26. BÖLÜM

120 5 0
                                    


 *****

DİLAY MAYIN

"Ayrılmak istiyorum. Sen bana uygun değilsin."

"Ne?"

"Artık seninle olmaz Dilay. Artık biz olamayız. Her şey bitti..."

"Her şey bitti!" Sözleri beynimde adeta bomba gibi patlıyordu. Nefes alamıyordum. Sanki ölüyordum. Gözlerimde biriken damlalar içimi paramparça ederken Can'ın koyu mavi gözlerine baktım.

"Ne?"

Beynim gerçeği bir türlü algılayamıyordu. Gerçekten ona ne olmuştu? Dedeme bile kafa tutan adam neden benden vazgeçmişti? Neden? Bu sorularımın cevabını bulmak için yeterince zamanım yoktu. Çünkü şu an sevdiğim adam arabasına yürüyordu. Yere çivilenen ayaklarıma sinyal gönderdiğimde sağ ayağım yarım adım bile atamadı. Anında yere düştüm. Ellerim sert zeminde yaralanırken titriyordum. Can düşme sesimi işitmişti. Çoktan "Dilay!" diye haykırıp yanıma geldi. Sol eli ile sağ omuzuma dokunduğunda kanayan avucumu aldırmadan elini iteledim.

"Neden ?" tek bir soru sordum sevdiğim adama. Titreyen vücuduma inat, gözyaşlarım hala akmamaya direniyordu.

"Olmaz Dilay. Seninle olmaz. Ben geç olsa da bunu anladım."

"Can bana cevap ver! Neden?"

"Avuçların kanıyor Dilay kalk hastaneye gidelim!"

"Başlatma şimdi avuçlarıma! Neden ayrılıyoruz? Bana cevap ver!"

"Çünkü artık seni sevmiyorum! Sen benim için küçük bir çocuksun!"

Ne kadar saçma bir cevaptı! Ne kadar kötü! Gözyaşlarımı hala tutarken güçlükle ayağa kalktım. Can'ın bana dokunmasına bile izin vermedim. Son kez baktım güzel gözlerine. Kalbim paramparçaydı. Hiçbir şeye anlam veremez halde onun sağ omuzuna çarpıp yürümeye başladım.

"Dilay nereye? Bari seni eve bıraksaydım!" diye seslense de umursamazca yoluma devam ettim. Hala ağlamıyordum. Hala yıkılmam ben diye kendimle savaşıyordum. Tıpkı o günkü gibi...

İKİ YIL ÖNCE

Ablamın tabutu tam karşımdaydı. Benden çok uzaklara gittiğini anladığım an bu andı. Ondan önce hiç inanmamıştım. Aslında yine öyleydi. Koşarak tabutuna sarılmış defalarca "Hayır! Hayır, ablam gidemez! O ölemez!" diye haykırmıştım. Ama hiç kimseler bana inanmamıştı. Hiç kimseler şu kalbimi, haykırışlarımı umursamamıştı. İlk defa kendimi değersiz hissetmiştim. İlk defa her şeyimi kaybettiğim bu anda hayat durmuştu. Ablam toprakların altına konulduğunda bu kez koşup toprağına sarılmıştım. Ama yine ağlamamıştım. Sanki ağlamak bana göre değildi. Ben kolay kolay ağlayabilen bir insan değildim. Bu imkânsızdı. Çünkü benim gözyaşlarım kalbime birikirdi. Beni yakıp kavururdu.

ŞİMDİKİ ZAMAN

Yine ağlamamıştım. Dolan gözlerime inattı gözyaşlarım. Ayakta durma gururum kendi kalbime inattı. Terkedilmek canımı yaksa da ben yine ağlamamıştım. Yıldızımı kaybetsem de hala bu uzun yolu ağlamayarak yürüyordum.

CAN SANCAK

Artık başka şansım yoktu...

Onsuz yaşamalıydım. Onsuz nefes almalıydım. Kurduğum tüm hayallerimi bir çöpe atarken aracıma adımladım. Gözlerimi yakan tuzlu sıvıya inat aracıma bindim. Dilay hala benden uzaklaşırken dikiz aynasından gidişine baktım. Başımı öfkeyle koltuğun başlığına yaslayıp, daha fazla direnemediğim gözyaşlarımı yanağıma bıraktım ve "Affet beni yıldız kaçıranım. Affet!" diye fısıldadım. Kalbim hiç inanamayacağım kadar çok ağrıyordu. Galiba ben artık hiç iyi olmayacaktım. Asla ama asla düzelmeyecektim. Titreyen ellerim hala direksiyonu sıkarken bir hışımda kendimi arabamdan dışarı attım. Sanki nefes alamıyordum. Sanki delirmek üzereydim. Hatta şu an delirmiştim. Dilay gidiyordu. Benden gidiyordu ve buna sebep bendim. Kahrolası ben! Ona adım atmaya her kalktığımda olduğum yere çivilenip kalıyordum. Kalbim sanki paramparça oluyordu. Ben öylece donup kalmıştım. Zaman akıp geçiyordu. Gökyüzü karanlık olduğunda arabama atlayıp şehri turlamaya başladım. Sanki gittiğim hiçbir yere yüreğim sığmıyordu. Onsuz tamamen kafayı yemiştim. En son kendimi o yerde buldum. Kalbimi yıkan, beni benden alan o yerde. Tam iki yıl önce Eda'yı kaybettiğim denizin kenarındaydım. Hiç durmadan denize yürüyordum. Hiç durmadan kalbimi acıtıyordum. Dizlerime kadar buz gibi suya battığımda gözyaşlarım yanağımı alev alev yaktı.

YILDIZIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin