BÖLÜM 28: SORUNA TEMAS ETMEK

8.6K 343 110
                                    

           Tuvaletin kabinine nasıl girdiğini şaşıran genç kadın, yüzünü maskeleyen kasket şeklindeki pötikareli şapkayı çıkarırken gülmeye başladı. Londra hatırası olarak severek aldığı bu şapka,ona tutkunu olduğu dedektiflik öykülerinden Sherlock Holmes'u hatırlatmıştı.Ancak içinde bulunduğu durum değerlendirildiğinde; kendisi dedektiften ziyade şüpheli konumundaydı. Havalanına girmelerinden sonra, birbirlerinden ayrıldıkları on dakikadan kısa süre içinde Boran ifşa olup hayranları tarafından sarılınca; Miray'da şapkasını yüzüne kapatıp görünmeden ortamdan uzaklaşmıştı. Sonuçta Boran'ın Londra'da olması olay yaratmazdı; ancak ikisi birlikte görülürse, sorun çıkması kaçınılmazdı. Sette aralarında özel bir şey yokmuş gibi davranmak çok zor değilken; dışarı çıktıklarında her an birilerine yakalanma korkusu akıllarından gitmiyordu. Etrafı kontrol edip kabinden dışarı çıktı. Lavaboda yüzüne su çarparken, bir kaç damla boynundan gerdanına ve v yaka kazağından göğüslerinin arasına süzüldü. Göğüslerinin iri olması nedeniyle bir kaç senedir giydiği her tür kazak, gömlek otomatik olarak fazla dekolteli göründüğünden; Miray bu durumdan hoşlanmıyordu. Aynada damlaların üst bedenindeki seyahatini izlerken; vücudundaki hiç bir kusura artık takılmadığını fark etti. Her ne kadar öncesinde de, bedeniyle barışık biri olsa da; kalbine dokunmuş birinin tenine de dokunmuş olması sanki her zerresiyle kutsanmış gibi hissettirmişti. Önceden kusurlarına aldırmıyord. Şimdi ise kusurlarını bile seviyordu. 

Kapının açılmasıyla şapkasını hızla kafasına geçirip, havayolu şirketinin bürosuna ilerledi. İşlemleri yapan görevliye Boran'ın ismini vererek, ikisinin koltuklarını yan yana vermesini rica etti. İngiliz kadın anlayışla başını sallayınca, gülümseyerek pasaport kontrolden geçip; uçağın yanaşacağı kapının bekleme salonunda tabletinden Selin'in mail attığı, son düzeltmeleri yapılmış senaryo metnini okumaya başladı. Bir yandan mırıldanırken bir yandan da yüz ifadeleri ile oynadığının farkında olmadığı gibi tam karşısında oturup onu izleyen kırk yaşlarındaki adamı da, bir boş sandalye aralığı uzağında ona merakla bakan dört-beş yaşlarındaki oğlan çocuğunu da görmemişti. 

"Kendi kendine konuşuymaz"

Miray sağına dönünce ,elindeki meyve suyunu içip, ona bakan kahverengi gözlü küçükle göz göze geldi.

"Nedenmiş bakalım?"

"Annem diyo" Bunu söylerken karşıda oturduğu yerde uyuklayan genç kadını işaret ediyordu. Kadının saçı başı dağılmış halinden çok yorgun olduğunu anlayan Miray, Boran yanına gelen kadar küçük beyle ilgilenmeye karar verdi.

"Aslında doğru demiş ama, bazen insanlar rahatlamak için kendi kendine konuşur."

"Ondan mı konuşuyoysun sen?"

"Hayır ben oyuncuyum."

"Ben de oyun oynuyom." Çocuk yaramazlık yapacakmış gibi iyice yaklaşarak fısıldadı "Oyun oynarken bende konuşuyoyum. Kovboylarımı konuştuyuyom. Pepe'mi konuştuyuyom. " 

"Pepe'ni mi? O ne?"

"Ohooo sen bunu bilmiyosan,oyun oynayamazsın bebeyim"

Miray, kim bilir nereden duyup ona bebeğim demeye çalışan çocuk karşısında, kahkahalarını tutamadı. Sevimli konuşmaları bir kaç dakika sürmüştü ki "Emre nereye gittin sen?"diyerek uyanıp, yanında çocuğunu göremeyen kadının panik halindeki sesi ile bölündü. Etrafa bakınıp onları görünce rahatlayan kadın, çocuğunu yanına alırken; genç kıza gülümseyerek kısa bir açıklama yapma gereği hissetti. "Amerika'dan geliyoruz da. Aktarma için üç saattir buradayız, içim geçmiş. Sağ olun ilgilendiğiniz için."  "Sorun değil çok sevimli maaşallah." "Öyledir de biraz haşar-"

TEMASWhere stories live. Discover now