24. Bölüm

160 6 9
                                    


BENİ KAÇIR YILDIZIM!

*****

CAN SANCAK

Bir gün her şey bitmek zorunda kaldığında ne olacaktı? Nasıl nefes alabilecektik? Tüm gerçekler boğazımıza sarıldığında ondan kurtulabilecek miydik? Yoksa aşk bitecek miydi? Ve bizi yine acıtacak mıydı?

Düşünceler dört bir yanımı sarmıştı. Ve bunca hengâmenin içince ben yeni bir şey keşfetmiştim. Her yolun sonunda, yeni bir başlangıç kapı açardı. Ve ben kendime yeni bir hikâye yazacaktım. Yepyeni tertemiz bir sayfaya DİLAY yazacaktım. Çünkü benim bütün hikâyem artık o!

Bunu anladığımda çoktan Sinem beni denizin üstüne çekelemişti. Göz göze geldiğimiz de ciğerlerime dolmaya çalışan tüm suyu tükürdüm. Derin derin nefes alıp etrafıma baktım. Hala denizdeydim. Sinem sol kolumu sımsıkı tutmuştu. Tekneden birkaç adam bizi yukarı almaya çalışırken delimin korku dolu sesini işittim.

"Can! Can nerede? Nerede? Akın beni bırak! Sana beni bırak dedim! Pat!"

Ardı ardına gelen seslerle kıyıya baktım. Dilay en sert tokadını Akın'ın sol yanağına yapıştırmıştı. Çok şükür! Yüreğim ferahladı yemin ederim. Uzun zamandır Akın'ı dövmek istiyorum. Ama dünden belli abla kardeş Akın'ın hakkından geliyorlardı. Akın birkaç dakika Dilay'la bakıştı. Ve ardından kıyıyı hızlı adımlarıyla terk etti. Dilay pişmanlık dolu gözlerini denize yeniden çevirirken ben çoktan tekneye çıkarılmıştım. Teknenin kenarından tutunup yutkundum. Endişe ile beni bekleyen delime baktım. Gözlerim dolmuştu. Onu bir daha görememe düşüncesi beni delirtmişti. Sanırım mı falan yoktu. Ben bu kıza çok fena aşık olmuştum. Teknedeki adamlar kıyıya anons geçiyordu.

"Can SANCAK bulundu!"

Çocuklar kıyıda birbirlerine sarılıp sevinirken, Dilay aynı yerde donmuş kalmıştı. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Tekne durunca koşar adım tekneyi terk ettim. Sevdiğim kıza koşar adım giderken o da aynı şekilde bana geliyordu.

"Dilay!"

"Can!"

Sözler havada asılıp kalırken sevdiğim bedeni kollarım arasına hapsettim. Sımsıkı sarıldım. Öyle sıkı sarıldım ki beni hiç bırakamazdı. Omuzlarımda hıçkırıyordu.

"Çok korktum! Yıldızım çok korktum!"

"Korkma bebeğim buradayım. Ben seni bırakmam."

"Çok korktum Can! Ablam gibi gitmenden korktum! Çok korktum!"

Ablası gibi gitmek? Ablası ölmüş müydü? Ama ölmüştü değil mi? Evet hatırladım. Peki, nasıl ölmüştü? Bu soruyu sormayı çok istiyordum. Ama soramadım. Sevdiğim kızın daha fazla üzülmesine gönlüm razı değildi. Onu sol kolumun altına alıp karavana doğru yürüdüm. Üzerimizi değiştirmemiz gerekti.

Yaşadığımız büyük korku sonrası ben sabaha kadar çekimlere devam ettim. En sonunda burada işimiz bitmişti. İstanbul'a dönüyoruz.

İKİ GÜN SONRA

DİLAY MAYIN

Geri dönüş...

Bu geri dönüşte korkularım vardı. Her zamankinin aksine kalbimde dev bir tsunami, kaçma hissi ve korku yer bulmuştu. Neden böyle hissediyorum bilmiyorum. Zaten şu an bilmekte istemiyorum. Şu an ilgilenmek istediğim tek kişi Can. Pencereye bakmayı kesip kolunun altına gizlendiğim Can'a baktım. Uyumuştu. Minibüsün sıcak olmasını ise hiç umursamamıştı. Şu an Can Sancak'ı ilgilendiren tek şey uyumak. Tuna bana sessizce "Abla, eve geldik. Hadi inelim!" dediğinde son kez yıldızıma baktım. Onu şu an uyandırmamak en iyisi diye düşünüp minibüsten indim. Herkes uyukladığı için kimseye bir şey dememiştik. Elimizde sırt çantalarımızla Mayın malikânesine girdik. Tuna gökyüzündeki güneşe bakıp gülümsedi.

YILDIZIMWhere stories live. Discover now