp içeri döndüm, ve hayatın mucizelerinden biri daha gerçekleşti. Ekim'in burnu, burnuma değiyordu.

"Bugün için bir planın yok, değil mi?" Uzaklaşmadan sorduğu soruya karşılık ilk birkaç saniye yaptığım tek şey yutkunmak olmuştu. Ondan başka ne planım olabilirdi ki?

"Hayır."

"Güzel. Eylül yanıma gelmek istiyormuş." Kaşlarım çatılırken anlamadığımı anlamış olacak ki yüzünü biraz geriye çekip açıklamak için ağzını açtı. "Eylül, kardeşim."

"Üvey kardeşim dediğin mi?" Gülümseyip başıyla onayladı.

Ekim'in kardeşi Eylül.

"Adı çok sevimli." Gülüp omuz silkti.

"O doğduğunda on beş yaşında falandım ve adının Eylül olması çok mantıklı gelmişti." Güldüğümde yüzünü yüzüme eğip çeneme bir öpücük kondurdu.

Ve bu dudaklarımı öpecekmiş gibi düşündürdüğünden ağzımdan çıkacak herhangi bir garip sesi bastırmak amacıyla sertçe yutkundum. Ekim ise fark etmemiş bir şekilde arkasına dönüp mutfağa geçti.

Aslında Ekim'in kardeşiyle tanışmak için tam zamanı diyemezdim, üzerimde dün geceden kalma bluz ve pantolon vardı, saçlarımı bile tarayamamıştım henüz. Bir şekilde eve gidip eşyalarımı almam gerekiyordu.

"Ekim?" Mutfağa girdiğimde masayı topladığını görünce durdum. O da benim sesimi duyunca durmuştu ama bu dünya üzerindeki en şirin şeye baktığım gerçeğini değiştirmiyodu.

Underage | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now