Bölüm 12° "Ateş"

3K 130 23
                                    

Bölüm Müziği : Amber Run - Kites

Münzevi ruhunun derinliklerinde bir münzevi gibi yaşama çekilmek istiyordum. Buz kristallerinin bir bütün oluşturup tabaka halinde gözlerine sarılışı tıpkı onun ruhuna sarılmak isteyişim gibiydi. Daima oraya tutsak kalacak ve onunla bir bütün olacak.

Kısacık cümleme karşı çehresindeki ifade tezelzül olmuştu. Azda olsa yıkılmış bir adam tasviri gibiydi şu an karşımdaki görüntü.

Gri gözleri matlaşmış, dudakları birbirine kapanmıştı. Belliydi… Öfkeyle birbirine bastırdığı dudakları,  kelimelerin ardındaki o bitkin adamı saklamak içindi…

Cümleme karşı bir savunma bekledim lakin beklentimi karşılamadı. Belki de tek dayanağı suskunluktu. Zira suskunluk kelimelerin darbeleriyle bile yıkılmayacak kadar sağlam kalabilirdi.

Bastırdığı dudaklarının tam merkezinde bir boşluk oluştu. Oluşan o boşluktan bir nefes aldı ve bir nefes verdi… Sonra dudaklarını yaladı.
‘’Sen kötü biri olmanın vicdanını susturacağını düşünüyorsun fakat…’’

‘’Hayır, Mehir.’’ Dedi sözümü keserek. ‘’Ben vicdanımı susturamıyorum.’’
Bir iki saniyeliğine gözlerini kapattı. ‘’Sadece… Bu kavgayı ancak kötü biri olarak bitirebilirim.’’

‘’Korkuyorsun.’’ Dedim.

‘’Korkmuyorum.’’ Dedi.

‘’İyi biri olmak seni korkutuyor.’’

‘’Vicdanıma karşı ben. Sence korkak mıyım?’’

Yine konuyu aynı yere getirdim. ‘’O halde kötü biri olamazsın!’’

Kararlı bir şekilde kafasını salladı. ‘’Sana kötü biri olduğumu kanıtlayacağım.’’

‘’Sana iyi biri olduğunu kanıtlayacağım.’’
Bir iç çekiş bekledim fakat o ifadesiz gözlerini yüz hatlarımda gezdirmekten başka bir şey yapmadı. Bakışları keskin ve anlamsızdı. Ancak bana zarar verdiğinde anlayabilirdim o anlamsızlığın ardında ki anlamları.

‘’’Kahve içmek ister misin?’ diye sormuştun.’’

Bu cümlem gözlerindeki o keskinliğin boğazıma dayanışından kaynaklanan bir geri çekilme sayılabilirdi.

Ondan zarar aldığımda gerçekleri görebileceğimi bildiğim halde korkuyordum. Ben bu soğuk adamın gözlerinde kaldıkça, cesareti kalbimde donduruyordum. 

‘’Gidelim bakalım.’’ Dedi gözlerini yola çevirerek. Ardından yavaşça ilerlemeye başladı.

Daha önce Şişli’de gittiğimiz mekana gitmiştik. O gün Baray’a kızmamdan dolayı kahve içememiştim fakat bu kez içmeye kararlıydım.

Kahveler geldi. Masamızın etrafı insanın içini açan bir kokuyla doldu. Bu koku Baray’ı da rahatlatmış olacaktı ki gevşediğini gördüm. Sandalyesinde yayıldı ve elleriyle yüzünü ovuşturdu. ‘’Uyuyamadın sanırım.’’ Dedim yarı anlaşılır bir şekilde.

Kafasını aşağı yukarı salladı. ‘’Alışığım.’’
Onunla bu şekilde mesafeli olmak beni rahatsız ediyordu. Ona korkakça yaklaşmaya çalıştığım her an buzdan duvarına çarpıp yara alıyordum. İşin garibi bazen kendimde ona karşı yıkılmaz duvarlar örebiliyordum. Ne bu buzdan adamı ne kendimi anlamıştım. Hayatımın bu anı sanırım ilerleyerek giden acıların düğüm olmuş haliydi. Bu noktayı çözdüğüm an belki de her şey çözülecekti. Belki…

‘’Belkiler…’’ diye konuştuğumu Baray’ın gözlerinin bana çevrilişinden anlamıştım. ‘’Önemli değil.’’ Dedim utanarak. ‘’Sesli düşündüm sanırım.’’

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now