20. Bölüm

180 9 12
                                    


AKIN TUNAHANLI

Yarım kalan bir aşk...

Benim aşkım hangisiydi? Deli gibi ardından ağladığım Dilay mı? yoksa şu an başkasının ellerinde eli kaybolan, beraber büyüdüğüm Buse mi? aklımın karışmış olması hiç normal değildi. Kalp kırıklığım beni en olmaz şeyleri düşünmeye itiyordu. Gözlerimi mutlulukla gülümseyen, başını Can'ın sağ omzuna yaslayan Dilay'a çevirdim. İşte buydu kıskançlık. Kalbim saman gibi yanıyordu. Ondan uzakta olmak beni yıkıyordu. Ama Buse öyle miydi? Onun için hissettiğim can yakıcı şey neydi? Çok düşünmüştüm ve sonunda nedenini bulmuştum. Yıllar önce benim yüzümden yaşadığı acı olmalıydı. Onun için her zaman bir suçluluk hissetmiştim. O gece onu öpme nedenimi hatırladım. Belki böyle bir şeyin ardına saklanmak doğru değildi. Ama gerçekti. Ben o gece çok sarhoştum. Onunla konuşurken bile yanımda Dilay'ın olmasını dilemiştim. Sonra içten içe onun Dilay olduğunu sandım. Ve kendimi onda buldum. Sonra kedime geldiğimde hissettiğim şey korkunç bir acıydı. O hissettiğim boşluksa ondan ayrılmış olmam değil, Dilay'ın hayalinden ayrılmış olmamdı. Tüm gerçekler, tüm olaylar bundan ibaretti. Buse benim aşkım olamazdı. Mümkün değildi. Çünkü o benim kardeşim gibiydi. Bugün bunu söylemek istemiştim. Ama o benden kaçmıştı. Sevgilisine doğru.

BUSE ÖZGÜN

Hissettiğim garip bir duyguydu. Dudaklarım alev alevdi. Sanki aklım bende değildi. Başka bir diyarda ve yine havuç kafadaydı. Sol elim onun gömleğini sıkarken, kalbimin duracağını sandım. Bana ne olmuştu? Akın beni öptüğünde asla böyle hissetmiştim. Bu başkaydı. Bu beni yakıyordu. Korkutuyordu. Gözlerimden damlalar yanağıma süzülürken, gözyaşlarım onun yanağımdaki eline dokundu. O an benden ayrıldı. Endişe ile gözlerime bakıp "Buse, ağlıyor musun?" diye fısıldadı. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Buna inanamıyordum. Tuna olamazdı. Benim gerçek aşkım havuç kafa mıydı? Bu mümkün müydü? Peki, neden bunca zaman Akın'ın peşindeydim? Neden ona aşığım sanıyordum? Bu duygunun anlamı neydi? İçinde bulunduğum saçma durum beni kahrederken bacaklarım titriyordu. Ondan kaçamıyordum. Buna gücüm yoktu. Tuna iki eliyle yanaklarımı okşarken, gözyaşlarımı kurulamaya çalışıyordu. Ama başaramıyordu. Kuruladığı her damlanın yerine bir yenisi ekleniyordu. Yüzümü Tuna'nın göğsüne sakladım. Kimseler görmesin istedim. Herkes susmuştu. Herkes şaşkındı. Ama en çokta ben şaşkındım.

TUNA MAYIN

Ağlamamalıydı...

O ağlayınca ben kahroluyordum. Yok oluyordum. Kendimi onu öptüğüm için suçlamaya başladığımda yüzünü göğsüme gömdü. Gülümsedim. Pudra şekerim, benden kaçmıyordu. Beni terk etmiyordu. Gerçekten yanımdaydı. Benimleydi. Düşüncelerimi bıraktığımda yine yola çıkmıştık. Sol elimde sağ eli, yanımda yürüyordu.Tam da olması gereken yerde. Buse ile bu kadar yakın olmak benim aklımı alıyordu. Bu mutluluk benim bünyeme fazlaydı. Uzun süre yürüdük ve sonunda kulübemize geldik. Çantalarımızı bıraktığımızda, bahçede ateş yakıp başına toplanmıştık. Tüm bu işleri halledene kadar da çoktan akşam olmuştu.

Kahkahalarımız ve sohbetlerimiz ortamı doldururken yandan sevdiceğime baktım. Yanakları al al olmuştu. Hala ellerimde gizlediğim ellerine bakıp, yutkunuyordu. Onun bu masum haline gülümseyip gözlerimi karşıma çevirdim. Ama çevirmez olaydım. Akın tam karşımda bir kaşını çatmış bize bakıyor. Bende iki kaşımı çatıp ona baktım. Artık nasıl baktıysam gözlerini başka yöne çevirdi. Ben bu herifi gebertirim. Sağa sola baktım. Kuytu köşe çoktu. Elbet o yerden kalkarsın Akın. Bak bakalım seni nerede kıstırıyorum? Şerefsiz!

Zaman geçerken Eren bir hikâye anlatmaya başladı. Bu keratanın da gözleri sürekli Nazan'ın üzerindeydi. Hayırdır? Bir işler dönüyordu ama ben Buse ile uğraşmaktan mevzuları kaçırmıştım. Neyse dinleyelim şu adamı.

YILDIZIMWhere stories live. Discover now