28.BÖLÜM

213K 9.5K 4.2K
                                    

Yıllarca hayalini kurduğum intikamı nihayet aldığım için mutlu olmam gerekmiyor muydu? Olamıyordum işte. Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Öyle bir haldeydim ki Barlas iki gündür yüzümün gülmesi için uğraşıyordu ama yaptıkları zoraki gülümsememden başka hiçbir işe yaramıyordu. İçimde yıllardır baba sevgisi görmediğim için bir boşluk vardı ve o boşluk babamın hayatımdan çıkmasıyla daha da büyümüştü.Baba sevgisini asla tadamayacaktım. Zaten bu sevgiyi ondan beklememiştim de...

 Ama aslında bu sevgiyi hissetmeye ne kadar muhtaç olduğumu o hayatımdan çıktığında anlamıştım. Şu an ilk defa onun bana babalık yapmış olmasını istiyordum. O sevgiyi doyasıya hissetmeyi, güven duygusunu yaşamayı istiyordum. Böyle bir şey mümkün müydü peki? Asla değildi. Bu sevgiye ne kadar aç olsam da bundan sonra yine aynı şekilde devam edecektim hayatıma. Sırf baba sevgisine ihtiyacım var diye onun gibi birinden babalık yapmasını istemezdim. O da yapmazdı zaten. Şu zamana kadar ona hiçbir şey yapmamış kızına babalık yapmazken şimdi hayatının bitmesine neden olan kişiye mi yapacaktı? Eminim şu an beni öldürmek istiyordu. Neticede onu en sevdiği şeylerden koparmıştım ve bu yüzden bana büyük bir nefret duyduğundan emindim. Tıpkı benim bunca zaman ona duyduğum gibi... 

Önümdeki kahvaltı tabağımdan iştahsızca bir şeyler yerken annem çatık kaşlarla beni izliyordu. "Hasta mı oldun sen?" Sorusuyla tabağımdan kaldırdığım bakışlarımı ona yönlendirdiğimde bir şey demeden yüzüne baktım. "Kesin oldun, baksana bir şey yemiyorsun." Huysuzca homurdandım, "Yiyorum işte anne." Tamam, iki gündür pek bir şey yemiyor olabilirdim ama şu an yemeye çalışıyordum. Elimde olan bir şey değildi ki bu, üzgün olduğumda iştahım olmuyordu. "Nasıl yiyorsun, tabağındakiler bir saattir aynı yerinde duruyor." 

"İştahım yok." 

"Neden, bir şey mi oldu?" Keşke bunu ona anlatabilseydim ama anlatamıyordum işte. Bu rezilliği öğrenmesi onu kahrederdi. "Hayır, anne bir şey olduğu yok. İştahım yok sadece, hepsi bu." 

"O zaman kesin hasta oluyorsun." Gözlerimi devirdim. "Hayır, hasta falan olmuyorum." Neden kahvaltı yapamadığımı bir bilse kendisinin de iştahının kesileceğinden emindim. Kızı babasının hayatının bitmesine neden olmuştu ve onun hiçbir şeyden haberi yoktu. Bugün yarın babamın haberini alırdı. İflas ettiğini duyunca ne yapacaktı acaba? Çatık kaşları iyice çatılırken tabağımı işaret etti. "Onları yemek zorundasın Öykü." 

"Kendimi zorluyorum." Kolundaki saate bakınca ayağa kalkıp tabağını tezgâhın üzerine bıraktı ve bana döndü. "Bak ben gidiyorum ama aklım sende, kahvaltını bitirmeden kalkma, tamam mı?" Kafamı aşağı yukarı sallayınca yanıma yaklaştı, "Kendini kötü hissedersen izin al eve gel ve hemen beni ara, bugün nöbetçiyim ama bir şey olursa eve gelirim." Kafamı kaldırıp başımı hafifçe iki yana salladım, "Hasta değilim anne." Neden böyle düşünüyordu ki? Öyle mi görünüyordum acaba? Bunu sırf iştahım yok diye söylemiyordu herhalde. "Gözlerin kızarmış, bu hasta olacağına işaret." Dün gece ağlamıştım da o yüzden kızarmıştı. Zavallı annem bunun sebebini hastalık olarak görüyordu. 

Bir şey söylemiyordum ona, böyle bilmesi daha iyiydi. "Tamam, kendimi kötü hissedersem eve gelirim." Tebessüm edip beni yanağımdan öptükten sonra, "Görüşürüz," deyip çantasını ve montunu eline alarak evden çıktı. O çıktıktan sonra tabağımdakileri zorla da olsa yemeye çalıştım ama yiyebildiğim sadece iki dilim peynirdi. Fazlasını midem almıyordu. Masadan kalkıp mutfağı toparladıktan sonra evden çıktım. Henüz erkendi ama ben yine de okula gitmek istemiştim. 

Bugün benim için gergin bir gün olacaktı. Hafta sonu Aysun'la hiç görüşmemiştim ve bugün okulda onunla konuşmayı düşünüyordum. Ondan önce okula gidip nasıl konuşmam gerektiğini düşünecektim. Sinirlenmek istemiyordum. Zaten iki gündür kötüydüm şimdi bir de Aysun'la tartışıp moralimin iyice bozulmasını istemiyordum. Okula ulaştığımda bahçedeki bankta oturan Barlas'ı görünce şaşırdım. Neden bu kadar erken gelmişti ki? Hemen gidip yanına oturunca bana baktı. Bir bacağını diğerinin üzerine atmış yayılarak otururken tebessüm ediyordu. "Erkencisin Kaktüs."Ellerimi kucağıma koyarken, "Evet, sen de öyle," dedim.

ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin