Ekin: Ben vermedim diyorsun.

Hadi buna inandım.

Sonra Okyanus senden gizlice
aldı o halde diyorum
onu da mantıklı bulmuyorsun.

Amacın ne?

Bir şeyler karıştırıyorsun sen.

Bilinmeyen: Bunca şeyden bir
şeyler karıştırdığımı mı
düşündün yani?

Ona soracağım alıp almadığını.

Ama oyuncağın şu an ben de
olduğuna emin olabilirsin.

Oyuncağı birilerine verdiğimi
düşünecek kadar kendini değersiz
hissetmene de gerek yok.

Henüz o kadar düşmedim.

*

Geri mesaj atmasını beklemeden sıkıntıyla bir nefes verip telefonumu cebime sıkıştırdım. Arkamdan gizlice onun oturduğu banka bakarken düşünceli görünüyordu. Bir şekilde bu durumdan da sıyrılmayı başarmıştım. Benimle, Julie'yle birlikte yakaladığı o günden beri nerdeyse hiç konuşmamıştı. Mesela önceden koridorda, kantinde ya da bahçede karşılaştığımızda kısaca bir selam verir en azından benimle iletişime geçerdi. Fakat birkaç gündür o kadar düşünceli görünüyordu ki fark etmeden ayağı bir yerlere takılıp düşecek gibi olduğunda onun için endişelenmeden duramıyordum. Birde teneffüslerde Esra ile bir yerlerde oturup konuşmak yerine sınıfta duruyor, sürekli uyku pozisyonunda vakit geçiriyordu. Bu benim için iyi bir şeydi aslında fakat yine de onun için huzursuzdum. Bir şeyleri kavramaya, anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Bu hali beni hem tedirgin ediyor hem de korkutuyordu.

"Ona mesaj attım," diyerek bir anda yanıma oturan Ceyhun'la hızla düşüncelerimden kurtulup irkilerek ona döndüm.

"Kime?" diyerek, dalgınca suratına bakarken kaşlarını çatarak beni izledi.

"İyi misin sen?"

"İyiyim," dedim, boğazımı temizleyip kendime gelmeye çalışırken.

"Canan'a mesaj attım, Anonim olarak."

"Sana geri cevap verdi mi?" dedim, az önceki halimden hızla sıyrılmış meraklı gözlerle ona bakmaya başlamıştım.

"Şu an hayır,"

Anladığımı belirtmek istercesine kafamı salladım. Bir gün illaki mesajlarına geri cevap verecekti. Derin bir nefes alıp ayaklanırken dikkatle beni izliyordu. "Kantine gidiyorum, geliyor musun?"

"Hayır, sınıfıma gideceğim birazdan."

"Tamam," sakince önüme dönüp, okula girdim. Uyuşuk adımlarla kantine ilerlerken
etraftaki kalabalık yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Aceleyle sıraya girip bir süt aldım. Sınıfa gitmek istemediğimden boş bir masa buluncaya kadar kantini inceledim fakat her masa dolu ve tıklım tıklımdı. Homurdanarak mecburen sınıfa gitmek için merdivenlere yöneldiğimde çoktan sütümden yudumlamaya başlamıştım. Uzun koridorda ilerlerken telefonumun titremesiyle duraksayarak elimi cebime attım. Ben telefonumu elime aldığım sırada birinin benim sol omzuma sertçe vurmasıyla birlikte acıyla inlemiş adımlarım şaşırdığından yerimde sarsılmıştım. Öyle bir çarpmıştı ki, kolum resmen yerinden çıkmıştı.

"Dikkat etsene!" diyerek bana çarpan çocuğa arkasından bakarken bu kişinin Ekin olması beni bir hayli şaşırtmıştı. Bağırışım yüzünden koridordaki birkaç kişinin bakışı bana dönmüştü fakat ben onları umursamadan acıyan kolumu sıvazlıyor bir yandan da homurdanıyordum. Omzuma çarpmıştı ve iyi olup, olmadığı sormak için arkasını bile dönmemişti. Hadi çarpmasını da geçtim böyle koşturarak nereye gidiyordu? Sızlana sızlana sınıfa girerken çarpmadan önce açtığım telefon kilidim sayesinde iki mesaj bildirimi ekranda belirmiş kaşlarımı çatmama sebep olacak kadar beni olduğum yerde duraksatmıştı.

Ekin: Birinden hoşlandığını nasıl anlarsın?

053********: Omzun çok acıdı mı?

💦

Sürekli bir şeyler bir olaylar oluyor farkındayım ve sizin kadar ben de çıldırıyorum.

Ama yapacak bir şey yok ki kurgu böyle. ☺

Umarım bölümü beğenmiş daha çok meraklanmışsınızdır jfnckandnsjad

Neyse yarın da diğer bölümü atarım büyük ihtimal, bu aralar hep bölüm atıyorum çünkü bayadır atamıyordum farkındasınızdır.

Tabii ki farkındasınız yb diye atılan sabırsız yorumlarınızı hep görüyorum size de hak veriyorum ama olur arada öyle şeyler.

Çok konuştum yine,

Kendinize iyi bakın canlarım.

Sizleri çok seviyorum. 🧡

-Yaren

PORTAKALLI SÜT | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin