23.BÖLÜM- Anne

4.7K 386 32
                                    


Yaşanmışlıklar varken her bir yanımda, benden seni unutmamı nasıl isteyebilirsin?

Sinem hanım kapıyı sertçe kapatıp koridor boyunca ilerlemeye başladı. Kendine yönelen bakışların farkında dahi değildi. Bedeni titremeye devam ederken daha fazla ayakta kalamayacağını fark ederek asansörün karşısında ki duvara yaslandı ve nefes almaya çalıştı. Az önce canice insanların hayatına son vermiş bir adamın karşısındaydı. Oda yetmezmiş gibi nereden geldiğini bilmediği cesaretiyle ona kafa tutmuş; o aşağılık oğlununda kendisinin de kızından uzak durmalarını söylemişti. Bakışları bile tiksinmesine yol açmıştı. Kendisini en çok şaşkına çevirense o pisliğin hiçbir şey olmamış gibi karşısında pişkince sırıtabilmesiydi. Sahi ne demişti? 'Bunu herkesin iyiliği için yaptım!' Buna inanıyor muydu? Bu yaptığı vahşiliklerin sahiden iyilik olduğunu mu sanıyordu? Bu nasıl insandı böyle?
Birkaç kişinin yanına gelip kendisiyle konuşmaya çalıştığını görmesiyle artık buradan uzaklaşması gerektiğini anlayarak asansöre bindi. Bu lanet şirkette daha fazla kalmak istemiyordu.
Odanın içinde delice dolaşan Mehmet ise bu işi biran önce çözmesi gerektiğinin farkındaydı. Demek Sinem her şeyi öğrenmişti. O aptal Kenan çenesini tutamamıştı öyle mi! Bunun bedelini hepsi ödeyecekti! O Kenan da, kendisine hakaret etmeye cüret eden Sinem de, oğlunu kullanan çok bilmiş Ilgın da!!
Telefonu eline alarak Kaan'ı aradı. Kim bilir işe yaramaz oğlu nerede sürtüyordu! Zaten en olması gereken zamanlarda ortadan kaybolurdu! Kaan'ında diğerlerininde başına açtıkları işlerden artık bıkmıştı! Keşke zamanında herkesin kuyruğunu kesseydi. O zaman kendisini alaşağı çekmeye çalışan kimse olmazdı. Kaan telefonu açmayınca bu sefer sağ kolu bellediği Hüseyin'i aradı ve hemen yanına gelmesini söyledi. Bunca yıl Kenan'ın ağzını kapatması için uğraşmışken Sinem'in her şeyi mahvetmesine izin veremezdi. Biliyorduki Sinem çok yakında bildiklerini polise anlatırdı. O böyle bir saçmalık yapmadan ondan kurtulması gerekiyordu. Bir fazlalığı daha hayatından silmesinin hiçbir sakıncası yoktu. O kendi ailesini bile bir çırpıda silip atmışken neden kendisi için hiçbir şey ifade etmeyen bir kadını umursayacaktı ki?
***
Ilgın gece boyunca uyumamış ve yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü. Doruğu ve hayatına giren diğerlerini... Tesadüf değil miydi tüm bunlar? Sahiden hepsi bir oyundan mı ibaretti? Buna inanmak istemese de düşündükçe aslında bir yanının buna inanmaya başladığını hissedebiliyordu. Doruğun hayatına girmesi, herşeyin biranda ilerlemesi... Aleyna'nın söyledikleri... "Hayır, olamaz!" diğe bağırarak kalktı yataktan. Yine mi hava kararmıştı? Duvardaki saate baktı. İkiye geliyordu. Bugünde bitmişti işte. Doruğu görmeden geçen ikinci gecesiydi. Delirdiğini hissediyordu. Kafasının içinde kol gezen sorular ve gözlerinin önünden gitmeyen o gece. Teninde hala Doruğun dokunuşlarını hissederken, kulağına fısıldanan aşk sözcüklerini duyarken nasıl olurda yaşanmışlıkların yalan olduğuna inanabilirdi?
Buna daha fazla dayanamazdı. Konuşması gerekiyordu. Doruğun gözlerine bakıp doğru olup olmadığını sorması gerekiyordu. Artık ne annesinin söyleyeceklerini ne de Dilem'in sürekli kendisini durdurmaya çalışmasını umursuyordu. Üzerine hırkasını giyerek sessiz adımlarla odadan çıktı. Merdivenleri indiğinde salondan gelen annesinin ve Dilem'in seslerini duydu. Bu saate kadar ayakta olmalarının sebebi kendisiydi. Bunu biliyordu, onları üzmek değildi niyeti. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Parmak uçlarına basarak kapıya doğru ilerledi. Son anda kapıda bekleyen adamları hatırlayarak adımlarını mutfağa yöneltti. Mutfağın kapısını sessizce açıp dışarı çıktı ve elindeki ayakkabıları yere bıraktı. Ayakkabılarını giyerken bir yandan da etrafa bakıyordu. Yakalanırsa elindeki şansı kaçırırdı. Bunu bildiğinden arka taraftan sessizce ilerlemeye başladı ve komşularının bahçesine giden kapıdan çıktı. Komşularına yakalanma korkusuyla adımlarını hızlandırdı ve yolun aşağısına bakan kapıdan koşarak çıktı. Şimdi kendi evleri oldukça uzağında kalmıştı. Koşarak taksi durağına doğru ilerledi. Telefonunu özellikle yanına almamıştı. Kimsenin kendisini aradığını bilmek istemiyordu. Taksiye binip Doruğun evinin adresini söyledi ve pencereyi açarak havayı solumaya başladı.
Evin önüne geldiğinde hırkasının cebine koyduğu parayı çıkartarak taksiciye verdi,para üstünü almadan inip eve doğru yürümeye başladı. Dışarıda ki adamları görünce gülümsemeye çalıştı
"Merhaba, ben Doruğu görmeye gelmiştimde."
Bu adamları başta çok ciddi bulsada tanıdıkça aslında iyi adamlar olduklarını anlamıştı. Ama neden şimdi kendisine sertçe bakıyorlardı?
"Ilgın Hanım Doruk Bey evde değil."
"Olsun ben gelinceye kadar beklerim."
Adamlardan daha cüsseli olanı , adının Ahmet olduğunu hatırlıyordu ama emin değildi, daha anlayışlı bir ses tonuyla "Bu gece gelmeyeceğini söyledi. Yani beklemenize gerek yok."
Ilgın sabrının taştığını hissetsede sakin kalmaya çalışarak "Bekleyeceğim, lütfen kapıyı açar mısınız?"
"Ilgın Hanım, Doruk Bey kendisi yokken eve kimseyi almamamızı söyledi."
Ilgın diğer adama baktı. Bunun adını kesinlikle hatırlamıyordu ve şuanda ona fazlasıyla gıcık olmuştu. Kendisini tanımalarına rağmen nasıl bir yabancıymış gibi davranabilirlerdi?
"Ben herhangi biri değilim! Onun nişanlısıyım ve şimdi lütfen şu lanet kapıyı açın!"
Kapıya yanaşınca cüsseli adam kendisini kolundan tutarak durdurdu ve kapıdan uzaklaşmasını sağladı.
"Ilşgın Hanım Doruk Bey özellikle siz gelecek olursanız içeri almamamızı söyledi! LÜTFEN ZORLUK ÇIKARTMAYIN VE EVİNİZE GİDİN."
Ilgın duyduğu şeyle kolunu adamdan kurtardı ve afallayarak bir iki adım geriledi. Doruk sahiden böyle mi söylemişti? Kendisini görmek istemiyor muydu? Gözünden akan yaşları sertçe silerek karşısındaki adamlara baktı.
"Patronunuza söyleyin o gelene kadar burada bekleyeceğim! Anladınız mı beni, hiçbir yere gitmiyorum!!!"
Duvarın dibine çöktü ve kendisini ikna etmeye çalışan adamları görmezden gelerek başını önüne eğdi. Artık hiçbir şey umurunda değildi. Doruk demek kendisiyle görüşmek istemiyordu! Ama kendisini istiyordu ve görüşecekti de! Ona inanmıyordu. Yaptıkları, söyledikleri herşey yalandı. Bunu neden yaptığını bilmesi gerekiyordu. Sorularına cevap almadan buradan ayrılmayacaktı.
Adamlar Ilgın'ın inatçılığı karşısında önce ne yapacaklarını bilememişler ardından Doruğu aramışlardı. Ancak telefonu kapalıydı ve sahiden gelmeyecekti. Dünde gelmemişti zaten. Şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Belki de biraz beklemeleri gerekiyordu. Sabaha kadar burada bekleyecek değildi ya? Elbet sıkılıp gidecekti.
Aradan geçen üç saat boyunca ne Ilgın yerinden kalkmış nede gelen giden olmuştu. Hava aydınlanmaya başlamış, ve dahada soğumuştu. Ilgın iliklerine kadar üşüdüğünü hissetsede buradan kalkmamaya kararlıydı. Gözlerinin için uykusuz kalan gecelerden ötürü kıpkırmızıydı ve altları morarmıştı. Takaati kalmamıştı artık. Omuzlarına örtülen şalla irkilerek kendine geldi ve başını kaldırdı. İri cüsseli adam kendisine üzülürek bakıyordu.
Şalı omuzlarından çekip aldı ve yere fırlattı. "İstemiyorum."
"Ilgın Hanım bakın sahiden Doruk Bey'e ulaşamıyoruz. Size söz veriyorum gelince kendisini beklediğinizi söyleyeceğim ama lütfen artık gidin. Yüzünüz kireç gibi, böyle giderse hasta olacaksınız."
"Gitmeyeceğim dedim! O gelene kadar kılımı dahi kıpırdatmayacağım."
***
"İki gün oldu Kuzey. Ne dışarı çıkıyor ne bizimle konuşuyor. Artık öldüğünden şüphe eder oldum!"
Kuzey bitkin bir şekilde Melih'e baktı. Sertçe yüzünü sıvazladıktan sonra parmaklarını bir haftadır kesmediği sakallarında dolaştırdı. Kaç gündür buradaydılar ve Melih'in dediği gibi Doruk bitik haldeydi. Bu küçük evle Ilgın'ın bir bağlantısının olduğunun farkındaydı her ikiside. Ama ne olduğunu bilmiyorlardı. Doruk ne kendisini ne de Melih'i içeri sokmamıştı. Dışarı çıkacağı zamanı beklemekten başka çareleri yoktu. Arabadan inip orman yolunda yürümeye başladılar. Hava aydınlanmıştı. Kuş sesleri kulaklarına dolarken Melih tekrar konuştu.
"Yaşananlardan sonra Batıda açmıyor telefonunu. Kaç kere aramama rağmen geri dönmedi. Resmen paramparça olduk! Doruğun halinden korkar oldum Kuzey! Ne olacak böyle? Daha ne kadar kendisine acı çektirmeye devam edecek?"
"Belkide paramparça olmayı hak etmişizdir ne dersin ha? Baksana olanlara? Bu yaşananlar bizim eserimiz? Aleyna'nın gözünü intikam bürümüşse bunda bizim payımız çok. Biz intikam aşkıyla yanıp tutuşmasaydık belkide Aleyne bu halde olmayacaktı? Ya Doruk ve Ilgın? Doruk bu durumda ise Ilgın'ı düşünebiliyor musun? Kim bilir o ne haldedir? Yaşadıklarını kaldırabileceğini sanmıyorum."
Melih sıkıntıyla nefesini dışarı saldı. Kuzey haklıydı. Bütün bu yaşananlarda kendilerinin payı büyüktü. Aleyna acımasız birine dönüştüyse bunu kendileri yapmıştı. En masum insanların zarar görceğini bile bile bu işe başlamışlardı. Sonunun böyle olacağını bilseler yine intikam diye tuttururlar mıydı acaba? Dilem düştü aklına. Zaten ne zaman çıkmıştı ki? Onunla yüzleşmeye cesareti yoktu. O kadar aramasına rağmen bir kere bile geri dönmemişti. Ne diyecekti ona? 'Biz senin kardeş bildiğin kıza oyun oynadık, onu kullandık.' Böyle mi söyleyecekti? Dilem kendisini affedecek miydi peki? Affetmeyecekti. Bu yaptıklarını öğrendiğinde yüzüne dahi bakmayacaktı.
Telefonu çalınca düşüncelerinden uzaklaşarak ekrana baktı. Arayanın Ahmet olduğunu görünce sinirlendi. Neden açmadığı halde defalarca arıyordu?
"Kim?"
"Ahmet! Bu dördüncü arayışı!"
"Açsana, Ahmet önemli bir şey olmasa bu kadar üstelemez."
Melih telefonu açarak kulağına dayadı. "Ne var Ahmet."
"Abi valla önemli olmasa aramazdım ama..."
"Ne, söyle!"
"Abi Ilgın Hanım geldi gece üç gibi. Ona Doruk Bey'inm evde olmadığını söylemedim ama gitmedi. Hala burada, yere oturmuş saatlerdir kıpırdamadan bekliyor."
"Tamam Ahmet, sen dikkat et bir şey olmasın geliyoruz biz hemen."
Melih telefonu kapatıp telaşla Kuzey'e baktı.
"Ilgın, bizim evin oradaymış. Gece üçten beri! Doruğu bekliyormuş. Hadi gidelim hemen."
Kuzey harekete geçen Melih'in kolundan tutarak durdurdu.
"Melih bence bunu Doruğa söylemeliyiz.Belki bunu duyunca çıkar. Hem ikisinin yüzleşmesi lazım."
Melih düşünceli bir tavırla eve doğru baktı. Ardından başını sallayarak eve doğru yürümeye başladı. Kapının önüne geldiğinde var gücüyle bağırdı.
"Doruk beni duyduğunu biliyorum. Artık sana çık demeyeceğim ama bilmeni istediğim birşey var. Ilgın... Gece saat üçten beri bizim evin oradaymış ve seni bekliyormuş. Seninle konuşmadan oradan ayrılacağını sanmıyorum. Karar senin, ya çıkıp onu görmeye git yada kendini hapsetmeye deva..."
Kapının açıldığını görünce duraksadı ve karşısında ki adama baktı. Sadece iki günde ne hale gelmişti. O kadar bitkin ve dağınık görünüyordu ki gördüğü kişinin Doruk olup olmadığına emin olamadı. O dağ gibi dimdik duran abisini böyle göreceğini hiç hayal etmemişti.
"Abi?"
***
"Dilem,Dilem kalk Ilgın yok!"
Dilem duyduğu sesle koltukta doğruldu. Üzerinde ki battaniyeyi itelerken kendine gelmeye çalışıyordu. En son hatırladığı Sinem Hanım'ı bilmediklerini anlatması için ikna etmeye çalıştığıydı. Peki ne ara uyuyakalmıştı?
"Kızım duyuyor musun beni? Ilgın yok. Her yere baktım ama yok işte!"
Dilem bu sefer duyduğu şeyleri algılayarak hızla yerinden kalktı.
"Ne demek yok? Sinem Abla belki hava almaya çıkmıştır. Bahçeye baktın mı?"
"Dışarıda ki adamlar kimseyi görmediklerini söylüyor. Hem bu kadar erken bir saatte neden dışarı çıksın ki? Telefonu da odasında! Dilem nereye gitmiş olabilir?"
Dilem salondan çıkıp etrafa bakmaya başladı. Belki de Sinem Hanım'ın gözünden kaçan yerler vardı. Sinem Hanım ise telaşla Dilem'in peşinden gidiyor ve kızının başına bir şey gelmemesi için dua ediyordu.
Dilem duraksadığında Sinem Hanım'da korkuyla duraksadı.
"Ne oldu? Dilem neden durdun?"
"Sinem Abla... Ilgın belkide... Yani Doruğun yanına gitmiş olabilir."
Sinem Hanım daha çok korkumaya başladı. Doruk denen o adam kızına zarar verebilirdi. Onun amacını artık biliyordu ve kızına bir şey yapmasından delicesine korkuyordu. Adımları kapıyı bulurken karşısına çıkan Kenan Bey ile duraksadı. Nefretle yüzüne baktığı adamın yüzüne tükürmemek için kendisini zor tutuyordu.
Bugün Ilgın'a her şeyi anlattıktan sonra ilk işi polise gitmek olacaktı. Ondan sonra ise avukatı arayacak ve bu adamdan biran önce boşanacaktı. Hayatı bir yalan üzerine kuruluyken bu evliliğe daha ne kadar tahammül edebilirdi?
"Çekil önümden!
"Sinem konuşmamız gerek!"
"Sana önümden çekilmeni söyledim!
"Önce konuşlaım lütfen! Çok önemli."
Sinem Hanım istemese de Kenan Bey ile beraber odaya çıktı ve yüzüne bakmadan söyleyeceklerini dinlemeye başladı.
"Sinem bak benden iğrendiğini, beni görmek istemediğini biliyorum. Beni görmeyeceksinde. Ama sana yalvarırım Mehmet'ten uzak dur. O çok tehlikeli bir adam ve neler yapabileceğini bilmiyorsun. Onu kızdırırsan peşini asla bırakmaz."
"Benim ne yaptığım seni ilgilendirmez! Sende o Mehmette yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz! Hiçbirinizden korkmuyorum ve en yakın zamanda bütün yaptıklarınızı polise anlatacağım! Sadece polise değil senin nasıl iğrenç bir adam olduğunu Ilgın'da bilecek! Onu daha fazla kandırmana asla izin vermeyeceğim! Sen bir daha ne beni ne de Ilgın'ı görebileceksin!!!"
***
Ilgın duyduğu ayak sesleriyle başını kaldırdı. Kendisine doğru yaklaşan Doruğu görünce ayağa kalkmak için hareketlendi ancak başı dönünce daha kalkamadan olduğu yere düştü. Doruk koşarak yanına gelip kendisini kucağına alınca sıkıca boynuna sarıldı ve özlediği kokusunu içine çekti. İşte tanıdığı Doruk buradaydı. Kendisini önemseyen, kendisi için telaşlanan... Sevdiği adamdı bu. Nasıl başka şeylere inanabilirdi ki?
Doruk Ilgın'ı sıkıca kavradıktan sonra arabaya doğru ilerledi. Ilgın'ı, Ilgın'ını nede çok özlemişti. Sanki onu iki gün değilde yüzyıllardır görmemiş gibiydi. İçinde ki özlemi ne yapsa dindiremezdi. Burnuna dolan kokusunu daha çok içine çekmeye başladı. Ondan ayrılınca geriye kalan tek şey kokusu olacaktı.
Yüzüne bakmamak için kendini o kadar çok sıkıyordu ki. Bakarsa onu bırakmak istemeyecekti. Bakarsa vazgeçemezdi.
Şimdi arabada sessizce oturuyorlardı. Duyulan tek şey nefes sessleriydi. Doruk buna bile razıydı. Sonsuza dek hiç konuşmadan böylece oturabilirdi.
"Doruk... Yüzüme bak lütfen."
Doruk başını kaldırmadan öylece durmaya devam etti. Ilgın ise gözünü dahi kırkmadan Doruğu inceliyordu. Şu iki günde ne kadar da değişmişti. Bitkin görünüyordu. Aynı kendininki gibi göz içleri kızarmış ve şişmişti. Kilo mu vermişti? Sakallarıda çıkmaya başlamıştı. Değişik görünüyordu. Ama nasıl göründüğünü umurunda dahi değildi. Sonunda karşısındaydı, onu görebiliyordu ya...
"Seni eve bırakacağım. Bir daha buraya gelme."
Ilgın'ın kaşları çatıldı, sesi istemeden yükseldi.
"Bana bak dedim! Şimdi yüzüme bak!"
Doruk bakışlarını Ilgın'a çevirdi. O anda canının daha çok yandığını hissetti. Sevdiği kadın kendisi yüzünden bu hale gelmişti. Yüzünde ki canlılık, gözlerinin içinde daima gördüğü mutluluk ve ne zaman baksa al al olan yankalarından geriye kalan solgun bir yüz, çatlamış dudaklar, kızarmış gözlerdi. Buna kendisi sebep olmuşken yüzüne nasıl bakabilirdi ki? Zarar vermişti işte canından çok sevdiği kadına. Eğer yanında kalırsa daha çok zarar göreceğini biliyordu. Buna izin veremezdi.
"Sana söyleyeceğim her şeyi söyledim Ilgın. Bir daha beni görmeye gelme çünkü ben seni görmek istemiyorum."
Önüne dönüp arabayı çalıştırdı. Boğazında kalan yumru yüzünden nefes alıp vermesi güçleşmişti. Buna daha ne kadar dayanabileceğini gerçekten merak ediyordu.
***
"İş tamam efendim."
"Aferim Hüseyin. Oradan ayrılma ve sonucu bana bildir"
"Anlaşıldı efendim."
Mehmet Bey telefonu kapatıp oturduğu koltuğa yaslandı. Ayağına dolanan bir çöpten daha kurtulacağı için rahatlamıştı. Geriye sadece iki kişi kalmıştı. Kenan ve Ilgın! Onlardan da kurtulunca eski günlerine geri dönebilecekti. Yine en güçlü ve en ulalşılmaz olmasına çok az kalmıştı.
***
"Senin zırvalıklarını daha fazla dinlemeyeceğim! Bu evden hemen defol. Geldiğimde seni burada görmek istemiyorum."
Sinem Hanım odadan çıkıp ilerlemeye başladı. Kenan Bey arkasından gelip kolunu tutunca öfkeyle geri çekilerek kolunu kurtardı.
"Sakın bana dokunmaya cüret etme! Sakın!!!"
"Sana yalvarırım Mehmet'e bulaşma! Sana ve kızıma zarar vermesine izi..."
"Kızın değil! ILGIN SENİN KIZIN DEĞİL KAHROLASI! Senin gibi kocada baba da olmaz olsun!!!"
Merdivenlerden hızla inerken duyduğu tek şey "Sizi çok seviyorum"du. Buna inanmıyordu. Seven biri asla kötü olamazdı. Aşk, sevgi masumluk değil miydi? Nasıl insanlara zarar veren biri sevdiğini söyleyebilirdi ki?
Merdivenlerden inince kensine bakan Dilem'i gördü.
"Dilem ben kızımı bulmaya gidiyorum."
"Sinem Abla beraber gidelim lütfen. Hiç iyi görünmüyorsun."
Sinem Hanım üzerine ceketini giyip arabasının anahtarını aldı. Dilem'e bakarak: "Lütfen sen evde kal. Eğer Ilgın gelirse bu evde yalnız kalmasını istemiyorum."
Dilem çaresizce başını salladı. Sinem Hanım kapıdan çıkıp bahçenin içinde ki iki adama baktı. Artık her şeyden bıkmıştı. Bu evden, bu adamlardan, bu hayattan... Ilgın'ı alıp buralardan gidecekti. Kızıyla yeni bir hayat kuracaktı. Her şeyi geride bırakıp meleğiyle yine eski günlerdeki gibi mutlu olacaktı. Bunu tüm içtenliğiyle istiyordu.
Bahçeden çıkıp ileriye park ettiği arabasına doğru ilerledi. Arkasında duran arabanın sesini duyamayacak kadar dalgındı.
Ilgın duran arabadan inmeden önce Doruğa baktı. Yol boyunca neler olduğunu sormuş ama tek bir cevap alamamıştı. Böylece çekip gitmek istemiyordu. Doruğun kendisine anlatmadığı şeyler vardı. Bunlar yüzünden kendisini uzaklaştırmaya çalıştığına emindi.
"Ilgın in arabadan ve eve gir."
"İnmeyeceğim! Bana her şeyi anlatmadan yanından ayrılmayacağım!"
Doruk arabadan inip Ilgın'ın kapısını açtı ve kolundan tutarak dışarı çıkarttı. Ilgın o anda arabaya binen annesini gördü. Annesi nereye gidiyordu? Yoksa kensdisini aramaya mı gidiyordu?
"Anne" diye bağırsada annesi onu duymayarak arabaya bindi ve kapıyı kapattı. Ilgın Doruğun yanından geçerek annesine doğru ilerlemeye başladı. O sırada daha yüksek sesle "Anne" diye bağırdı. Sinem Hanım duyduğu sesle dikiz aynasından arkaya baktı. Ilgın'ı gördüğünde hissettiği rahatlamayla beraber gülümsedi. Çalıştırdığı arabayı durdurarak kemerini çıkardı.
Arabadan inip kapısını kapattı ve Ilgın'a gülümseyerek baktı. Onu kaybetme korkusu iliklerine kadar işlemişken onu görmek kendisini dünyanın en mutlu kadını yapmıştı. Ilgın'da tüm yaşanmışlıklara rağmen annesine gülümsedi ve ona doğru yürümeye devam etti. Ta ki kulaklarına dolan şiddetli sese kadar...

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin