Bölüm 28 * "Vuslat"

462 16 2
                                    


Bölüm Müziği: İmagine Dragons - İ'm Bleeding Out



Bu şehirde adamın biri her öğlen bir deprem bekler.

Kayıp ruhunun derinliklerinde bir zelzele olmuş bedenini sarsmıştı. Belki de o kaybettiği ruhuyla arasındaki görünmez bağ tam anlamıyla kopmamıştı... Bilmiyordum. Belki de ruhunu gömdüğü o mezarın başında, sarsıla sarsıla ağıt yakmıştı. Kollarım omuzlarıma bağlanan yerden kopacak gibi hissediyordum. Sanki ellerime tonlarca yük bağlanmıştı ve beni aşağı çekiyordu. Ben direndikçe omuzlarım yükleniyordu acıyı, kollarım pes ediyordu.

Fakat o an beni ona doğru atan muazzam enerjiyi, tetikleyen şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Sanki kendimden kopup ona bağlanmıştım. Kollarımı sımsıkı vücuduna sarıp, yokluğunun açmış olduğu boşluğu doldurmak istedim. Sımsıkı sarıldı bana fakat kollarının olduğu noktada bir şey hissediyordum: Kararsızlık.

O sanki, gerçeklerin bizim sonumuzu çoktan getirdiğine inanıyordu. Bu yüzden özgürce sarılamıyordu bedenime. Belime dolanan kollarını tutup başımı omzuna koydum. "Korkma," dedim zorla. "Ben her şeyi biliyorum."

Sanki bir rüyadan uyanıyormuşçasına koptu benden ve gözlerime baktı. "Dessas," dedim. "Anlattı her şeyi."

Hiçbir şey söylemedi. Dudaklarının ardında kaç kelime birikmişti kim bilir. Ama artık biliyorduk ikimizde. Bu koca oyunun, eksik parçaları yerine oturmuştu. Şimdi sadece ne yapmamız gerektiği kalmıştı.

Bir adım geri çekildiğinde içeri girdim ve hep yaptığım gibi o şöminenin karşısına oturdum. O ise her zaman yaptığı gibi sol tarafıma geçip oturdu. Gözlerimi harlıca yanan alevlerden çekip ona baktım.

"Tüm bunlar onların koca geçmişinin sonuçları."

Seslice nefes aldı ve aynı şekilde geri verdi. Sonra ellerini birleştirdi fakat hiçbir şey söylemedi. "Babam meğer senin korumak istediğin adammış. O koca düşmanlar babamın peşindeymiş. Biz de onun korumalığını üstlenmişiz."

"Ben," dedi Baray. "Ben üstlendim ve sonuçları sana sıçradı."

"Bunun olması kaçınılmaz değil miydi zaten?"

"Sen olmamalıydın!" Yükselen ses tonu içimi acıttı. "Sen olmamalıydın, Mehir. O adamın kızı olmamalıydın. Şimdi sana bir şey olacağı korkusu daha da yoğun! Ya benim yüzümden ya da babanın... Zarar göreceksin anlamıyor musun?"

"Ben en büyük zararı kendimden aldım," dediğimde kafasını yavaşça iki yana salladı. "Yapma." Sonra kollarımı tuttu. "Bunu yapma. Çünkü ölüm sandığın kadar sessiz ve sakin olmuyor."

"Bu koca kaosun içinde tek zarar görecek kişi ben miyim?" diye bağırdım. "Ne olursa olsun beni bırakmamalıydın!" Dolan gözlerim görüşümü bulanıklaştırmıştı. "Bana ölseydim keşke dediğim kadar acı yaşattın. Sen bir türlü ölememenin ne demek olduğunu bilmiyorsun!"

Gözlerimden akan yaşları görür görmez ellerini yüzüme koydu. "Yapma! Ağlama..."

"Beni tek başıma bıraktın. Sana güvendim sana sırtımı yasladım. Ben seninle umut ettim. Ben yere çakıldım! Ve ölmüyorum anlıyor musun? Israrla ölmüyorum!"

"Ölme!" dedi. "Ölmeni istemiyorum. Ama acı da çekmeni istemiyorum. Bunu sana yapamazdım, Mehir... Çünkü bunun seni yıpratacağını biliyordum. Babanın önünde sonunda bunu öğrenip önümüze aşılmaz duvarlar koyacağını biliyorum. Ona bir şey olursa her şeyin şu anki gibi olamayacağını da biliyorum."

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now