4.9

59.3K 4.3K 321
                                    

-17.09.17

💦

Bilinmeyen: Selam.

Uzun zamandır hiç mesaj atmadın.

Unuttun sanırım.

Ekin: Ah selam.

Aslında unuttum sayılmaz.

Sadece bu aralar fazla yoğunum
ve yazmaya pek vaktim olmadı.

Bilinmeyen: Güzel bir bahane
gibi geliyor.

Ekin: Bahane uydurmuyorum.

Bilinmeyen: Altı üstü bir mesaj
atmak için boş vakite
ihtiyacın yok Ekin.

Sadece bir nasılsın
yazmak bu kadar
uğraştırıcı olmamalı.

Ekin: Seninle konuşmak
için boş bir vakit lazım ama.

Malûm baya konu konu
açıp uzatıyoruz ya ondan.

Hem bana kızıyorsun ama
sen de hiç yazmadın?

Bilinmeyen: Benimde boş vaktim
yoktu.

Ekin: Öyle mi?

Bilinmeyen: Öyle.

*
Geri cevap vermesini beklemeden hızla uygulamadan çıktım. Birazdan son derse girecektik. Tabii ben gün boyu Ekin ve Esra'nın nasıl kaynaştığını izlediğim için doğru düzgün derslere de odaklamamıştım. Neredeyse her teneffüs ağacın dibindeki bankta oturup, sohbet ediyorlardı. Gerçekten iki gün önceki kantindeki karşılaşmamızdan sonra araları daha bir iyi olmuştu.

Kaşlarım çatık bir halde onları izlerken elimdeki oyuncağa daha çok sarıldım. Ekin'in bana aldığı oyuncağa. İçimde midemi burkan ve tüm bedenimi titreten berbat bir his vardı. Derince bir nefes alıp pencereden çektim bakışlarımı. Julie'yi sıramın üzerine koyup kafamı ona yasladım. Uykum vardı. Dün gece bu olanları düşünmekten doğru dürüst uyuyamamıştım bile. Sinirle homurdanarak  gözlerimi yumdum.

Bir süre sonra uykuyla uyanık bir haldeyken zilin çaldığını hissetmiştim. Fazla umursamadan uykuma devam edeceğim sırada, kolumdan birinin sertçe beni dürtmesiyle uykum açılmış kendime gelmiştim.

"Ne var be, ne? Bir uyutmadınız." dedim, kafamı Julie'den kaldırıp karşımda dikilen kişiye şaşkınlıkla bakarken. Gözleri benim ona şaşkınca bakan yüzümü incelesede bakışları sürekli Julie'ye gidip geliyordu. Tedirginlikle dudağımı dişledim.

"Aa, sen miyidin Ekin? Biraz sert çıkıştım galiba," alttan alttan ona bakarken, Julie'yi hızla ellerimin arasına alıp onun bakışlarından kurtulmak istercesine kucağımda saklamaya çalıştım.

"S-sorun değil,"

Sessizce bana bakarken gözleri sürekli kucağımdaki oyuncağa gitmeye devam ediyordu. Hatırlamış mıydı? Tabii ki hatırlamıştı. Yine ve yine her şeyi batırmıştım. Onun dumura uğramış haline hâlâ şaşkınca bakıyor yutkunmaya çalışıyordum. Ara ara dudakları açılıyor söyleyeceği şeyi es geçip, söylemekten vazgeçiyordu. Sanki bu duruma şaşırmış gibi "Sen oyuncağıma bakıyorsun," dedim, Julie'ye çok göstermeden sadece ellerimi saniyelik üzerinden çekip sonra tekrar saklamak istercesine sıkıca tutmuştum. "Çok tatlı değil mi?"

"Onu nereden buldun?" dedi, şaşkın halinden kurtulup ciddi bir tonda gözlerimin içine bakarak.

"Şeyden aldım, ee şeyden." Dişlediğim dudağımla ona masum bakışlar atarken ifadesi bir anda değişmişti. Kötü bakıyordu. Kızgın ve aynı zamanda sanki kırgın gibi.

"Evet? Nereden aldın?" dedi, tek kaşı hesap sormak istercesine kalkmıştı. Cidden ne diyeceğimi bilmiyor onun bu bir anda değişen tavrından daha çok ürkmeye başlıyordum.

"Aslında bir kız arkadaşım bana doğum günümde aldı," dedim, zorla da olsa gülümseyerek.

İnanmak istercesine kaşlarını sorgularcasına kaldırıp direk gözlerimin içine baktı. Bir şey demeden zorla gülümsemeye devam ettim. Ardından bakışlarını benden çekip yavaş yavaş dolan sınıftaki diğer öğrencilere baktığında derin bir nefes alıp titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Öyle olsun." dediğinde hâlâ sesinde bana inanmadığını belirten bir şüphe vardı. Daha fazla yanımda kalmayıp sınıftan dışarı çıktığında tuttuğum nefesimi ancak verebilmiştim.

Gözlerim sızlıyordu.

Bu sefer başım daha büyük bir belaya bulaşmıştı ve ben yine ne yapacağımı bilmiyordum.

💦

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Kendinize dikkat edin.

Seviliyorsunuz. 🧡

-Yaren

PORTAKALLI SÜT | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin