"Çok üzgünüm kardeşim." dediğinde düşünmeyi bıraktım.

"Bende üzgünüm kardeşim." dediğimde Eren derin bir nefes aldı.

"Şimdi babamdan duydum Can. Önemli bir karar vermişsin. Bunu yapmakta emin misin?"

"Başka çarem yok Eren." dediğimde biraz sinirli sesle konuştu.

"Bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun? Can sen Dilay'ı bırakamazsın."

"Ben bırakmadım Eren. O artık elimi tutamaz ki... Bu kadar yaşananlardan sonra bana her baktığında ölen ablasını hatırlayacak. Acı çekecek. Ben sevgilime bu acıyı yaşatmam! Yaşatamam! En iyisi bu! Benim gitmem..."

"Anlıyorum kardeşim. İstediğin buysa öyle olsun. Babam biletini almış. Güney Kore'de her şey hazır. Yarın gidiyorsun."

"Tamam, kardeşim." derken telefonu kapattım. Kendimi arabadan dışarı attım. Köprünün kenarına doğru yürümeye başladım.

Onsuz olmak çok zordu. Hatta imkânsızdı. Ama denemek zorundaydım. Dilay'a daha fazla acı yaşatmamak için gidebileceğim en uzak yere gitmek zorundayım. Çünkü onu bir kere daha görürsem, onsuz kalamam.

DİLAY MAYIN

Yaşıyor muyum ben?

Can'ın kokusu hala üzerimdeyken onun beni bırakıp gittiğine inanmıyorum. O gitmez ki. Ben vazgeçsem o vazgeçmez. En azından açıklama yapmalıydı. Suçsuzum dese, o günü anlatsa bana olmaz mıydı?

Olmazdı elbet! O suçluydu! Suçlu!

Sinirle yataktan kalkıp odamın ortasında dolaşmaya başladım.

"Can bunu bana nasıl yaptın? Nasıl?" diye mırıldandım. Delirmiştim. Ondan vazgeçmem bu kadar zorken, ben nasıl dayanırım? Nasıl?

Çok zordu onsuz kalmak. Kalbim paramparça olurken nasıl nefes alırım bilmiyorum ki. Ben hiç onsuzluğu düşünmedim. Bu yüzden de hiç kendimi hazırlamadım. Ama şimdi onsuz kalan oldum. Gözyaşlarım yanaklarımı yakarken yatağıma ilerledim. Çaresizce yeniden uzandım. Sağ yanıma dönüp ablamla çekilmiş fotoğrafa baktım.

"Ben onu nasıl unuturum abla?" ama maalesef sorumun cevabı yoktu. Çünkü yıldızımı unutmak isteyen bir bende yoktu. Ben asla ama asla yıldızımı unutamam. Çünkü bir kez sorgusuz sualsiz sevmiştim.

CAN SANCAK

Kalbimdeki ağırlıkla baş edemiyorum. Hangi ara sabah oldu hangi ara eve geldim farkında bile değilim. Tek düşündüğüm yıldız kaçıranımdı. Bir de onu bırakmak zorunda olmam. Önümdeki valize umutsuzca baktım. Salonumun tam ortasında çaresizce oturuyordum. Gideceğim saate dakikalar kalmıştı. Yorgun bir halde kalkıp valizimi tutup kapıya doğru adımladım. Dışarı çıktığımda Eren karşıma çıktı. Arabayı hazırlamıştı. Gözleri hüzünlüydü. O da biliyordu. Ben asla geri dönmeyecektim. Her şey bitmişti. O güzel masalım, yıldız kaçıranımın büyüsüyle geride kalmıştı. Artık aşka kalbim kırık dökük kalacaktı. İkimizde asla gururumuzu çiğnemeyecektik. Çiğnesek bile Eda'nın hayaleti aramızda olacaktı. Asla mutlu olamazdık. Bu yüzden ben gitmek zorundayım. Çünkü yıldız kaçıranımın nefret dolu gözleri benim ölümüm olur. Eren elimdeki valizimi alıp bagaja koydu. Bende öne oturdum. Eren şoför koltuğuna oturduğunda umutsuzca bana döndü.

"Kardeşim bak eğer vaz..." derken onu susturdum.

"Eminim Eren. Gidiyorum." dediğimde başıyla onaylayıp yola koyuldu. Gözlerim İstanbul'un yağmurlu havasını izledi. Gözlerim dolsa da yıkılmış halimi saklamak istedim. Ama biliyordum bu mümkün değildi. Nefes alamadığımı hissettiğimde camı açıp derin nefes aldım. Ve son kez yıldız kaçıranım kokan şehri soludum. Çünkü ben bu kokuya hasret kalacaktım. Hem de ömür boyu.

YILDIZIMWhere stories live. Discover now