BÖLÜM 36 :SIRRA TEMAS ETMEK

6.2K 322 101
                                    

Geç saatte yatmış olmasına rağmen sabahın ilk ışıklarıyla uyanan Boran, sigarasını alıp balkona çıktı.Kafasının içi; çektiği her zehirli nefesle aklına doluşmaya başlayan düşüncelerin çökertmek üzere olduğu, köhne bir binayı andırıyordu.

Her genç gibi o da, üniversiteyi bitirip tam bir erişkin olduğu yıllara ulaşmayı,para kazanmayı,o parayı istediği gibi harcayabilmeyi,kendi kararlarını alabilmeyi beklemişti. Oysa şimdi hem kendisini hem arkadaşlarını onlarca olasılık içinde yürüyecek yolu seçmeye çalışırken kaybolurken buluyordu.Öğrenciyken hep takip edilmesi gereken basamaklar vardı,ne kadar zor olursa yolsun izlenmesi gereken yol belliydi. Şimdi nereye gideceğini bilemeden etrafta koşturan çocuklara dönmüşlerdi.Kendisi dahil,herkes yaptıklarından emin gibi gözükse de; biraz yakından bakınca kimse ne yaptığını tam olarak bilmeden,planlayamadan önüne geleni yaşıyordu.

Miray'la bir gün önce yaptığı tartışmayı,öfkeyle ağzından kaçanları düşündüğünde bir sigara daha yaktı. Onunla konuştuğu ilk günden beri aklının bir ucunda hep takılı olan fikirler, ara ara sinirlendiği ya da boşluğa düştüğü anlarda ortaya çıkıveriyordu. İlk gün... Sete girdiği ilk gün...Işıl ışıl genç kızın sektörün dev isimleriyle dolu dolu cümlelerle konuştuğunu görüp, çekingence aralarına katılarak sessiz sessiz oturduğu ilk gün...O gün mü aşık olmuştu bilemiyordu ama, o gün kıza karşı cesaretini kaybetmişti. Tanıştıklarında on yedi yaşındaydı kız...Okuduğu kitaplardan,izlediği filmlerden bahseden,iki müzik aleti çalan; Fazıl Say'ın son konserinde dinlediği parçayı hevesle Bergüzar Korel'e anlatan güzel kız daha on yedi yaşındaydı.Lisede okuyordu;oysa etrafındaki üniversite mezunu bir çok insandan olgundu. Bir sene duyguları içinde bocalaması,kendini saçma sapan ilişkilere vermesi, Kayaalp'in karşısında kendini yetersiz görmesi, kariyerini ön planda tutma çabası...Bir şekilde içindeki o endişeyi atamıyordu...Miray şimdiden,bu hayata ondan yedi yıl geriden başlamış olduğu halde, onunla denkti.Peki yedi yıl sonra...Miray da eğitimini tamamlayıp yetkin bir sanatçı olduğunda, zaten oldukça fazla olan meziyetlerine yenilerini kattığında ne olacaktı? Katacaktı...Dizi setleri arasında koşuşturken üniversite sınavını kazanmıştı. İngilizcesini çok geliştirmiş olduğunu Londra'daki akıcı konuşmasından anlamamak mümkün değildi.Bunları mantığıyla yargıladığında ne kadar abuk gelirse gelsin,içinde bir yerlerde bir gün ona yetemeyeceği korkusu baş gösteriyordu. Bir gün kızın kendisinin ne kadar özel olduğunu fark edip onu geride bırakacağı korkusu...Miray'a onu bırakmayacağını söylemişti.Aslında bundan deli gibi korkan kendisiydi.Bu korku kendini belli ettiğinde içinden; ilkel, karşısındaki kadını dominize etmeye çalışan bir adam çıkıyordu.Dün olduğu gibi...Onu çok soğukkanlı,dik duruşlu bulan hayranları tiyatrodan çıkar çıkmaz telefona sarılan,Miray açmadıkça sabaha kadar odada dört dönen,sinirden masanın üstündekileri dağıtan, internete girip arkadaşlarıyla "yanında o olmadan" gayet eğlendiğini izledikçe içine öküz oturmuş gibi içen adamı görseler ne düşünürlerdi acaba? Ellerini saçlarına götürdü. "Seviyor seni,sen onu seviyorsun. Yapma...Yapma...Böyle düşündükçe hata yapıyorsun...Yapma!" diye mırıldanarak biraz daha soğukta dikilip kendine geldikten sonra içeri girdi.

Üstünü değiştirmek için odasına girdi,onu kapıyı açmasıyla yataktaki genç kız huzursuzca kıpırdansa da uyanmadı.Boran dış kapıdan çıkarken çevirdiği numara hemen cevap verince şaşırdı. "Seninle hemen konuşmamız lazım.Nerdesin?"

"Evinin arka sokağındaki kafede."

"Bu kadar yakında olduğuna göre misafirimden haberdarsın.Geliyorum bekle." diyen genç adam telefonu kapatarak adımlarını hızlandırdı.

...

Arkadaşından aldığı kemana elini alıştırmaya çalışan Miray, çok heyecanlıydı.Lisede hangi müzik aletini seçeceğine karar verene kadar farklı enstrümanlarla ile ilgili temel dersler almıştı. Ancak çello ve piyanoya yöneldiğinden beri,dört senedir kemana dokunmadığı da bir gerçekti. Çelloyu niye seçtiğini hatırlayınca gülümsedi. Babası sormuştu ona neden keman yerine çelloyu seçtiğini; o da 14 yaşında bir kıza göre oldukça bilmiş bir şekilde,çok ciddi bir şey söyler gibi "Çünkü büyük" deyivermiş, herkesi kahkahaya boğmuştu.Verdiği cevap çok basitti ama her girdiği ortamda sıfatı "küçük" olan birisi için doğaldı. Ailenin en küçüğüydü,ilkokulda sınıfının en kısasıydı,çalıştığı setlerde oyuncuların en genciydi.Tam da bu yüzden bir orkestranın ağır,sesiyle görüntüsüyle en heybetli parçaları olan piyano ve çelloyu seçmişti belki de...Çenesini küçük siyah çıkıntıra yerleştirip;yayı tellere değdirdiğinde çıkan tını ona garip gelmişti. Çelloya göre daha kibar...Daha hüzünlü...Sanki çello,sesini duyurmaktan korkmayan tok sesli bir erkek...Keman usulca şarkılar söyleyen bir kadın...Bu düşünceyle tebessüm ederken;önündeki keman metodundaki ilk parçalarla denemeler yaptığında çok da zorlanmadığını görünce sevindi. Her ne kadar çalınış şekilleri,sesleri farklı olsa da çello ve keman aynı enstrüman grubundan benzer nitelikleri olan aletlerdi.Birini biliyor olması ona kolaylık sağlıyordu.Bir saatten uzun bir süre sonra yayı hareket ettiren kolunun ağrımaya başladığını hissedince durdu. Kapıdan yükselen alkış sesiyle o yana döndüğünde annesinin onu izlediğini gördü. "Güzeldi."

TEMASWhere stories live. Discover now