"Uykumu siktin Kenzhi. Bir daha böyle konuşursan ağzınla burnuna yer değiştirtirim."

"Lider Kai geri döndü!" benimle dalga geçiyordu fakat bana en önemli görevimi hatırlattı. Bu yılki kabul sırası bizdeydi ve benim çoktan hazırlıklara başlamış olmam gerekirdi.

Lamia(Leyla)'dan

"Neden gözlerimi bağlamadın?"

"Neden gözlerini bağlayayım?"

"Kai öyle yapmıştı."

"O Kai ben de Huan."

"Ah memnun oldum ben de Leyl...Lamia." Siktir! azkalsın açık veriyordum. Öğrenmelerinin benim açımdan bir sakıncası yoktu ama bunlar ailecek psikoparonomanyaktı! Bir kez güvenleri sarsılsa sittin sene bana inanmazlardı.

"Ne dedin?"

"Akşama ne pişirsek diyorum."

"Sana aldığım eşyaları verdiğim gece bir yemek yapmıştın o çok güzeldi."

"Mantı mı?"

"Mantı?"

"Ağzının tadinı biliyorsun gavur oğlu gavur." dedim Türkçe olarak.

"Anlaşabileceğimiz iki dil varken neden benim anlayamadığım bir dili tercih ediyorsun?"

"Huan ne kadar uzun bir cümle kurdun öyle?" dedim şaşkınlıkla. Huanla sohbet ediyor olduğumuzun farkına sonradan vardım. Evinde kaldığım süre boyunca toplam sohbetimizden daha fazla sohbet etmiştik.

"Huan başına güzel bir şey mi geldi?"

"Aslında hem güzel hem de kötu olarak iki şey geldi." dedi ve gözlerini yoldan ayırarak bir kaç saniyeliğine bana baktı. Çin sokaklarında ilk defa dolaşiyordum. Yağmun ıslattığı camdan dışarıyı görmek ne kadar zor olsa da dışarıda büyuk bir kalabalığın ve yaygın bir koşuşturmanın olduğunu görebiliyordum. Büyük bir kapıdan içeri girerken

"Evet artık gözlerini bağlayabilirz." dedi Huan benimle kafa bulduğunu anlamayarak

"Ah yapma Huan yağmurdan hiçbir şey görünmüyor zaten" dedim. Arabayla yaklasık bir kilometre ilerledikten sonra karşımıza gösterişli villa tarzı bir bina çıktı. Binanın arka tarafına yöneldik ve hiç beklemediğim bir yerden garaj kapısı açildı. Arabayı parkettikten sonra kapıya ters yönde ilerledik. Derinden hareketli müzik sesi geliyordu. Elektrik panosu gibi bir kapının önünde durduk. Huan kapının kilidini açtı içeri girdi ve elimi tutup beni çekti. Cebinden kart çıkarip yan tarafta duran küçük bir bölmeyi açti. Meydana çıkan ekrana kartı okutup sifre girdi ve asansör kapısı gibi bir kapı açıldı. Asansörde sadece yukarı ve aşağı tuşları vardı. 'Demekki sadece iki kat arasında çalışıyor.' diye düşündüm üstün zekamı kullanarak. Asansörden inince inşaat halindeymiş gibi görünen bir holle karşılaştık holden sağa ve sola uzanan iki koridor vardı sol koridorda ilerledik tekrar kart okutma işlemleri sonunda evin içine girebildik.

"Aman Ya Rabbim!" dedim anadilimde ve Çince devam ettim

"Huan burası senin evin! Benim kaldiğım ev burası! Beyaz Saraya kaçak giriş yapıyoruz sanmıştım." Huan kahkaha attı. Bir süre sonra dudaklarıni aralayarak

"İşte bu yüzden o kemerle dayak yedin." dedi. Gözleri dolmuştu.

"Bukadar güvenlik önlemine rağmen birilerinin seni ve o doktor bozuntularını evime sızdırdıklarını düşündüm. Onlar kaçtı cezayı sen çektin." Gözlerinden yaş damlamak üzereydi. Büyük şaşkınlık içerisindeydim Huana ne olmuştu 'belkide benden hoşlanıyordur' diye düşündüm.

"Çok özür dilerim." sesi sonlara doğru kısılmıştı. Kollarımı boynuna dolayıp

"Regl günün mü yaklaştı?" dedim ve aynı anda kahkaha attık.

Akşam muazzam bir sofra kurdum. Huanin keyfi oldukça yerindeydi. Yemeğin ardından önüme sigara paketi koydu. O anda gözlerimden duman çıktığına yemin edebilirim...

"Hey biz Türklerde bir laf vardır." dedim ve çincesimi daha iyi olur ingilizcesimi diye kafamda tartmaya çalıştım

"Türkler bu laf olaylarında iyi değil sanırım." dedi ve kahkaha attı.

" Senin algılayamama ihtimalini düşünerek hangi dilde söylemem gerektiğine karar veremedim." dedim 'Ah inanamıyorum' edasıyla kafasını iki yana sallayarak kahkaha attı. Huan ona laf sokmamdan keyif alıyordu ve şu haliyle müthiş çekiciydi.

"İster zengin ol ister fukara, her yemekten sonra yak bir sigara." dedim hem çince hem de ingilizce olarak.

"Ataların sağlık konusunda hassasmışlar." dedi kıkırdayarak.

"Atalarımı karıştırırsan senin açından kötü olur." dedim imalı bir sırıtışla.

O akşam Huanın artık sürekli olarak Kailerle iş yapacağını, evin üst katında bir bar olduğunu fakat son teknoloji ses sistemi kullanıldığı için eve ses gelmediğini, Chang ailesi geleneklerini ve neden saklı kalmak zorunda olduğumu öğrendim.

*

*

*

Üç hafta geçmişti. Üç haftadır Kaiyi görmüyordum. Üç haftadır Huan eve çok az geliyordu geldiğinde de bazen yemek yiyip bazende hemen yatıyordu. Tüm günüm

spor yapmakla ve çincemi geliştirmekle geçiyordu.

"Lamia regl dönemin yaklaşıyor bu ay da geçen ayki gibi olmayacaksın değil mi?" Huanın aniden sorduğu soruyla yüzüm kıpkırmızı olmuştu.

"Küçük bir kız çocuğu gibi davranmayı kes lütfen." dedi kızıyormuş gibi yaparak.

"Huan nasıl olacağıni nereden bileyim." dedim utana sıkıla. Normalde bukadar utanmazdım.

"Yarın Kai ve Kenzhi gelecek belki bende onlarla aynı saatte getirim." uzun zaman sonra Kaiyi görecegim için heyecanlanmıştım.

"Lamia istemiyorsan bir bahane uydurabilirim."

"Hayır gelsinler. Çok iyi olur bu."

Uzun zamandan beri ilk defa erken kalkmıştım. Akşam için hazırlanmalıydım. Çeşit çesit yemekleri pişirdikten sonra duşa girdim. Kainin evinden döndükten sonra Huanın odasina yerleşmiştim. Huan büyük salonunda kendisine oda olacak kadar bir köşeye duvar ördürüp oraya yerleşmişti. Artık onun devasa yatağı bana aitti ve tabiki dolabı da. İşte o dolabın karşısında kıyafet secmeye çalışirken kapıdan sesler geldi.

"Lamia biz geldik!" heyecandan havluyu yere düşürdüm. Tam o sırada kapım açıldı ve içeri tişörtünü başına kadar sıyıran ve şaşkınlıkla donup kalan o adamı gördüm.

ACİZWhere stories live. Discover now