Bölüm 18° "Kurtuluş"

2.5K 95 27
                                    

Bölüm Müziği: Harry Nillson - Without you

Kulaklarımda yankı yapan ses sanki milyonlarca insanın arasından geliyor. Etrafta bir sürü karışık ses var. Bir parazit halinde etrafta duyulan sesler asıl sese ulaşmamı engelliyordu.

Bir kadın sesiydi. Bunu anlayabiliyordum ve en tuhafıysa ses tonunun karşı konulmaz sıcaklığını kalbimde hissediyordum. Gerçekmiş gibi...

Kulaklarım sanki bir yığın parazitle doluyor oradan tüm vücudumu dolduruyordu. Bu karşı konulması neredeyse imkansız basıncın ne olduğunu ancak nefes almayı denediğim zaman anlamıştım.
Boğuluyordum!

Sanki bir karabasandan koparmışçasına bir zorlamayla kendimi ileri doğru atabilmiştim. Ciğerlerime dolan oksijenin rahatlatıcı etkisinden sıyrılmam oldukça zaman almıştı. Aynı kadının sesini tekrar duyduğumda kapalı olduğunu fark ettiğim gözlerimi açtım.

''Kızım!''

Gözlerime aniden hücum eden ışık huzmesini engellemek için ellerimi gözlerime siper ettim ve ancak alışınca ellerimi gözlerimden çektim. Etrafımı bir süre taradım. Her şey gerçekliğe uygundu, banyoda ki eşyalar yerli yerindeydi. Hatta geçenlerde yüzümü yıkarken düşürdüğüm sabun bile yerde duruyordu.

Ölmemiş miydim?

Annem karşımdaydı. Mor kazağıyla bana bakıyordu. Ya karşımda duran beden aşina oldum gerçekliğe ait değildi. Ya da ben gerçekten hayattan kopmuştum. Küvetten çıkmam için ellerini bana uzattı. Tereddütle ellerini tuttum. Bedeninin gerçeklik derecesini ancak bunu yaptığımda algılayabilmiştim. Doğrulup ayaklarımı küvetten çıkardım ve her yerimden fayans zemine sular damlamaya başladı.

''Anne?'' dedim. ''Buldun beni.''

Gülümsedi.

''Ben hep yanındayım, meleğim. Sadece sen göremiyorsun.''

''Anne?'' dedim meraklı gözlerle ona bakarak.''Anne...'' Bu kelimeyi defalarca söyleyebilirdim. Ne güzelmiş anne diyebilmek.

''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum beni banyodan çıkartırken.

''Aynı yere gitmiyoruz ama seni oraya ben götüreceğim.'' Dedi.

''Cehenneme mi hak ettim?'' diye sordum korkuyla. ''Ama bana kimse bir şey sormadı!''

''Senin yerin burası değil, meleğim.'' Dedi bana gülerek. ''Senin yerin alevler değil senin yerin kocaman bir buz ülkesi.''

Korkuyla kaşlarımı çattım. ''Burada kalmak istiyorum.'' Dedim. ''Oranın etrafı cehennem gibi anne!''

''O seni koruyacak.'' Dedi. Masmavi gözleri ışıl ışıldı. Saçları simsiyahtı. Gözlerimi ondan saçlarımın rengini babamdan almış olmalıydım. ''Babam nerede?'' diye sorduğum da saçlarımı okşadı. ''O şu an sana gelemez.'' Dedi.

Elimden yavaşça çekiştirdiğinde yerime saplı kalmayı tercih ettim. ''Gitmek istemiyorum!'' Yalvarırcasına gözlerine baktım. ''Buna ben karar veremem.'' dedi. ''Gitmemiz gerek. Vakit daralıyor.''

Hiçbir şey söyleyemedim. Karşı koyamadım. Merakla elimden tutup küçük bir çocuğu götürürmüş gibi beni bir yerlere götüren annemi izliyordum. Evimin kapısından çıktığımızda griye hakim bir gökyüzüyle karşılaştık. Annem elimi bıraktığında ileriden gelen bir adam silueti göründü.

''Anne?''

''İşte buz ülkesinin sahibi.'' Dedi tanıdık soğukluk tenimi çarptığında. Yavaşça beliren bu adamın Baray olduğunu anlamak zor değildi.

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now