Bölüm 21 ° "Umuda Kaçış"

972 47 14
                                    

Etten bedenler var etrafımda. Hepsi ölü… Yaşamla bağlantısı kesilmiş, bir daha asla farklı anlar yaşamayacak olan, bir, iki, üç ve dört beden. Zihnim kan gölü; burası da. Gırtlağımda tüm yaşananların ürkünçlüğünden birikmiş olan fakat bir türlü dışarı çıkamayacak olan çığlıklarım kaldı. Şimdi de öyle…

Gözlerimi ayaklarımın dibinde parıldayan kan gölüne çevirdim: Bedenlerin kenarlarından dışarıya sızmış, çamurlaşmış ve bordoya çalan kan bu bomboş mekanın her bir köşesine sıçramış gibi. Sanki şu an ölümü anlatan bir ressamın tablosuna bakıyor gibiyim. Bedenler öylece gelişigüzel yere yığılmış; silahları bir kenara fırlamış ve kanları oradan oraya bulaşmıştı.

Sonrasında bir şey oldu. Soğuk olan bu ortama bir buhar örtüldü ölü sandığım bedenler arasından. Baray koştu ve henüz ölmemiş adamın yanına çöktü. “Bana, kimin yardım ettiğini söyle?” dedi heyecanla.

Adam bir nefes verdi ve zorla da olsa, “Git buradan,” dedi. “Bana olayların ardındakini göster,” dedi adamın yakalarından tutup fakat adam cevap veremeyecek gibiydi. Sonra öksürmeye başladı ve dudakları arasından kan sıçradı. “Sana,” dedi zorla. “Oyun oynadılar, çık hemen buradan.”

Zorla söylemiş olduğu cümlesi Baray’ın kaşlarının çatılmasına yetmişti. “Ne oyunu?” diye sordu Baray. O sırada telefonum çalmaya başladı. Telefonu kapatmak için yeltendim fakat ekranda birleşip bir kelimeye, bir isme dönüşen harf yığıntısına baktım.

Dessas.

Baray’dan uzaklaşıp telefonu açtığımda, “Hemen çıkın oradan,” diye bağırdı Dessas.

“Neden ne oldu?” Heyecanla sorduğum bu sorunun cevabı hiç iyi olmamıştı. “Bomba yerleştirmişler her yere. Her şey Baray içindi. Çıkın çabuk oradan.”

Aniden telefonu kapadım ve Baray’ın yanına koştum. “Baray, gitmeliyiz çabuk.”

Koluna yapışıp onu çekiştirmeye başladığımda, “Ne oldu?” diye sordu. “Bomba yerleştirmişler. Çabuk.”

İkimiz bu koca binadan çıkıp arabaya bindik ve binadan yaklaşık 200 metre uzaklaştığımız zaman arkamızda gümbürdeyen kocaman bir ses duyuldu. Yavaşça arkama baktığımda binanın alevler içerisinde olduğunu görmüştüm. “Ne yapacağız?” diye sordum Baray’a. Onun ise gözlerinde hiç iyi şeyler görmüyordum.

“Hiçbir şey öğrenemedim,” dedi hayal kırıklığıyla fakat hayal kırıklığı yaşayacak bir durumu yoktu çünkü her şey koca bir oyundan ibaretti. “Halen anlamıyor musun?” diye sordum şaşkınca. “O bombalar senin içindi. Halit’in sana güveni kalmadı.”

Bir an gözlerini gözlerime çevirdi. “Yani şu an öldüğümü düşünüyor,” dedi fakat ben bundan emin değildim. “Seni izlettirecek birini tutmuş olma ihtimali ne?”

Omuzları düşüverdi. “Oldukça yüksek.” Bir süre sessiz kaldı. “Dessas, sen, ben,” dedi. “Hepimiz bu oyuna inandık. Ona dışarıdan yardım eden biri yoktu. Halit, sadece beni denemek istedi. Bir sadakat testiydi. Çünkü biliyor: Eğer isteseydim çoktan o adamın zaafını bulmuştum.”

Kuşkuyla gözlerinin içerisine baktım. “Şimdi senin onu korumak istediklerini anladılar mı yani?”

“Öyle gözüküyor.”

“Şimdi ne yapacaksın?” diye sorduğumda, “Bilmiyorum,” dedi ve arabayı bir kenara çekti.

“Eline geçerli bir şeyler vermeliyim,” dediğinde kaşlarım çatıldı. “Nasıl bir şey?” diye sordum cevabını tahmin etsem de.

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now