|2|•İş Yemeği

Bắt đầu từ đầu
                                    

Elimdeki tepsiyle birlikte odadan çıktım ve mutfağa ilerledim. Akşam ne giyeceğimi kara kara düşünürken aynı zamanda annemden nasıl izin koparabilirim diye bahaneler üretmeye çalışıyordum. Annem Yiğit Bey'i yalnızca bir kez görmesine rağmen onun ne kadar disiplinli bir insan olduğunu hemen anlamıştı.

Zira öğle arası annemle bir yemek yemek için dışarı çıktığımı bilmesine rağmen yine de arayıp hemen şirkete gelmemi emretmişti. Annem bayağı söylense de onu bir şekilde ikna edip eve göndermiştim. Yine de beni dinlemeyip benim ardımdan şirkete gelmiş ve Yiğit Bey ile dışarıda karşılaşmışlardı.
Tabi benim odun patronum değil annemin-yaştan ötürü- halini hatrını sormak, yüzüne bile bakmamıştı.

Annemin birşey söylememesi için türlü şaklabanlıklar yapmış ve zor bela onu eve göndermiştim.

Hal mesele böyleyken, ben böyle bir patrona sahipken ne yazık ki insanda sabredecek güç bir süre sonra kalmıyordu.

Düşüncelerimi, elimdeki tepsiyle mutfağa bıraktım ve çalışmak için uzun koridorun sol tarafında bulunan masama ilerledim. Bir yığın dosya beni bekliyordu. Şaşırmadım. Her gün yaptığım bu iş artık sıradan ve günlük bir alışkanlık gibi gelmeye başlamıştı.

Ne için olduğunu bilmediğim bir sürü belgeyi yıllara göre diziyor, Yiğit Bey'in arada arayıp istediği şeyleri odasına götürüyor sonrasında tekrar dosyalarla ilgileniyordum.

Masama oturup, rastgele koyduğum yerden çantamı aldım. İçinden telefonumu çıkarıp annemin numarasını aradım. Birkaç çalıştan sonra bana terapi gibi gelen sesi doldurdu kulaklarımı.

"Kızım?"
"Anneciğim ne yapıyorsun?"
"Ev temizliği yapıyorum kızım. Hayırdır, sen işte değil misin? Önemli birşey mi oldu yoksa?" Annemin telaşlı sesine itiraz ettim. Hemen kötü şeyler düşünmesi benim canımı sıkmaya başlamıştı.
"Hayır anne. Kötü birşey yok. Neden bu kadar panik yapıyorsun?"
Annem derin bir nefes alıp söylenmeye başladı. Bu haline kıkırdamakla yetindim.
"Napayım kızım? İş saatlerinde nadir arıyorsun." Haklıydı. İş yerindeyken fazla aramazdım onu.
"Birşey soracağım anne?" dedim tepkisini ölçmeye çalışırken.
"Sor." Dedi kısaca.
"Bu akşam bir iş yemeği var. Yiğit Bey gelmemi söyledi." dedim sakin bir sesle. Annem bir süre sustu. Artık kapattığını düşünmeye başlayacaktım ki cevap verdi.
"Kaçta bu iş yemeği?"
"Sekizde."
"Ne zaman biter?"
"En fazla on birde." Biraz bekledikten sonra cevap verdi.
"Tamam, peki." Derin bir nefes alıp verdim.
"Ama bir şartım var." Dedi annem hemen.
"Söyle Ayşe Sultan." yalaka bir ses tonuyla cevap verdim. Güldü.
"Akşam yalnız başına gelmek yok. Çıkmaya yakın beni ara. Bizim komşunun oğlu Mert'i gönderirim o seni alır."
Annemin görmediğini bildiğim için göz devirdim. Ah anne illa şu çocukla aramı yapacaksın. El mahkum "peki." Diye mırıldandım. Birkaç birşey söyledikten sonra telefonu kapattım. Annemden izini koparmıştım. Geriye sadece elbise sorunu kalmıştı. Onu da halledecektim artık bir şekilde.
***
Saat 13:00'a yaklaşırken iş arkadaşlarımın yemek için toplanmaya başladığını gördüm. Önümde sadece birkaç tane belge kalmıştı. Onları halledip ben de çıkacaktım.
Şirkette belki de tek arkadaşım olan Arzu yanıma geldi.
"Yemeğe iniyoruz Hazel, geliyor musun?" diye sordu. Ona gülümseyip başımı olumsuz anlamda salladım.
"Bugün bir başkasına sözüm var, siz inin." dedim. Fesat gülümsemesi yüzünde yer edindiğinde söylememem gerektiğini anladım.
"Kim bakalım bu bir başkası?" diye sordu sinsi sinsi gülümserken.
"Ne yazık ki düşündüğün şey değil Arzucuğum." diye cevap verdim. Yüzündeki gülümseme kendini hoşnutsuz bir ifadeye bıraktı.
"Aman kızım ya ne zaman bir erkek arkadaşın olacak?" diye sordu.
"Hiçbir zaman." diye cevap verdim belgeleri toplarken. Göz devirip cevap vereceği sırada arkadaşı onu çağırdı. İçimden minnetlerimi o arkadaşa iletirken Arzu bana el sallayıp arkadaşına ilerledi.
"Kurtulduğunu sanma, herşeyi anlatacaksın." dedi bir yandan yürürken.
"Peki." diyerek onu geçiştirip el salladım. "Afiyet olsun."
Aynı şeyi tekrarlayıp asansöre bindi.
Topladığım belgeleri dosyaya yerleştirip çantamı elime aldım.
Yiğit Bey'in hâlâ çalıştığına yüzde yüz emindim.
Odasına ilerleyip kapısını çaldım.
İçeriden talimat geldiğinde kapıyı aralayıp odaya girdim.
"Efendim ben izninizle dışarı çıkacağım. Saat 13:00." dedim. Çalıştığı bilgisayardan başını kaldırmadan "Tamam gidebilirsin." dedi. Bir teşekkür mırıldanıp  kapıyı kapatacakken bana seslenmesi ile birlikte afalladım.
"Hazel Hanım?"
Kapıyı tekrar açıp içeri girdim.
"Buyrun, Yiğit Bey?"
Kafasını bilgisayardan kaldırıp gözlerimin içine baktığında bir şaşkınlık dalgasıyla karşı karşıya kaldım. Çünkü patronum içine kapanık ve kimseyle fazla muhattap olmayan bir kişiydi ki değil bir insanın gözlerinin içine baksın. O sadece emir vermeyi bilirdi.
"Öğleden sonra gelmene gerek yok. Eve gidip akşam için hazırlan."
Başını tekrar bilgisayarına indirdi.
"Saat 19.30'da hazır ol. Bir araba seni evinin önünden alacak." Size söylemiştim, o sadece emir vermeyi bilirdi."
"Peki." dedim sessiz bir mırıldanmayla.
Aklına yeni gelmiş gibi tekrar bana baktı.
"Hah, lütfen şık birşeyler giyin." dedi beni baştan aşağı süzerek. Alaycı ses tonuyla sekteye uğradım. Dediği şey ile birlikte sinirlerim üst düzeye hızla yükselirken cevap vermek için ağzımı açtım.  Lakin "Şimdi, çıkabilirsin." demesiyle birlikte lafım ağzımda tıkılı kalmaktan ileriye gidemedi. Kapıyı hızla çarpıp çıkmakla yetindim. O şık neymiş, akşam görürdü.

Özel 'Asi'stan Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ