40. Savaş / Düzenlendi

12.6K 893 144
                                    

-YAREN-

"Gelmek zorunda değildin biliyorsun değil mi?"

Abartısız iki saattir aynı şeyi tekrar eden ve bakışlarımdan hiçbir şey anlamayan koca adamıma son bir defa daha gözlerimi devirdim. Sonunda damarına bastığımı belli edercesine nefes alış verişleri hızlandı. "Şu gözlerini devirme bana!" dedi sertçe. Aman ne kadarda korkutucuydu! 

Kafamı camdan tarafa doğru çevirip ve yine gözlerimi devirdim. Yusuf öfkesini kontrol altına aldığında, "Seni düşündüğüm için diyorum. Tek dönmeni istemiyorum." diyerek hala beni ikna etme çabasındaydı. Lakin bu çaba için artık çok geçti. Neredeyse havaalanına varmak üzereydik. Abant'tan döndükten sonra aile arasında yapılacak isteme ve yüzük takma törenimiz için tarih belirlemiş, ve bu hafta sonu olmasına karar vermiştik. Bu yüzden annesini almaya Trabzon'a gidiyordu. Havaalanına bırakma fikrimi başta kabul etmese de, Ahmet ve Onur'un benden yana çıkmasıyla el mahkum kabul etmişti. Gel gör ki, yola çıktığımızdan beri söylenmekten biran olsun bıkmıyordu. Tükenen sabrımla Yusuf'a doğru döndüm. "Yusuf yeter ama artık! Seni yolcu edeceğim ve sonra arabaya binip tekrar eve gideceğim! Bu kadar kısa ve net! Niye bu kadar uzatıyorsun anlamış değilim!"

Yoldan bakışlarını hiç çekmeden kafasını hafifçe salladı. Boşta duran elini uzatarak bacağımın üzerinde yumruk halindeki elimin üzerine bıraktı. "Aklım sende kalsın istemiyorum Yaren." dedi yumuşak bir sesle. Neden bu kadar tedirgin olduğunu biliyordum. Lakin o hatayı bir kez yapardım. Kırgın bakışlarımla kısa biran için buluştu mavileri. Aklımdan geçenleri güçlü yeteneği sayesinde anlarken, "Özür dilerim bebeğim." dedi ve elimi dudaklarına götürerek öptü. Ve dikkatini tekrar yola verdi. Bir süre sessizliğini koruyan Yusuf, içli içli nefesler alıp vermeye başlayınca şüpheyle ona çevirdim bakışlarımı. Onu seyrettiğimin farkına bile varmamıştı. Bu çok rastladığım bir durum değildi. Canını sıkan sadece yanındaki varlığım değildi bunu anlayabiliyordum. Aklıma iki gün önce Sinan'la baş başa yaptıkları toplantı geldi. O günden sonra Yusuf'un sürekli düşünceli ve sıkıntılı hallerine tanık olmuştum. Sorduğumda ise yok bir şey diyerek, beni geçiştiriyordu. Sinan'ın ağzından laf almak ise deveye hendek atlatmaktan daha zor olduğu kesindi. Narin aracılığıyla ağzını aramaya çalıştığımda ise, olan zavallı Narin'e olmuştu. Sinan'ın evine gitmiş ve hiç beklemediği haliyle karşılaşmıştı. Sinan'ın o katil görüntüsüne tanık olması ciddi anlamda tramva yaratmıştı Narin'de.

"Eve gitmeden bir Narin'e uğrayayım diyorum.." dedim aramızdaki sessizliği bozarak.

Yusuf, söylediğimi düşünür gibi bir ifadeye büründü. "Hava kararmak üzere.." dedi isteksiz çıkan sesiyle.

"Yani?"

Yoldan bakışlarını ayırmadan, "Yanisi şu, direk eve gitmeni istiyorum! Yarın şirkette konuşursun!" dedi sert bir ifadeyle. Sesli aldığım nefes dikkatini çekmiş olacak ki, "Lütfen!" diyerek itirazımı bastırmaya çalıştı. İşe yaramadı!

"Kız öğleden sonra eve gitti ve daha haber almadım Yusuf! Aramalarımı sürekli meşgule veriyor."

"Demek ki, konuşmak istemiyor Yaren. Bırak sakinleşsin kız. Kolay değil, Sinan'ın çeyizleriyle tanışmış. Hem de, kurbanın üzerinde denerken!"

Gözlerimin önünde anında canlanan sahneyle nefesimi tuttum. Sinan'ı öyle görmek gerçekten korkunç olmalıydı. "Sinan'a da aşk olsun yani!" diye inlediğimde, Yusuf homurdanmaya benzer sesler çıkarttı. "Az bile yapmış o it soyuna!" dedi. Sinan'ı desteklemesine mi şaşırsaydım, yoksa onun yaptıklarını az bulmasına mı bilemedim.

"Yusuf sana inanamıyorum!" dediğimde kafasını salladı. "Ne var Yaren! O it herif bacısını kahvedeki şerefsizlere pazarlama peşindeymiş. Yemin olsun böylelerini hadım edeceksin. İbreti aleme ders olsun diye asacaksın er meydanına! Bak bakalım daha yapabiliyorlar mı?"

KADERİMİN PEŞİNDE (Yeniden Yazılıyor!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin