3. Başlangıç

70K 2.6K 128
                                    

Merhaba,

Yusuf Mirza karekterimizin adını değiştirme kararı almıştım hatırlarsanız. Size de danışmıştım. Genellik Mirza'dan yanaydı. Düne kadar Mirza ismini koymaya kararlıydım. Ama bir an da Agir ismi aklıma geldi. Çok beğendim. Umarım siz de beğenirsiniz.

 Umarım siz de beğenirsiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3|Başlangıç

Zifiri karanlık kendini kızıl şafağa bırakırken Agir saatlerdir oturduğu hastane bankından kalkarak hastanenin kapısına doğru ilerledi. Attığı her adımda yer sarsılıyor gök bu görkemli adam karşısında boyun eğiyordu. Siyah takımının altındaki bedeni gergindi. Adımları tok sesler bırakırken boş denecek kadar az insanın olduğu hastanede yerini bildiği odaya doğru ilerledi. Soğuk hastane koridorundaki yolculuğu yoğun bakım ünitesinin önünde sonlandı. Koridordaki tek kişi o ve Berzan'dı.

Agir, Berzan'a baktı sandalye de kollarını birbirine bağlamış başı duvara yaslı bir şekilde uyuyordu. Bir tek o ve Berzan vardı koca koridorda diğerlerini büyük ihtimalle eve göndermişi Berzan. Agir uyuyan adamdan bakışlarını çekerek cama doğru ilerledi. Adam kadınla arasına giren camın önünde bir süre durdu. Agir'in gözlerin de hiçbir duygu yoktu. Acıma, nefret, pişmanlık hiçbir şey yoktu. Adam tüm nefretini bu kadın uyanana kadar içinde saklıyacaktı. Onda sonra Diyarbakır gelmiş geçmiş en büyük nefrete şahitlik edecekti. Agir gözlerini Evin'de gezdirdi. Beyaz teni fazlasıyla solgundu. Adamın ilk andan beri rengini beğendiği kuzguni siyah saçlar yeşil bir bonenin içine hapsedilmişti. Ölü gibi yatması Agir'i sinirlendirdi. Onun ölme ihtimali canını sıkıyordu. Sinirine hakim olamadan yumruk yaptığı elini cama vurdu. Kalın cam yumruğun etkisiyle tiz bir ses ile çatırdamıştı. Berzan duyduğu sesle rahatsız uykusundan uyandığında Agir'i burada beklemiyordu. Onu görmek içinde bulunduğu acıyı nefrete dönüştürmüştü.

"Ne işin var lan senin burda? Eserini mi görmek istedin? Bak o çok istediğin kan aktı. O orda ölüyor. Soğudu mu için intikamını aldın mı?" Berzan'ın sesiyle inleyen hastane duvarları Agir'in öfkesinin getireceği fırtınanın enkazına hazırlanıyordu.

"Benim içimdeki ateş onun akan kanıyla değil sizin akan kanınızla sönecek. " Berzan'ın aksine kısık tuttuğu sesi bağırsaydı bu denli bir etki yaratmazdı. Kıstığı ateş gibi yanan mavi gözler etrafa ölümün mayhoşluğun yayıyordu. Berzan'ın konuşmasına daha fazla fırsat vermeyip arkasını dönerek geldiği gibi gitti. Boş koridorda ayakkabılarının yaptığı ürkütücü senfoni duvarlara çarparak sesini daha da çok duyuruyordu.

Agir sinirle arabasına binerek elini yumruk yapıp direksiyona vurdu. Her vurduğunda sakinleşmesi gereken bedeni aksine büyük bir öfkeye ev sahipliği yapıyordu. Etine batan tırnakları avuç içini parçalarken soluk soluğa kalan nefesini düzenlemek adına başını az önce yumruklar attığı direksiyona yasladı. Gözlerini yumarak kendine zaman tanırken aklındaki tilkilerin kulağına fısıldadığı düşüncelere kulak verdi. Gözlerini aralayarak başını yasladığı direksiyondan kaldırdı. Cebinden telefonunu çıkararak arayacağı kişini numarasını tuşladı. Telefon bir çalışta açıldı.

"Buyur ağam." Telefonun diğer ucundan gelen uykulu sesle kaşlarını çattı.

"Hamza, Evin Mervan ile ilgili her şeyi öğreneceğim. Hastaneye git ve olanları noktasından, virgülüne kadar bana ilet." Agir karşısındaki adama konuşma şansı sunmadan telefonunu kapatarak yan koltuğa gelişi güzel fırlattı. Arabasını çalıştırarak süratle asfalt yoldan yağ gibi kayarken uykudaki Diyarbakır işini kolaylaştırıyordu. Pencereden süzülen rüzgar saçlarını geriye doğru savururken rahatladığını hissetti. Soğuğa karşı zaafı vardı. Öfkesini hafifleten şeyler acı ve soğuktu.

Agir konağa gidecekken herkesin ondan açıklama isteyeceğini bildiği için yolunudan saptı. Agir arabayı Diyarbakır'ın çıkışına sürüyordu. Süratle giden araç bir süre sonra toprak yola aniden girince sarsılarak az da olsa yavaşladı. Agir geldiği uçurumun kenarında arabasını durdurarak indi. Arabanın önüne gelerek kaputa sırtını yaslayacak bir şekilde yere oturdu. Esen rüzgar bu uçurum kenarında daha da hırçındı. Kendisi gibi hırçın olan rüzgar saçlarının arasına karışırken iç geçirerek gözlerini yumdu. Bir günde olanları aklı hafzası almıyordu. İri cüssesi ne kadar dik dursa da fazlasıyla yorgundu. Kolay değildi. Ummadığı kişiden hançerlenmişti. Kardeşi, Gule'si ona böyle bir hainliği nasıl yapabildiğini anlayamıyordu. Babalarının kanlısı, katili olan soysuzlara gelin olarak gitmesi zoruna gidiyordu.

Aklına babasının öldüğü gün geldi. Kemal Mervan'ın nasıl konaklarını basıp babasını gözlerinin önünde kurşuna dizdiği gün hâlâ zihninde canlılığını koruyordu. Daha on sekizinde yaşadığı o sarsıcı olay yetmez gibi babasının kırkı bile çıkmadan ağalık koltuğuna oturtmuştular. Düşündükçe öfkesi bedenine hükmetmeye başlayınca sinirle başını arabanın kaputuna vurdu. Acı, babasının ölüşünü kabul etmeyen içindeki çocuğa tesir etmiyordu. Her şeye kufreti olan adam ölüm karşısında acizdi. Bu yüzdendi kız kardeşini ve o Ferit denen iti öldürmek istemesi. Ölüme bile hükmetmek isteyen bir yanı vardı. Sessizce güneşin doğuşunu izlerken Diyarbakır'ın aydınlığı cıvıltılarla kutlayışına şahit oldu.

Bir Hafta Sonra

Sessiz ortamdan çığ etkisi yaparatan telefon sesiyle kaşlarını çattı. Kimseyle konuşacak sabıra şu an sahip olmadığı için açmadı. Israrla çalan telefonla oturduğu koltuktan kalktı. Agir içinden önemli bir şey olmasını diledi. Aksi taktirde arayanın canını alacaktı. Önündeki sehpada çalan telefonu aldı. Arayanın Hamza olduğunu görünce direk yanıtladı.

"Ne oldu?" Sorusunda merak yoktu aksine ölüm vardı. Bu Evin'in ölmesi için değildi. Ufak bir sebeple de olsa Mervan'ların üstüne kara bulut gibi çökmek istemesindendi.

"Ağam, Evin Mervan uyanmış." Agir duyduğu haberle Hamza'nın başka bir şey demesini önemsemeden telefonu kapattı. Bir haftadır kaldığı bağ evinden aceleyle çıkarak evin önüne gelişi güzel park ettiği arabasına ilerledi. Arabasına bindiği gibi gideceği yere sürmeye başladı. Elleri direksiyonu o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları değil tüm elleri beyazlamıştı. Araba hastaneye yaklaşınca koltuktaki telefonu alarak Hamza'yı aradı.

"Hamza hangi oda?" Agir, Evin uyandığına göre normal odaya alınacağını biliyordu.

"Ağam dördüncü kattaki 124. oda da."

"Önceden ayarladığımız işi ne yap et hallet." Adamın beyni bir saatin çarkı gibi durmaksızın hızla hareket ediyordu.

"Tamamdır ağam." Aldığı cevapla yüzündeki gülümsemeye mani olamadı. Telefonu kapatarak kapısına geldiği hastanenin önünde durdu. Arabayı kilitleme ihtiyacı duymadan arabadan inip hızla hastaneye ilerledi. Sert adımları yankı yaparken merdivenlerden çıkmayı tercih etti. İkişer, üçer çıktığı merdivenler adama uzun gelirken sabır çekerek çıkmaya devam etti. Sonunda istediği kattaydı. Hamza'yı arayıp gereken talimatları verdikten sonra az ilerdeki odaya ilerlerken içinde zincirlerini kıran kana susamış canavar git gide hırçınlaşıyordu. Geldiği kapıya baktı. Koridor sessizdi. Odadan da ses gelmiyordu. Mervan'lar daha gelmemişti belli ki. Berzan'ın nerde olduğunu bilmese de olmaması işine gelmişti. Evin'i illaki götürecekti o itle de uğraşıp zaman kaybetmek istemiyordu. Kapının kulpunu tutup indirerek açtığında odaya doğru bir adım attı. O adım değişecek kaderlerin başlangıcıydır. Agir Mirşah iki hayatın kaderini sil baştan yazmaya başlayacaktı.

Agir buradan Evin ile çıkıp gidecekti ve hiç kimse ona engel olamazdı.

ATEŞİN AŞKI | Töre Serisi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin