"Bak Eda, bak bana... Sen gittin ben yine darma dumanım. Bak Eda! Bak! Bu halimden mutlu musun? Sensizliğe yeni alışmışken yüzüme yüzüme acılarını tekrar vurmak zorunda mıydın? Hem de kız kardeşini karşıma çıkararak! Bu nasıl bir kader? Bu nasıl bir sınav? Eda ben ölüyorum! O gün seni kurtaramamanın acısını hala ödüyorum! Yıllardır seni özleyerek, şimdiyse kız kardeşini özleyerek, her şeyin cefasını çekiyorum! Eda! Yeter artık! Yeter! Ben... Ben Dilay 'sız yapamam! Yaşayamam..."

Hıçkırıklarım kalbime kalbime vuruyordu. Bir anda dizlerim üzerine çöküvermiştim. Soğuk su beni tamamen ıslatırken, kendimde değildim. Dilay 'sız nefes alamıyordum. Onu şimdiden çok özlemiştim. Meğerse ben ona çok bağlanmışım. Çok sevmişim.

Birkaç saat sonra güçlükle evime gelmiştim. Ama hala kendim de değildim. Hala şoktaydım. Acılarım içime sinmiyordu. Her şey bana anlamsız gelirken içinde yüzdüğüm varlık kokan evin her köşesine bakındım. Ve tüm bu pahalı şeylerin de anlamı yoktu. Çünkü Dilay yoktu. Sevdiğim gözleri, deli cesareti, masum yüzü yoktu. Daha ondan ayrılalı bir iki saat olmuştu. Ama ben şimdiden dağılmıştım.

Ben şimdiden bitmiştim...

Elime ne geçiyorsa dağıtıyordum. Aynalarda gördüğüm adamdan nefret ediyordum. Sağ elimle karşımda gördüğüm aynaya yumruk attım. Koca cam yerle bir olurken Eren koşarak salona girdi. Korku dolu gözleriyle bana bakıp "Lan neler oluyor?" diye haykırdı. Ama onu umursamadım. Sadece etrafımı dağıtmakla meşguldüm. Saniyeler içinde Eren bana sımsıkı sarılmış, güçlükle beni koltuğa oturtmuştu. Ama manyak bu çocuk! Oğlum tutacaksan adam gibi tut! Tutamadığı gibi koltukla beraber arkaya düştüm, yetmedi bu ayıda üzerime düştü. Zaten ciğerim yanıyor bu da kaburgalarımı kırdı tam oldu. Hey Allah'ım! Acımı bile adam akıllı yaşayamıyorum.

DİLAY MAYIN

Sessizlik içime hâkim olmuştu. Koca caddenin kaldırımlarında yürüyordum. Etrafımdaki insanları seçemiyor, saatin kaç olduğunun farkında bile değildim. Sadece içimde kocaman bir acı vardı. Sanki kalbimin başucuna oturmuş, inceden inceden canımı yakıyordu. Tıpkı püsküllü bir bela gibi. Ne yaşadığımın farkında değildim. Ne olduğunun da...

Hala şokta olan kalbimle kalabalık caddeyi yürüyordum. Hava kararmıştı. Yanıp sönen ışıklar etrafımı sararken, koşturan insanların ortasında duraksadım. Nefes alamıyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu. Gözlerimin önü bulanıkken bedenimin sert zemine düştüğünü hissettim. Sonra uzaktan gelen çığlık sesleri ve kocaman bir sessizlik.

Soğuk bir karanlık beni ele geçirmişti. Ben artık yoktum. Artık ruhumun çıplak bir köşesine sığınmış "Yıldızım!" diye ağlıyordum. Şimdi elimi uzatsam bana gelir midi? Tutar mıydı sımsıkı, yanan kalbime inat, üşüyen ellerimi ısıtır mıydı? Gelmezdi değil mi? O da ablam gibi beni terk etmişti. O da beni yapayalnız bırakmıştı.

(DEPRESYON!)  

İKİ HAFTA SONRA 

CAN SANCAK

Bu kanallarda da hep aynı terane! Evlenme programlarını izledikçe kalp krizi geçireceğim. Yav arkadaş, tam her şey oldu diyorsun, evlenecekler pat geliyorlar "Biz uyuşmuyoruz! Yok, sen benim arabamın benzinini alamazsın. Yok, elektrik tutmadı." Arkadaşım bu adam ne yapsın? Direk sana elektriği geçirmek için kendine trafodan kablomu çeksin? Eren içeri hızla dalıp şaşkınca bana baktı.

"Can! Ne oldu oğlum sana? Bu hal ne?" etrafıma bakındım. Sadece yardımcımı kovmuştum. Yalnız kalmak şu sıralar en çok istediğim şeydi. E bu esnada da tabi evi berbat etmişim. Yerlerde cip, çekirdek, dökülen meyve suyu kalıntıları vardı. Sehpanın üzeri pizza kalıntıları, kutuları, cips poşetleri, yerlere dağılmış pikem, gözyaşlarımı ve akan burnumu silip yere attığım peçetelerden başkada bir sıkıntı yoktu.

YILDIZIMWhere stories live. Discover now