6. Konak

61.8K 2.5K 127
                                    

Evin ve Agir ile geldim... Medyada onlar var.

6|Konak

Susmuş sadece Agir'i izliyordum. Gözlerinden okunan yorgunluğa rağmen tüm kudretiyle karşımda duruyordu. Bakışlarını diktiği duvara odaklanmış olması bile derin düşüncelerin içinde boğulduğuna işaretti.

Zihninde kaos etkisi yaratan düşüncenin ne olduğunu iyi biliyordum. O düşünce Agir'in sadece zihninde kaos yaratmıştı. Ama benim hayatımda her şeyi yerinden oynatmıştı. Hatta artık benim hayatım dahi yoktu.

Boşluktaydım. Artık bu dünyadaki varlığımın bir anlamı yoktu. Kirlenmiş bu Dünya'da yaşam savaşı verecek bir sebebim kalmamamıştı. Benim artık ne ailem ne de geleceğimde yer edinecek olan adam vardı.

Sadece şuna karşımda benim gibi düşüncelerinde bin bir savaşlar veren adam vardı. İstemesemde her zerresiyle yarınımda yer edinecek bu adamdan başka kimsem yoktu. Bu adam bir günde tüm yarınlarıma sahip olmuştu.

"Şimdi ne olacak?" Düşüncelerin enkazında meydana gelen kısa cümlemle duvara sabitlediği bakışları gözlerime değdi.

Konuşmadan delip geçen bakışlarıyla yüzüme baktı. Sessizlik zamanı kendine esir ederken birbirimize baktık. Bakışları yüzümü ilk kez görmüşçesine dokunurken yüzüme ben ise sadece gözlerine baktım. Mavi gözlerinde denizler yerine yanan bir ateş vardı. Ateşin soğuğu olur muydu? Olurmuş bu adamın gözlerinde ateşin soğuk kıvılcımları saklıydı.

"Pekte büyük bir şey olmayacak. Nasıl ben her gün ölüyorsam ailenide kendimle yavaş yavaş öldüreceğim." Agir'in normal bir şeymiş gibi kurduğu cümleyle kaşlarımı çattım.

"Sen ölmüyorsun Agir sen sadece öldürüyorsun. Baksana kendine ölmüş bir adam mısın sen? Aksine Agir sen hırsın ve nefretin uğruna ölmekten dahi uzaksın." Daha söyleyecek çok şey vardı. Ama sadece sustum. O dediğini aksine ölmüyordu. Beni öldürüyordu. Ve ben öldükçe o diriliyordu.

"Senin hırs ve nefret dediğin şey var ya benim tüm hayatımdı. Benim tüm hayatım şimdi iki metrelik toprağın altında. Bu mu hırs? Bu mu nefret? Bu ne biliyor musun bu acı. Senin nefret diyip küçümsediğin şey benim acım. Ve dediğin gibi ben ölmekten uzağım. Çünkü beni öldüren de dirilten de bu damarlarımda akan intikam ateşi. Benim kanımda, intikamımda da babam var. Bir daha ama bir daha sakın haddini aşacak cümleler kurma. İnan canı yanan da yanacak olanda sadece sen olursun. Anladın mı beni?" Sert sesiyle kurduğu cümleler beni korkutmaktan çok üzmüştü. Söylediklerimin ölmüş bir adama dokunacağı aklıma dahi gelmemişti. Agir'in zaafı babasıydı. Yutkunarak başımı salladım. Başka diyebilecek bir şeyim var mıydı sanki?

Ne yapmam gerektiğini bilmeden sadece duvarları incelemeye başladım. Merak ediyordum nasıl oluyorda beni darmaduman eden olay onda ufak bir meltem bile yaratmamıştı.

"Merak etmiyor musun?" Sesimle başını bana çevirdi. Gözlerine baktığımda bir merak yoktu. O tamamen duygularını yitirmiş bir adam olarak karşımda duruyordu. Beklenti içinde olduğunu gösteren bir işaret bekledim. Ama bekleyişim boşunaydı.

"Kardeşin birkaç saat önce evlendi. Ama sen kardeşin değil de bir yabancının evlendiğini öğrenmiş gibisin. Neden merak etmiyorsun? O kadar mı öfkelisin kardeşine?" Sertleşen bakışlarıyla yine onu sinirlendirdiğimi anladım.

"Haddini aşıyorsun. Kime veya neye öfkeli olduğumu düşünmen zaman kaybından başka bir işe yaramıyor. Yorma o güzel aklını." Diyip ayağa kalkıp odadan çıktığında gergin olduğunu bile fark etmediğim bedenim gevşedi. Bu adam her zerresiyle beni korkutuyordu. Yatakta geriyle giderek sırtımı yatağın başlığına dayadım.

Düşüncelerim her fırsatta abimin ve Gule'nin nikahlarına giderken gözlerimi dolmasına engel olamadım. Onların hatası yoktu. Aklım bana bunları söylerken kalbim tüm suçlunun onlar olduğunu haykırıyordu. Halbuki biliyordum aşkın günahı da suçu da olmazdı. Ama olmuyordu işte benim kalbim acısıyla başa çıkmak için birilerini mesul tutuyordu.

"Onlar sadece sevdi Evin. Onların hiçbir suçu yok. Sadece sevdiler." Teselli edilecek haldeydim. Ama benden başka kimse beni düşünmüyordu. Düşünselerdi şu an burda olmazdım.

Kapının sesiyle hızla yüzümdeki yaşları silip derince soludum. Yataktan kalkıp kapıyı açtığımda karşımda onsekiz yaşlarında mavi gözleriyle bana bakan kızı görmemle kaşlarımı çattım. Bu kimdi?

"Buyrun?" Mesafeli sesimle yüzündeki gülümseme gölgelenince çattığım kaşlarımı düzelterek yüzüne baktım.

"Ben nasıl olduğuna bakmak için gelmiştim." Mahcup çıkan sesiyle gülümsedim. Bu gülümseme beni düşünecek kimse yok derken ansızın beliren bu kız içindi.

"İyiyim, sağ ol." Gülümsememle yüzünde solmaya yüz tutmuş gülümsemesi bir çiçek gibi filizlendi.

"Allaha şükür. İyiysen yade Halim ile tanışma vaktin geldi." Kızın dedikleriyle istemsizce bir adım geri çekildim. Bu aileden hiçbir fertle tanışmak istediğimi düşünmüyorum.

"Gelmek istemiyorum." Sesim huysuz bir çocuk gibi çıkıyordu. Karşımdaki kız anlayışla yüzüme bakıp gittiğinde hata mı yaptığımı düşünüyordum. Yatağa oturup başımı ellerimin arasına aldım. Birkaç dakika sonra çalan kapıyla başımı kaldırdım. Tereddüt ederek kapıyı açtığımda Agir'in annesini görmeği beklemiyordum.

"Kızım yade Halim'i daha fazla bekletme hadi gel." Kadının şefkatli sesiyle kendimden utandım. Sırf benim için gelmişti. Başımı salladığımda gülümseyerek arkasını döndü. Birkaç adım attınca bende odanın kapısını kapatarak arkasından ilerlemeye başladım. Merdivenlerden inip iki kapı ilerledikten sonra bir salona gelmiştik.

Odayı kaplayan ağır ve şık şark köşesi bu konakla bir bütün oluşturmuştu. Baş köşeye oturmuş elindeki tesbihiyle uğraşan yaşlı kadın onun yanına oturmuş iki genç kız ve salonun ortasında oynayan ufak erkek çocuğundan başka kimse yoktu koca salonda. Agir'in annesi hafifçe öksürünce tüm başlar bize döndü.

Yaşlı kadının aksine herkesin yüzünde hafif bir gülümseme yer edinmişti. Bakışlarımı yade Halim'den ayırmadan tüm hareketlerine dikkat kesildim. Elindeki tesbihi büyük bir özenle öpüp yavaş hareketlerle koltuğun üstüne bırakıp kara gözlerini gözlerime dikti.

Katı bakışları bir an olsun gözlerimden ayrılmazken ona daha fazla bakmamak için diğerlerine baktım. Hepsi benim gibi gerginlerdi. Ve bunun sebebi kesinlikle yade Halim'di. Hafif bir hareketlilikle başımı tekrar yadeye çevirdim. Kaldırdığı zayıf ve cılız eliyle yüzüme bakıyordu. Hızla ona ilerleyip elini öpüp anlıma koydum.

"Geç otur." Soğuk sesiyle başımı sallayarak herkese en uzak olan yere oturdum. Ellerimi izlerken herkese yabancı olduğum bu ortamdan gitmek istiyordum. Şu an anneme fazlasıyla ihtiyacım vardı. Ben nasıl davranacağımı dahi tam olarak kestiremezken acizce gözlerim doldu.

"Bu konağa ne durumda geldiğinin herkes farkında sende bunu sakın unutma. Şimdi tüm milletin gözü üstümüzdeyken bir densizlik etmeye kalkma. Gule yeterince rezil rüsva etti elaleme dahasına hacet yoktur." Yaşlı kadın dediklerinde haklıydı. Ama bana bunları söylemesine gerek yoktu. Ben nerde ne yapacağımı gayet iyi biliyorum. Saygısızlık etmemek adına başımı sallamakla yetindim.

Gerçekten yazı yazmayı benim diyişimle hayalet olmayı çok özlemişim. Peki siz özlediniz mi? Bunu bugün yazıp yayınlamak istedim. Azcık ani kararlarıyla hareket eden biriyimdir.

ATEŞİN AŞKI | Töre Serisi IIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt