18.BÖLÜM-Kalbim Küçük.Girmesi Zor,Çıkması İmkansız.

3.7K 340 19
                                    

Sonra birgün dedim ki yine kendime.
Nede kolay sevmişim seni.
Yüzümde beliren alaylı bir gülümseme.
Madem bu kadar kolaydı sevmek, o vakit unutmak niye uğraştırıyor.

Batı asansörden inip çıkışa ilerleyeceği sırada telefonunu odada unuttuğunu hatırlayarak geri döndü. Kartla kapıyı açtıktan sonra koltuğun üzerinde duran telefonu aldı. Çıkacakken gözüne takılan şeyle duraksadı. Yatağa yanaştı. Nerdeyse yere düşecek olan çarşafı iyice iteledi ve yatak örtüsündeki lekeye baktı. Bu? Kan değil miydi? Ufacık bir iz. Başta ne olduğunu anlayamadı. Ardından aklına gelenle kaşları havalandı. Ne yani kız bakire miydi? İyide bu nasıl olurdu? Daha önce başına böyle bir şey gelmemişti. Böyle bir kız neden tek gecelik bir ilişkiyi tercih etmiş ve tanımadığı bir adamla beraber olmuştu?
Neyse neydi? Demek ki oda diğerleri gibi böyle şeylere önem vermiyordu. İlk olması özel olacağı anlamına gelmiyordu ya. Kız belki de bunu hiç takmamış ve hayatına devam etmişti. Öyle olmasa neden sabahın ilk ışıklarında gitsindi ki? Kendiside umursamayacaktı. Sonuçta bu kendisinin problemi değildi. Yataktan bakışlarını çekerek odadan çıktı. Asansöre bindiğinde istemese de dün geceyi hatırlamak için uğraştı.Sahi dün gece ne olmuştu?
2 GÜN SONRA
Sinem Hanım tekrar yatakta kıpırdanan kocasına baktı. Artık uyumuş olmalıydı. Sessiz olmaya çalışarak yataktan kalktı. Hırkasını üzerine geçirdikten sonra koltuğun üzerinde duran pantolona doğru yaklaştı. Göz ucuyla kocasını kontrol ettikten sonra önce pantolonun ceplerine baktı. Aradığını bulamayınca bu sefer arka cebinden çıkardığı cüzdanı aldı eline. Ve tekrar yatakta dönen Kenan Bey'e baktı. İlk defa böyle bir şey yapıyordu ve belki de bu yüzden korkuyordu. Cüzdanındaki bölmelere bakarken ellerinin titrediğinin farkındaydı. Cüzdanında da değildi işte. Neredeydi bu anahtar???
Cüzdanı yerine koyduktan sonra koltuğun yanında duran çantaya yaklaştı. Kocası bu çantayı yanından ayırmazdı. Belki de onun içindeydi. Sessizce yere çömeldi ve çantayı açmaya çalıştı. Ama şifre olduğu için açamadı. Taşıdığı çantaya bile şifre koyuyorsa gerçekten sakladığı büyük bir şey olmalıydı. Düşünmeye çalıştı. Ne koymuş olabilirdi? Kocasının doğum tarihini, kendi doğum tarihini, evlilik yıl dönüm tarihini sırayla denese de hiçbiri olmadı. Çantayı umutsuzca yere bırakacakken Ilgın'ın doğum tarihini yazmadığını fark etti ve hızla rakamları çevirdi. Son rakamı yazmasıyla birlikte çantanın kilidi açıldı. Sinem Hanım rahat bir nefes aldıktan sonra çantanın kapağını açarak içindekilere göz gezdirdi. Çeşitli kağıtlar ve bir miktar para bulunuyordu. Çantanın bölmesine bakınca eline gelen metal parçasını çıkardı. İşte sonunda anahtarı bulmuştu.
Anahtarı hırkasının cebine koyup çantayı kapattı. Yerinden kalkarak parmak uçlarında kapıya doğru ilerledi ve sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtı. Çıkmadan önce hafifçe horlayan kocasına baktı. Ardından kapıyı aralık bırakarak koridor boyunca ilerledi ve koridorun en sonunda yer alan odanın önüne geldi. Delicesine atan kalbinin sesini işitebiliyordu. Anahtarı çıkartarak deliğe soktu. Yavaşça çevirdi. Araladığı kapıdan içeri süzüldükten sonra ışığı açtı. Bu odaya defalarca girmişti. Ama hiç birinde bu denli dikkatle incelememişti etrafı. Ne bulacağını bile bilmiyordu. Sahi bu odadan ne bulmayı bekliyordu?
Çalışma masasının önüne geldi. Çekmeceleri kurcaladı. Kayda değer hiçbir şey bulamadı. Ardından kitaplığa göz gezdirdi. Gözüne çarpan hiçbir şey yoktu. Ama emindi. Bu odada saklanan bir şeyler olmalıydı. Kitaplığa dikkatle bakmaya devam ederken sonuna kadar açılan kapının gıcırtısını duyunca olduğu yerde kaldı. Hızla arkasını döndüğünde gördüğü kişiyle tuttuğu nefesini dışarı saldı.
"Sinem Abla?"
Dilem su içmeye kalkmış ve aşağı inecekken aralık kapı dikkatini çekmişti. İçeri doğru baktığında Sinem Hanım'ı görünce şaşırmıştı. Gecenin bir yarısı bu odada ne yapıyor olabilirdi?
"Dilemcim... Uyku tutmadı da okuyacak bir şeyler bakıyordum." dedi Sinem Hanım sakin kalmaya özen göstererek. Dilem ise kuşkuyla karşısındaki kadına bakıyordu. Neden beti benzi atmıştı?
"Anladım... Bende su içecektim... Kapıyı aralık görünce merak etmiştim. Sinem Abla sen iyi misin?"
"İyim tatlım... Bende çıkıyordum zaten. Sana iyi geceler."
Dilem gülümsemeye çalışarak odadan dışarı çıktı. Merdivenleri inerken aklında Sinem Hanım'ın yüz ifadesi takılı kalmıştı. Kesinlikle sakladığı bir şey vardı. O odada kitap aramadığına emindi. İyide kitap aramıyorsa o odada ne yapıyordu? Ve neden bu kadar çok korkmuştu?
Sinem Hanım aceleyle ışığı kapatıp odadan çıktı. Kapıyı kilitledikten sonra odasına yöneldi. Nefesleri hala düzensizdi. Az önce Dilem değil de kocasına yakalanmış olabilirdi. Bunu böyle halledemezdi. Daha farklı bir yol bulmalıydı. İçeri girip aynı sessizlikle anahtarı yerine koydu. Tekli koltukta oturdu bir müddet. Titreyen ellerini birbirine sürttü. Kendine gelmesi bir hayli uzun süreceğe benziyordu. Yataktaki kocasını izlemeye başladı. Onun kötü bir şey yapacağına inanmıyordu. Yada belki de sadece inanmak istemiyordu.
                               ***
Dilem telefonun sesiyle araladı gözlerini. Ayılmaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı. Etrafa baktı. Henüz sabah olmamıştı. O zaman gecenin bilmem hangi kör vaktinde arayan manyak kimdi? Kesin Burak dengesiziydi. Tabi ya ondan başka hangi aptal bu saatte uyanık olurduk ki?
Telefonu eline alarak ekrana bakmadan telefonu açtı ve kulağına dayadı. Uykulu ve asabi bir sesi tonuyla "Burak acaba hangi aptallığını anlatmak için beni aradın ve uykumun içine ettin!"
"Burak bu saatte seni mi arıyor! "
Dilem gözlerini kocaman açarak telefonu kendinden uzaklaştırdı ve ekrana baktı. ÇAPKIN DÜMBELEK yazısını görünce telefonu hayretle kulağına dayadı. "Melih???"
"Melih ya! Kızım gecenin üç buçuklarında Burak seni ne bokuma arıyor! Ve sen neden telefonu açıyorsun!"
"Saat üç buçuk mu! Be adam Burak'a kızıyorsun ya sen ne diye bu saatte arıyorsun?"
"Ben senin sevgilinim arayabilirim ama Burak arayamaz."
Dilem kafasını yastığa gömüp sesli bir of çekti.
"Melih gerçekten gecenin üç buçuğunda bunu mu tartışacağız? Hem gündüzler çuvala mı girdi? Gece gece ne diye beni uykumdan ediyorsun."
"Kapıdayım, aşağı gel."
"Ne? Kapıda mısın! Ay sen sahiden çıldırmışsın. Neden geldin?"
"Benim yeşilleri görmem gerek."
"Canım yalnız senin yeşillerden uyku akıyor! Hem karanlıkta göremezsin. Sen en iyisi mi git sabah gel."
"Peki bende aydınlığa gelirim o zaman."
"Bu ne demek şimdi?"
"Kapıyı açar mısın yoksa pencereden mı gireyim demek güzellik."
Dilem hızla yerinden kalkarak hırkasını eline aldı ve odadan sessizce çıktı.
"Olduğun yerde kal başımın belası. Geliyorum."
Telefonu kapatıp hırkasının cebine koydu. Sessizce çıktı evden. Demir kapıyı açtığında karşısında Melih'i buldu. Her ne kadar sinirlenmiş olsa da onu görünce tüm siniri geçmişti. Bu adam nasıl bir etki bırakıyordu böyle üzerinde. Kendini şu birkaç haftadır tanıyamıyordu.
Melih yaslandığı arabadan uzaklaşarak Dilem'in yanına geldi ve genç kızı sıkıca kollarıyla sardı. Saçları arasına uzun soluklu bir öpücük bırakıp geri çekildi. Gözlerine aşkla bakarak "Karanlıkta bile görebiliyorum."
"Neyi?"
"Bana aşkla bakan yeşilleri."
Dilem gülümseyerek Melih'in omzuna hafifçe vurdu. "Sen gece gece yanlış görmüş olma..."
"Seni seviyorum."
Dilem'in gülüşü solarken yanakları kızardı. Kalbi az öncekine oranla daha hızlı atar olmuştu. Aval aval Melih'e bakmaya başladı.
"Sen az önce beni sevdi..."
"Diyorum ki seni seviyorum zümrüt gözlü. Öyle dilimle değil, aklımla değil, kalbimle, yüreğimle... O yeşillerin aklımı başımdan aldı. Sense kalbimi benden aldın."
Dilem sıklıkla nefes alıp veriyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu. O kadar beklenmedik, o kadar ani olmuştu ki...
"Melih... ben..."
"Bir şey söylemene gerek yok. Ben o zümrüt bakışlarında görebiliyorum cevabı. Ama bil istedim. Beni bil, ne hissettiğimi bil, seni sevdiğimi ve seni bırakmayacağımı bil. Dilem beni kalbine iyice yerleştir. Çünkü benim kalbinden çıkmaya hiç niyetim yok."
Dilem sıkıca sarıldı Melih'e. Dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu ve fısıldadı.
"Kalbim küçük. Girmesi zor, çıkması imkansız. Sen içeri girmeyi başaran tek kişisin.İstesen bile oradan çıkmana izin vermem manyak herif. Neden biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü sen bu dünyada başıma gelen en çılgın şeysin. Sen delinin tekisin. Birazda manyak tabi. Ve ben biraz üşütük, biraz kaçık.Sana bir şey söyleyeyim mi? Bizim birlikte olmamız şart. Çünkü hiçbir kapak senin yerini tutamaz ve hiçbir tencerede yanına yakışmaz."
Melih sırıtarak baktı Dilem'e. "Tencere kapak diyorsun yani."
"Sen ve ben diyorum akıllım, iyi ki biz olduk diyorum."
Melih Dilem'in dudaklarını öpmeye başladı. Dilem ise Melih'e karşılık vermeye çoktan hazırdı...
***
"Şu davetiye nasıl peki?"
"Ay hayır Ilgın o hiç güzel değil. Birde şuna bak bakalım. Ben buna bayıldım."
Ilgın Dilem'in elindeki davetiyeye baktıktan sonra memnuniyetsiz bir şekilde başını iki yana salladı.
"Hayır, beğenmedim. Dilem ya şunun şurasında düğüne iki hafta kaldı zaten. Davetiye bastırmasak mı acaba?"
"Tatlım bu ihtimali kafandan silsen iyi edersin çünkü davetiyeler basılacak! Her şey usulünce olacak şekerim."
"Birileri benim müstakbel karımı sinir mi ediyor yoksa bana mı öyle geldi?"
Ilgın mutlulukla yerinden kalkarak salondan içeri giren Doruğun yanına gitti ve sıkıca sarıldı.Dilem ise dudak bükerek ikiliye baktı.
"Aman çifte kumrular! Sevgili enişteciğim müstakbel karına söyle beni çileden çıkarmasın! Vallahi bu sizin düğününüz mü yoksa benim düğünüm mü anlamadım. "
Doruk'un kaşları havalanırken Dilem'den bakışlarını ayırarak kollarıyla sardığı Ilgın'a baktı.
"Baldızı çileden çıkarmışsın sevgilim."
"Doruk vallahide ben bir şey yapmadım. Tek suçum seçtiği davetiyeleri beğenmemem ki görsen eminim sende beğenmezsin."
Ardından daha kısık bir sesle "Altı yaşındayken çizdiğim resimler bile bu davetiyelerden güzeldir. Göz zevki kesinlikle berbat."
"Seni duyabiliyorum Ilgıncım! Ayrıca bir konuya açıklık getirtmek istiyorum ki senin için seçtiğim davetiyeler dünyada birçok ünlünün tercih ettikleri! Bence benim gözlerimde değil senin gözlerinde bir sıkıntı var!"
"Baldız benim sevgilime laf yok. O göz zevkin berbat diyorsa berbattır."
"Hooopppp! Beyler bayanlar, bahsettiğiniz kişi dünyanın en harika gözlerine sahip. Lütfen biraz saygı duyalım. Bu güzellikte o gözler olduktan sonra göz zevkinin berbat olması mümkün değil. Bence benim hatunumda sorun yok. Sorun ikinizde."
Dilem kıkırdayarak yerinden kalktı ve içeri giren Melih'in yanına giderek koluna girdi. Ilgın ve Doruk muzip bir şekilde gülümseyerek ikiliye bakmaya başladılar.
"İyi ki geldin Melih. Bu ikisi bir oldular beni delirtmeye çalışıyorlar."
"Benim zümrüt gözlümü kimseler delirtemez. "
"Ay şunlara bak Doruk, tencere kapak gibi değiller mi?"
Dilem sadece birkaç saat önce Melih ile aralarında geçen diyalogu hatırlayarak kahkaha attı. Melih'te aynı anda anımsamış ve genç kızın kahkahalarına eşlik etmişti.
"Kesinlikle tencere kapak gibiyiz ve bundan gocunmuyoruz. Neyse gel kapakçım biz mutfağa gidelim de bu iki uyuz kendi davetiyelerini kendileri seçsinler."
Odadan çıkan ikilinin ardından bakmaya bir son veren Doruk Ilgın'a dönerek hızla Ilgın'ı öpmeye başladı. Sevdiğini iki gündür göremiyordu ve gerçekten çok özlemişti. Ilgın kollarını genç adamın boynuna doladı ve öpüşlerine karşılık vermeye başladı.
***
Aleyna aynı yere dakikalarca fırça sürdüğünden habersiz dalgınca işine devam ediyordu. Ta ki Kuzey'in sesini duyana dek...
"Birazda diğer kısımları boyamalısın sanırım."
Aleyna boyadığı yere baktı. Sahiden dakikalardır sadece ufacık bir kısmı mı boyamıştı? Fırçayı yere bırakarak Kuzey'in yanına gitti.
"Neden geldin?"
"Neden gelmeyeyim? "
"Bilmem."
"Seni merak ediyoruz Aleyna. Kaç haftadır ne bizimle konuşyor nede karşımıza çıkıyorsun. Neden evw gelmiyorsun."
"Benim bir evim var zaten. Evimde kalıyorum."
"Senin evin bizim yanımız."
"O eskidendi Kuzey. Çok eskiden."
"Aleyna böyle olmak zorunda değil. Konuşabiliriz. Hadi gel beraber eve gidelim, hep birlikte oturup adam akıllı konuşalım."
Aleyna arkasını dönerek fırçayı eline aldı ve duvarı boyamaya devam etti.
"İşlerim var."
"Batıyla da konuşmuyormuşsun. Aynı evde kalmanıza rağmen yüzünü çok az gördüğünü söyledi."
Aleyna duymazlıktan gelerek işine devam etti. Evet, evi terk etmişti ve eskiden abisiyle beraber yaşadığı eve geri dönmüştü. Artık onlarla aynı çatı altında yaşamak istemiyordu. Batı kendisini yalnız bırakmamak için yanında kalsa da onunla da konuşmuyor ve yüzünü neredeyse hiç göstermiyordu. Sabah erkenden cafeye geliyor, akşama kadar buradaki işlerle meşgul oluyordu. Bu cafe tek kaçış yeriydi. Belki de ailesi dediği insanların kendisine hediye ettikleri tek güzel şeydi.
"Aleyna düğüne katılmayacak mısın? İki hafta sonra Doruk evlenecek."
Aleyna alayla gülse de Kuzey'e arkası dönük olduğu için genç adam bunu görmemişti.
"Kuzey yoğunum. İzninle çalışmam gerek."
"Peki prenses dediğin gibi olsun ama unutma ki biz senin aileniz."
Kuzey cafeden çıktı. Belki de Doruk haklıydı. Aleyna'nın biraz yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacı vardı. Sahiden boşa evham yapıyor olabilirdi. Sonuçta Aleyna artık büyümüştü ve eskiden yaptığı gibi... Bunu düşünmek dahi istemiyordu. İçeriye doğru baktı. Bu cafe ona iyi gelebilirdi. Aleyna'ya anahtarları verdikleri günü hatırladı. Sonrasında onu buraya getirdiklerinde nasılda sevinip hepsine teker teker sarılmıştı. Beraber dekore ederiz demişti çocuk gibi sevinirken. İçini gezmiş, bir sürü hayaller kurmuştu. Küçüklüğünden bu yana en çok istediği şeydi kendisine ait bir cafesinin olması. En sonunda hayallerine kavuşmuştu. Şimdi ise bu hayal ettiği gibi kendi elleriyle yapıyordu her şeyi. Tek eksik yanında kendilerinin olmayışıydı.
Aleyna arabanın arkasından bakmaya son verip fırçayı yere bıraktı. Sandalyeye oturup düşünmeye başladı. Demek nikah iki hafta sonraydı. Bir çözüm bulmalıydı. Bu nikahın olmasına müsaade etmeyecekti. Kesinlikle iyi bir plana ihtiyacı vardı. Doruğun böyle bir hataya düşmesine göz yumamazdı.
***
Annecim biz çıkıyoruz. Yemeği dışarıda yiyeceğiz. Sende bize eşlik etmek ister misin?"
"Hayır meleğim siz gidin ve keyfinize bakın. Ben belki de derneğe gider ve birkaç arkadaşımla görüşürüm."
"Peki tatlım, sen bilirsin"
Ilgın annesinin yanağından öperek çıktı odasından. Aşağı inip merakla kendisine bakan yüzlere "Gelmeyeceğini söyledi. Hadi gidelim biz." dedi. Dilem sıkıntıyla iç geçirdi.Dün gece tekrar kafasında canlandı. Sinem Hanım ile konuşsa iyi olurdu. Belki de sorun her neyse kendisiyle paylaşabilirdi.
Odadan çıkan Ilgın'ın arkasından Sinem Hanım telefonu eline alarak kocasını aradı.
"Bebeğim."
"Kenan neredesin? Yani akşam yemeğine gelebilecek misin?"
"Bilmiyorum canım, işlerimi bitirebileceğimi sanmıyorum. Sen iyi misin? Ilgın ve Dilem evde değil mi?"
"Onlar Doruk ve Melih ile beraber dışarıya çıktılar. Neyse ben seni tutmayayım."
"Bebeğim iyi olduğuna emin misin? Sesin kötü geliyor."
"İyim canım, gerçekten. Öpüyorum seni."
Sinem Hanım telefonu kapatarak kenara koydu. Ardından elindeki kaleme baktı. Derin bir nefes daha çekti içine. Kalemi kutusuna koyduktan sonra hediye paketiyle kapladı. Paketin üzerine küçük bir not iliştirdi. "Seni seviyorum."
Yanlış mı yapıyordu? Kocasına güvenmemekle hata mı yapıyordu? Tüm bunlara gerek var mıydı gerçekten. Bilmiyordu. Kaç gündür bunları düşünmekten uyuyamıyordu. Eğer her şey istediği gibi giderse bu plan sayesinde her şeyi öğrenebilirdi. Peki ya öğrendiği şeyler daha çok canını açıtırsa o zaman ne yapacaktı?

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin