"Lanet olsun. Kes şunu." diye bağırdı Aktan arkamdan. Sesi tüm çayırda yankılanırken, aniden durdum ve ayaklarımı papatya dolu zemine çiçeklerden biriymiş gibi, kök salıyorcasına bastırdım.

"İşimiz var Aktan." dedim duygudan sıyrılmış sesimle "İkimizin bitireceği bir görevimiz var." dedim ikimiz kelimesinin üzerinden özellikle bastırarak geçerken

Aktan omuzumda hissettiğim kemikli parmaklarını hafifçe sıkıp, beni kendine doğru döndürdü. Onun yüzünün ve bedeninin her bir zerresini incelemek, dünyadaki en büyük hazinemdi. Ama şu saniye bunun kıymetini bilecek durumda değildim. Gözlerim ona çarptığında tüm yüzünün acı içinde kıvrandığını gördüm. İçime bir kor gibi yayılan acısı, ilk uğrak yeri olan gözlerimden, tüm bedenime oradan da ruhuma doğru damla damla akıyordu. Ve bu fiziksel bir acı değildi. Her zerresine kadar duygusaldı.

"Sana ne yaptım? Bu hislerin sahibi benim Yelda. Sana ne yanlış yaptım?" diye mırıldandı sesine yansıyan acı bir haykırışla

İşte o zaman, Aktan bana ilk kez bu yüzünü gösterdi. Tüm duvarlarını yıkıp benimle acısını paylaşan adam... Onunla tanıştığımda ilk öfkesini tatmıştım. Ardından kararsızlığını. Sonrasında sevgisini, ince düşüncesini. Fakat ilk kez bana en güçlü hissinin kapılarını ardına kadar açmıştı.

Acısının...

Onu görmezden gelmem üzerinde öyle şiddetli bir yıkıma yol açıyordu ki tüm hücrelerim çığlık çığlığa, yanarak alev almış gibi hissediyordum. En sonunda yine ve yeniden Aktan'a yenildim. "Özür dilerim. Seni üzmek istemedim." diye mırıldandım gözlerimi kapatıp, onun bedenine sıkıca sarıldım. Aktanın kolları beni hızla sararken, vücudundan yayılan sıcak ve bir o kadar da tedirgin enerjisi, benim bedenime bir tsunami gibi çarpıp önüne çıkan her şeyi yerle bir ediyordu.

"Sadece tedirginim. Anla beni. Kendimi yalnız hissediyorum Aktan." diye fısıldadım yüzümü sıcak göğsüne gömerken. Aktanın elleri saçlarımın içine sızdı ve yüzümü çenemden tutarak, kendisine doğru kaldırdı. "Asla. Ama asla yalnız değilsin. Hayatının her anında, her saniyesinde, her yerde ben senin yanında olacağım." diye mırıldandı her sözünü bana tane tane ileterek

Ağzımdan engel olamadığım bir hıçkırık kaçarken, bana sardığı kollarından ikinci defa kurtuldum. Göğsüm bir körük gibi hızla inip kalkarken, içimdeki öfke volkanının kapakları sonuna kadar açıldı. Bu güzel sözlerinin yalandan ibaret olmadığı ne malumdu? O hala benden düşündüğü ve yaptığı her şeyini gizleyen biriydi. Ben ise hayatımı onun ellerine bırakmıştım.

Düşüncelerim beni öfke perdesinin arkasına çektiği anda Aktanın göğsüne ellerimi dayayıp, sinirle onu geriye doğru savurdum.

"Peki neden benim arkamdan iş çevirdin? Neden? Anlayamıyorum. Ertan'a tek başına, nasıl olur da sırlar kitabını okutmaya çalışırsın? Benden yada ailemin üyelerinin herhangi birinden izin almadan bunu yapabileceğini mi sandın? Neden?" diye haykırdım yüzüne.

"Neden her şeyi tek başına halletmek istiyorsun Aktan? Bu işte beraberiz. Eğer elimiz kirlenecekse bundan sonra beraber kirlenecek." dedim hızla yakasına yapışıp, yüzünü yüzümün dibine kadar soktum.

Verdiğim her yakıcı nefes onun yüzünde dağılırken, Aktan ilk kez benim öfkemi tadıyordu. Damarlarımda sonsuz bir nehir gibi çağlayan gerçek ve en saf öfkemi.

"Eğer elimiz kana bulanacaksa Aktan Demirkılıç." dedim yüzümü onun yüzünün kıyısına çekip, sinirle yanan mavi gözlerimi onun toprak gözlerine diktim. Yakasına yapışmış parmaklarım daha sıkı onu kavrarken "Bundan sonra o kan benim elime de bulaşacak. Beni anladın mı?" diye tısladım yüzüne, ardından cevap vermesini bile beklemeden şaşkınca aralanmış dudaklarına yapıştım.

Rüyada SaklıWhere stories live. Discover now