Bölüm 24 ° "Karanlık"

712 49 6
                                    


Bölüm Müziği: Ed Sheeran - Give Me Love

Parçalanmış kalplerimizin, birbirimize bu denli bağlandığımızda birleşeceğini düşünmezdim hiç. Hiç hayatım boyunca sarılmanın verdiği o huzur dolu hissiyatı tatmamış, çaresizliğin pençesinde acı çığlıklar atarak bilinç kaybı yaşamışken, şimdi bulunduğum bu boşlukta sanki yeni bir hayata uyanıyordum. Dev yumrukların içerisinde sıkışan kalbim, şimdi tenimle bir olmuş o buzdan adamın naif dokunuşlarıyla o kocaman boşlukta kendine sığacak yer bulamıyordu.

Dudaklarımız arasında kısacık mesafeler vardı ama ona bu kadar uzak olmak bile ona ulaşamama düşüncesiyle baş başa bırakıyordu beni, sonra ürküyordum. Gözlerimi kapattığımda her şey daha da belirginleşmişti. Belime saplanmış parmakları şimdi etkisini daha da hissettiriyordu. Nefesinin yakıcı sıcaklığı, olduğundan daha harlıydı sanki. O har büyüdü, büyüdü… Ve sanki dudaklarından beslenen o koca ateş benim dudaklarıma deyince sönüverdi. Hayır. Alev saçan o değildi. Etrafa alev saçan ben, buz gibi zindanında içimdeki boşlukta yanan alevi söndürense oydu.

Dudakları dudaklarımın üzerine tamamen kapanmıştı. Usulca kıpırdandı suskun dudakları, sonra kokumu içine çekti ve geri çekildi. Kollarıyla sarmış olduğu bedenimi dikeltti ve yanağını yanağıma koydu.

“Ta en başından beri, Mehir… Sana dokunmaya, en başından beri kıyamıyorum.”

Dudaklarının arasından dökülen bu anlam dolu fısıltı zihnime girdiği an kalbime komut vererek heyecandan çarpan kalbimi, acıyla büküverdi. Onun o güzel kalbinde ki, merhameti içimdeydi ve nedenini bilmediğim bir şekilde bu his canımı yakıyordu.

“Hiç kötü olabilir misin sen?”  deyiverdim.

“Tahmin edemeyeceğin kadar berbat biriyim,” dedi.

“Değilsin.”

“Hayır, Mehir… Çünkü öyle olmasaydım; seni kendimden sonsuza dek uzak tutardım.”

İçli bir nefes alıp kendine yaptığı haksızlığın burukluğuyla bir adım geri çekildim. “Bunu yapma.”

“Bunu inkâr edemem,” dedi o da.

“Kendine haksızlık ediyorsun. Hem nereden biliyorsun? Sen beni bıraksan da benim senden uzak kalmak isteyeceğim ne malum?”

Güldü önce fakat sonra sitemli bir şekilde kafasını iki yana salladı. “Benim gibi bir adamı hak etmiyorsun. Etrafıma baksana,” dedi ellerini iki yana açıp. “Her yer, Mehir! Her yanım tehlikeyle dolu.”

Hayatımın ne tehlikelerle dolu olduğunu bilmiyordu, belki de bu yüzden kendini suçluyordu. Vicdanımın beni çepeçevre saran acısıyla boğuldum. Ona hayatımı anlatmamam, ona yalan söylemem anlamına gelir miydi? O sırf tehlikeli hayatı var diye onu hak etmediğimi düşünüyordu fakat bilmiyordu ki benim hayatım, silahlı ve kana susamış insanların içerisinde başlamıştı. Belki annemin rahminden dünyaya bırakılışım, koca bir uğursuzluğun ölüme yol açan hikayesini anlatıyordu. Neden dünyaya gelmiştim? Neden annem yoktu ve ölüp ölmediğinden dahi haberdar olmadığım babamın beni başka ellere vermesinin nedeni neydi? Elini cesetlerin doldurduğu o kan havuzuna bulaştırmış adamların içerisindeydim ben ve öyle bir gün gelmişti ki o kan havuzunun içine parmak uçlarım değmişti. Şimdi Baray’a bunları söylemeyip onun her geçen gün kendini suçlu hissetmesine sebebiyet vermem doğru muydu?

Cümlesine karşılık olarak, “Bunca tehlikeye alışık olduğumun farkında değil misin?” diye sordum.

“Alışık olmanın bir önemi yok,” dedi. “Önemli olan tehlikede olman.”

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now