Dönüm noktası 2

Start from the beginning
                                    

Hemen hazırlıklara başladık ve Chu nun nerelere gidebileceğini araştirdık.

"O kız bulunana kadar uyumayacaksınız" dedim ve öyle de oldu. Kaçırılışının ikinci gününde yerlerini keşfettik. Tüm adamlarımi toplayıp baskına çıktım. Chu ikimizinde bölgesi olmayan bir yerde konuşlanmıştı. Sayımız çok fazlaydi fakat yabancı bir bölgede dikkat çekmemek için çok hassas davranmalıydık.

Durumu ögrenmek için bir öncü ekip gönderdik. Sayılarının az olduğunu ve Chunun ortalıklarda görünmediğini öğrendik. Bir an önce Lamiayı almak istiyirdum. Kaçırılışından neredeseyse iki gün geçmişti 'Chu ortalikta yoksa henüz ona birşey yapmamıştır.' diye düşünmek istiyordum yine de içten içe korkuyordum.

"Kız nerede?" ağzına silahın namlusunu soktuğum adama kısık ama yeterince öfke dolu bir sesle sordum. Yaşlı gözleriyle kafasını olumsuz anlamda salladi. Parmağım tetiğe giderken bağırdı ve el hareketleriyle birşeyler yaptı. Adamlarım, dediği yönde giderek bir gizli geçit buldular. Kurşunu sıktım ve admlarımın peşinden gittim. Geçitten geçip bir kapının önünde duran adamları da öldürduk. Kapının ardından acı içinde inleme sesi geliyordu. Kilidi kırıp içeri girdik ve o anda olduğum yerde donup kaldım. Lamianın kollari iki yandan zincirle tavana asılmıştı. Ayakları da iki yandan zincirliydi ve dizlerinin üzerinde öne eğik duruyordu. Çırılçıplaktı. Tüm vücudu kırmızı morluklarla sarmalanmiştı. Gözünün biri şişlikten kapanmiştı ve dudakları patlamıştı. Bir hıçkırıkla başını önüne eğdiği zaman kendime geldim.

"Arkanızı dönün!" diye bağırdım adamlarıma. Bağırışımla geri geri adımlayan Chu yu yeni farkettim. O da çırılçıplaktı!

Üzerimdeki ceketi ve gömleği çıkartip bir kaç adımla Lamianın yanına ulaştım ve ceketimi önüne siper ederken adamlarıma

"Şunu yakalayın ve anahtarları alın." dedim. Chu bağırarak birşeyler söylüyordu fakat benim tek duyduğum gördüğüm şey Lamiaydı.

Ellerini çözdükten sonra yere yıkıldı. Yavaşca kaldırıp üzerine gömleğimi giydirdim. Yüzünü yerden kaldıramıyordu. Parmak uçlarımla çenesini tutup bana bakmasını sağladım ve Türkçe'den tek bildiğim kelimeyle

"Hey Merhaba." dedim gülmsemeye çalışarak. Gözlerindeki acılı öfkeden iki damla yaş döküldü. Sanki bağırmak, çığlık atıp sövmek, tüm dünyayı ateşe vermek istiyormuş da kendini tutuyormuş gibiydi. Konuşsa susamazdı da konuşamıyordu işte!

"Sen güçlü bir kızsın. Seni böyle yenemezler. Bak bu sefer yetiştim. Sana bir şey olmasına izin vermem. Yaşıyorsun kurtardım seni! Yaşıyorsun bu sefer yetiştim." Başını göğsüne yaslamıştım. Saçlarını okşarken kendimi kaybedip sayıkladığımı sonradan farketmiştim. Geçmiş yakamı bırakmıyordu. O gün de yetişebilseydim onu  da böyle kurtarabilecektim, ona da böyle sarılabilecektim ama geç kaldım... Ona daha önce de geç kaldığım gibi...

"Patron bunu ne yapalım." önce bir öksüruk sesiyle varlığını belirten adamım çekingen bir tavıra yaklaşmiştı.

"Sen burada dur güzellik. Hemen geleceğim." dedim ve adamıma

"Onu yalnız bırakma" talimatı verdim. Chuyu iki adamım tutuyordu ve hala cırılçıplaktı. Hiç konuşmadan suratına bir yumru geçirdim. Acı icinde bağırdı. Burnundan kan sızıyordu.

"Kainin fahişesiyle işim bitince sana gönderirdim neden acele ettin ki?" deyince bir tane daha yumruk attım. Bu yaptığım ailen ihracıma sebep olacaktı fakat aynı şekildeki acıyı ikinci kez yaşamak tüm iplerimi koparmıştı.

"Ağzına verdiğin zaman ısırabiliyor dikkaaa...t..et..." derken alnının ortasında açılan bir delikle yere süzüldü. Kurşunun geldiği yöne baktığimda Lamia elinde silahla yerde oturuyordu. Gözlerindeki ateş benim bile korkabileceğim boyuttaydı.

ACİZWhere stories live. Discover now