5.BÖLÜM-Yanımda Olman Beni Mutlu Ediyor

4.6K 354 33
                                    

Bir perde misali iniyorsun göz kapaklarıma... Ve Film şeridi gibi geçip gidiyorsun gözlerimin önünden... Engel olamıyorum kayboluşuna... Sen farkımda olmadan benden git gide uzaklaşırken, ben bir gün seni özleyebileceğimi düşünemiyorum. Ve gelecekte bir gün fısıldıyorum kendime... Bilseydim seni kaybedeceğimi, oynadığım oyunu uzatır,seni yanımda tutabilmek adına tüm kötülükleri yapardım...

"Anne sence böyle güzel olmuş muyum?"
Sinem Hanım salona giren kızına baktı dikkatle. Sesinde ki heyecanı hissetmişti. Üzerinde gezdirdi bakışlarını. Mavi uzun bir elbise. İnce beyaz kemeri ve yaka kısmında ki tül detayıyla gerçekten harika görünüyordu. Kızına da ne çok yakışmıştı. Bir melek gibi, hayır hayır, bir peri gibiydi. Ama anlayamadığı bir şey vardı. Yıllarca böyle şeyler giymekten kaçınan kızı neden bir anda değişivermişti? Onu bu değişime iten sebep ne olabilirdi? Kendisinden sakladığı bir şey mı vardı?
"Harika görünüyorsun bebeğim ama lütfen söyle bana, bu değişimin sebebi ne?"
Ilgın telaşlı gözlerle annesine baktı. Anlamış olabilir miydi? Gerçekten fark edilir derecede miydi değişikliği? "Ben aynıyım anne. Sadece artık daha farklı giyinmek istiyorum hepsi bu. Bir nedeni yok."
Sinem Hanım kızının söylediği şeylere inanmamıştı. Bakışlarını kendisinden kaçırırken, heyecandan eli ayağına dolanırken ve en önemlisi yüzü durduk yere kızarırken nasıl bir neden olmadığına inanabilirdi?
"Benden bir şey saklamıyorsun yani öyle mi? Bu değişimin bir sebebi de yok?"
"Gerçekten yok meleğim. Dedim ya sadece farklı olsun istedim hepsi bu. Hem ben senden ne saklayabilirim ki?"
Ilgın annesinin yanına gelerek sıkıca boynuna sarıldı. Amacı sadece annesini inandırabilmekti. Şuanda ona duygularından bahsedemezdi. Kendi bile ne olduğunu anlamazken annesine nasıl anlatabilirdi?
"Peki öyle olsun. En azından bana nereye gideceğini söyleyebilirsin."
"Aleyna'nın yarın doğum günü. Kuzey'ler sürpriz hazırlamak için benden yardım isteyince kıramadım. Bugün buluşup neler yapabileceğimizi konuşacağız."
Onun adını bilerek söylememişti. Eğer adı geçerse kıpkırmızı kesileceğinden adı gibi emindi. Annesini iyice şüphelendirmek istemiyordu. Yeterince pot kırmıştı zaten.
"Tamam tatlım ama erken dön olur mu? Biliyorsun akşam yemeğe Kaan gelecek."
Ilgın başıyla onayladı. Kaan'da bu sıralar evlerinden çıkmaz olmuştu. Bu kadar sık görmekten rahatsız olsa da bir şey diyemiyordu. Dün yemekte görüşmüşlerdi işte. Neden bu gece tekrar geliyordu sanki!
"Ben çıkıyorum meleğim. Akşama görüşürüz."
Evden çıkıp arabasına atladı. Doruğun gönderdiği adresi navigasyona yazarak arabayı çalıştırdı. Onunlar görüşeceği için eli ayağına dolansa da sakin görünmek zorunda olduğunu biliyordu. En iyisi gidene dek nefes egzersizleri yapmaktı. Böylece onu gördüğün de daha fazla nefesini tutabilirdi.
Koca bir demir kapının önünde durdu. Burası onun evi olmalıydı. Kapının iki yanında duran adamlar dikkatinden kaçmamıştı. Babasının tuttuğu adamlardan Doruklarda mı tutmuştu? Onlarında mı korunmaya ihtiyaçları vardı? İyi de bunlar kimden korunmaya çalışıyorlardı?
"Ilgın Hanım?"
"Evet benim."
"Lütfen içeri buyurun efendim. Doruk Bey sizi bekliyor."
Açılan demir kapıdan içeri girdi. Koca bir bahçe karşılamıştı kendisini. Tabi bir de düzinelerce adam. Neden bu kadar çoktular? Rahatsız ediciydi ki kendisi de fazlasıyla rahatsız olmuştu. Kapıyı çalmadan açıldı. Yaşlıca bir kadın gülümseyerek kendisine bakıyordu.
"Hoş geldin kızım. İçeri gel. Daha fazla soğukta kalma."
"Hoş buldum." diyerek içeri girdi Ilgın. Etrafına bakındı. Kimseler görünmüyordu. Acaba neredeydiler?
"Doruk Beyler salondalar. Gel seni götüreyim."
Ilgın üzerindekini çıkartınca kadın elinden alarak astı. Ardından Ilgın'a yol gösterircesine önden yürümeye başladı. Sessizce takip etti genç kız. Neden bu kadar gerilmişti? Salona girdiğin de dört adamı sohbet ederden buldu. Önünde ki yaşlı kadın hafifçe öksürünce dördünün bakışları da önce kadını sonra da kendisini buldu. Mahcup bir şekilde gülümsedi. Bakışları Doruk ile kesiştiği an mahcubiyeti yerini heyecana bırakmıştı. Ne de güzel bakıyordu kendisine. Bu bakışların manasını çözmek isterdi.
"Hoş geldin Ilgın." Ilgın kendisine gülümseyen adamlara tebessüm ederek "Merhaba " dedi. Dört adama dikkatle bakmasına rağmen sadece birinden bakışlarını inatla kaçırıyordu. Doruk... Ondan sürekli bakışlarını kaçırıyor, mümkün olduğunca dikkatini diğerlerine vermeye çalışıyordu. Her ne kadar bunu yapmak zor olsa da...
Doruk olanların farkındaydı. Bu durum canını sıkmak yerine kendisini bir hayli keyiflendiriyordu. Bakışlarını kaçırması iyi bir şeydi. Demek ki çekiniyordu. Ve demek ki bir şeyler hissediyordu. Planladığı her şey düşündüğünden daha hızlı gelişecekti.
Yemek yedikten sonra tekrar salona geçerek getirilen kahvelerini içmeye başladılar. Bir yandan da Aleyna'nın doğum günü için ne yapacaklarını konuşuyorlardı.
"Bence Ilgın haklı.Dışarı da bir yer tutup kutlamak yerine evde kutlayabiliriz. Böylece daha rahat oluruz. Zaten Aleyna'da kalabalık ortamlardan pek haz etmez. Eğer evde olursak biz bize olabiliriz."
"Batı'nın da dediği gibi evde daha rahat oluruz. Ama Aleyna'yı nasıl uzaklaştıracağız?"
Ilgın gülümseyerek Kuzey'e baktı. "O iş bende" dedikten sonra devam etti. "Aleyna ile o gün için bir buluşma ayarlayabilirim. Böylelikle sizde rahatlıkla hazırlıkları yapabilirsiniz."
"Harika! Hem Aleyna şüphelenmemiş olur."
Melih ağzında ki lokmayı yutmadan konuştuğu için kek kırıntıları aralık olan dudaklarından fırlayarak etrafa yayıldı. Doruk homurdanarak ceketine sıçrayan bir kaç kırıntıyı elinin tersiyle silkeledi.
"Sana daha kaç kere söylemem gerek ağzında bir şey varken konuşma diye. Sanırsın altı yaşında çocukta laftan anlamıyor. Böyle giderse bir gün boğulacaksın."
Melih omuz silkerek tabakta ki son kek dilimini de ağzına tıkıştırdı. Ilgın artık bu görüntüye alıştığından tepki vermiyordu. Başlarda bu adamın yemeğe olan düşkünlüğünü garipsemiş hatta bir hayli tuhaf bulmuştu. İlk defa birini yediği yemeklerle konuşup, börekleri severken gördüğünden alışması kolay olmamıştı. Ama artık eskisi kadar çok yadırgamıyordu. Yemeklerle konuşmasını saymazsa...
"Şuna bak şuna. Ağzı kapanmıyor mübareğin. Tamam anladık seviyorsun da bari ısır arada yediğin şeyleri. Bütün lokmayı sıkıştırmaya çalışmaktan nefes alamıyorsun."
Melih Batı'ya umursamaz gözlerle baktı. Ardından suyundan bir yudum alarak yutkundu. Şimdi konuşabilirdi.
"Arkadaşım size ne benim lokmalarımdan. Herkes kendi lokmasını düşünsün. Ben böyle mutluyum."
"Ilgın belki hala tuhafına gidiyordur diye söylüyorum, sen bu kıtlıktan çıkma adama bakma. Bunu hiç kimse doyuramaz. Dünya'ya aç geldi aç gidecek. Konuşmaya başladığında baba demek yerine Pasta diyen birinden ne bekleyebilirsin ki?"
Ilgın Kuzey'in söyledikleriyle kendine engel olamayarak kıkırdadı. Doruk ise beklemediği bu hareketle birlikte farkında olmayarak gülümsedi. Bu kız ne kadar tatlı göründüğünün farkında mıydı? O uzun parmaklarıyla dudaklarını kapatarak kıkırtılarını gizlemeye çalışmasını seyretti. Gözlerini dahi kırpmıyordu. O kadar dikkatle bakıyordu ki belki de hayatı boyunca hiçbir şey bu denli dikkatini çekmemişti. Ilgın kendisine bakan adamı fark edince gülümsemesi solmuş, eli ayağı boşalıvermişti. Nasıl böyle bakabiliyordu? Ve kendisi nasıl bir bakıştan bu denli etkilenebiliyordu?
"Ben artık gitsem iyi olacak. Geç oldu."
Ilgın bakışlarını Doruk'tan kaçırdı. Ayağa kalktı. "Ben seni eve bırakayım." diyen Doruğa kısa bir bakış attı. İçin de uçuşan kelebekleri def etmeye çalışması boşunaydı. Orada ki börtü böcek bir türlü gitmiyor aksine çoğalıyordu.
"Şey... ben zaten arabamla geldim. Yine de teşekkür ederim."
Diğerleriyle vedalaşıp çıkışa doğru ilerledi. Doruk tam yanındaydı. Evden çıktılar. Araba'nın yanına geldiklerinde Ilgın ürkek bakışlarını kendisine bakan adama çevirdi.
"Eşlik ettiğin için teşekkür ederim."
Doruk genç kızın gözlerine bakıyordu tüm dikkatiyle. Ama ne kadar bakarsa baksın bu rengi çözemiyordu. Çözemedikçe merakı artıyor, merakı artıkça farkında olmadan bağlanıyordu o bakışlara.
Ilgın bir cevap alamamanın verdiği huzursuzlukla "Görüşürüz" diye mırıldandıktan sonra arkasını dönüp arabanın kapısını açtı. Bineceği sırada kulağına dolan o eşsiz sesle duraksadı.
"Ilgın." Kısa bir duraksamanın ardından arkasını dönerek adama baktı. Aralarında ki azıcık mesafeyi kapatan Doruk, şimdi genç kızı araba ile kendi arasına sıkıştırmıştı. Sağ elini arabaya yaslayarak kıza doğru daha çok eğildi. Ilgın heyecandan ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette karşısında ki adama bakıyordu. Arabanın kapısını tutan eli yumruk olup yanına düştü.
"Efe... Efendim?"
"Bugün için... Asıl ben teşekkür ederim. Yanımda olman beni mutlu ediyor."
Ağzı ve gözleri kocaman açıldı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırması onu göründüğünden daha tatlı bir hale sokuyordu. Dudaklarından istemsizce dökülen saçma tepkinin ne yazık ki geç farkına vardı. "Ha?"
Kafasını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı. "Yani önemli değil demek istemiştim." dediğin kendi kendine daha ne kadar saçmalayabileceğini düşünüyordu. Sanki konuşmayı yeni öğreniyordu. Bütün harflerin yerini unutmuş kelimeler anlamsızlaşmıştı.
Doruk gülümseyerek parmaklarını Ilgın'ın yanağında gezdirdi. Dudaklarına değen parmak uçları genç kızın titremesine sebep olmuştu. Bunu fark eden adam ise inatla parmaklarını orada gezdirmeye devam etti. Ilgın biraz daha durursa yanlış şeyler yapmaktan korkuyordu. Kaan vardı... Ona bunu yapamazdı.
"Şey... Ben gitsem iyi olmayaca... Olacak. Gitsem iyi olacak."
Doruk kendini geri çekti. Bakışları hala kızaran yanaklarda dolaşıyordu. Ilgın kapanan kapıyı tekrar açarak arabaya bindi. Kapıyı kapatmadan son kez genç adama bakarak "Görüşürüz" dedi.
"Dikkatli sür." diyen Doruğa gülümseyerek kapattı kapıyı. Kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Üzerinde ki bakışlardan haberdar olsa da inatla bakmadı. Arabayı çalıştırdığında Doruk bir iki adım daha geriledi.Genç kız uzaklaşana kadar arkasından baktı. Ardından yüzünde ki gülümsemesi silinip yerini ruhsuz bakışlara bıraktı.
Ilgın eve geldiğin de annesine görünmeden kendisini odaya kapattı. Yüzünü bol suyla yıkayarak kendine gelmeye çalıştı. Kalbi hala gürültüyle atıyor, istemsizce terliyordu. Telefonunun sesiyle banyodan çıkarak odaya geçti. Çantasının içinde ki telefonu eline aldı. Gelen mesaja baktı.
"İngiltere'de iki arkadaş bıraktığını unutmamasındır umarım. Kendimi hatırlatmak istedim. İyi misin? Umarım her şey yolundadır. Seni özledim."
Gülümsedi. Mesaja cevap vermek yerine aramayı tercih etti. Numaranın üzerine tuşladı.
"Numaram hala kayıtlı. Hayret!"
Ilgın sitem dolu bu sözlere gülmeden geçemedi. Görmeyeli alıngan mı olmuştu bu çocuk? Kesin Dilem tarafından dolduruluyordu. Haklıydı. Şu sıralar ikisini de ihmal etmişti.Bunu bir şekilde telafi edecek ikisinin de gönlünü alacaktı.
"Birileri görmeyeli iyice alıngan mı olmuş yoksa bana mı öyle geldi?"
Burak yüzünü buruşturdu. Ilgın'ın görmeyeceğini bildiğinden rahatça gülümsedi. Ardından tekrar takındığı ciddi ifadesiyle konuştu. "Uzun zamandır konuşamadığımızdan bende ki değişimleri takip edemediğin doğru."
"Hımmm, anlaşıldı. Sen bayağı kızmışsın bana. Peki benim en yakışıklı, en zeki ve en mükemmel arkadaşımın gönlünü nasıl alabilirim?"
"Kolay. Bana bir kız bul. Bende seni affedeyim."
Bu sefer yüzünü buruşturan Ilgın oldu. Bu adam ne zaman bu saçma sapan ilişkilerden vazgeçecekti? Elbise değiştirir gibi kız değiştirmesinden nefret ediyordu. Onun da gerçekten sevebileceği, aşık olabileceği birinin olmasını o kadar çok istiyordu ki. Ama Burak oldu olası uzun süreli ilişkileri saçma bulmuştu. Onun için kısa ve özdü her şey. Bugün olan yarın yoktu. Ona göre aşk zırvalıktı. Ilgın'a göre ise aşk kutsaldı...
"Sana artık kız falan bulmayacağım. İngiltere'de senin yüzünden bütün arkadaşlarımla aram açıldı. Sana ayarladığım onca arkadaşım bana tonla laf sayıp arkadaşlığımızı bitirdi."
"Amaaaannn Ilgıncım onları boş ver sen. Hepsi şımarığın tekiydi. Sen bana şöyle güzel, alımlı ve aklı başında olan bir kız bul bak ben nasıl uzun süre çıkacağım onunla."
Ilgın bıkkın bir şekilde nefesini saldıktan sonra sordu. "Uzun süreden kastın kaç gün?"
"Bir hafta. Hadi senin hatırına en fazla iki hafta. Bak rekor kırarım en uzun ilişkim diye."
"Tatlım git sana Dilem bulsun birilerini. Ben pes ettim."
"Dilem'den hayır mı gördük ki bulduğu kız hayırlı olsun. Beni kaç gündür eve almıyor. Kilidi değiştirmiş zilli. Neymiş efendim dağınıkmışım. İki tane eşyamı orta da buldu diye konuştu da konuştu. Sonra da beni evden attı."
Ilgın kahkahalarını saklamaya çalışmaktan yorulmuş, sonunda kendine serbest bırakarak rahatça gülmeye devam etmişti. Burak bu kahkahalara homurdansa da Ilgın dur durak bilmiyordu. En sonunda yaşlı gözlerini eliyle silerek konuşmaya başladı.
"E Dilem evden atınca kendi evinin yolunu bulabildin mi bari. Hayır, şey için söylüyorum hani uzun zamandır evine uğramadığından unutmuş olabilirsin."
"HA HA HA! Aman ne komik ne komik. Kızım siz şaka mısınız? Ben bir kere siz yalnız kalmayasınız diye sürekli yanınızda kalıyordum. Yoksa benim rahat evim varken sizin üç oda bir salon olan kulübeniz de ne işim var!!!"
"Ben bir şey mi dedim canım. Senin sırf yemekle, temizlikle, çamaşır, bulaşıkla ilgilenmemek için bizde kaldığını söylemiyoruz ki. Sen tamamen bizim için yanımızda kaldın onca zaman."
Burak kahvesinden bir yudum daha alarak kafenin girişine baktı. Bu kız nerede kalmıştı? Bir kızı beklemekten oldu olası nefret ederdi. Birazdan beş dakika dolacaktı ve kıza ayrılan süre bitmiş olacaktı. Burak kendini bildi bileli bir kızı beş dakikadan fazla beklememişti. Onun için bir kızı beklemek zaman israfıydı. Ya gelirdi ya gelmezdi. O kendi bileceği işti. Altıncı dakika da kalkar giderdi.
"Senin de çenen açılmış bakıyorum da! Eskiden daha mülayimdin. Neyse yakında İstanbul'a geleceğim. Haberin olsun."
"Harika bir haber bu! Seni çok özledim. Ya Burak Dilem'i ikna et. Onu da getir yanında. Eski günlerde ki gibi yine hep beraber olalım."
"Bakarız. Bizim inatçı keçi ikna olur mu bilmem ama denerim."
Vedalaşıp kapattılar telefonu. Burak tekrar saatine baktı. Tam beş dakika olmuştu. Hesabı ödeyip kapıya doğru yöneldi. Tam o sırada içeri giren kızı gördü. Kendisine gülümseyerek baktıktan sonra "Kusura bakma canım beklettim." dedi. Burak umursamaz bir şekilde kızı süzdükten sonra kızın yanından geçti. Arkasına dahi bakmadan son sözlerini söyleyerek dışarı çıktı.
"Kusura bakma tatlım sana ayrılan sürenin sonuna geldin."
Arabasına atlayarak uzaklaştı. Şimdi Dilem'i ikna etme zamanıydı. İnatçı cadı kesin kendisini süründürecekti.
................................................................................................
Ilgın ertesi gün Aleyna'yı arayarak buluşmak istediğini söyledi. Aleyna her şeyden haberdar olduğundan itiraz etmeden kabul etti. Kendisi için düzenlenen sahte doğum gününü çok önceden planlamışlardı. Amaçları Ilgın ile Doruğu biraz daha yakınlaştırabilmekti.
Bir cafede bulutular. Ilgın her şeyden habersiz bir şekilde uzun uzun konuşuyor, Aleyna'yı mümkün oldukça oyalamaya çalışıyordu. Aynı anda Batı ile mesajlaştığından hazırlıklardan haberdar olabiliyordu.
"Bir çay daha içelim mi?"
"Ilgın içim dışım çay oldu. Vallahi kusacağım şimdi."
"O zaman kahve içelim."
"Onu geldiğimiz de içmiştik zaten. Senin neyin var Allah aşkına. Bugün bir garipsin."
Ilgın telaşla gözlerini açarak "Ben mi garibim? Yo ben iyim. Hiçbir şeyim yok." dedi. Aleyna onun bu haline içten içe güldü. O sırada Ilgın gelen mesaja baktı. Batı artık Aleyna'yı getirebileceğini söylüyordu.Ilgın rahat bir nefes aldı. Biraz daha uzasaydı Aleyna şüphelenebilirdi.
"O zaman kalkalım madem."
Hesabı ödeyip cafeden çıktılar. Ilgın'ın arabasına bindiklerinde Ilgın planladığı şeyi söyledi.
"Seni eve bırakmışken çocuklara gösterinin davetiyelerini de vereyim bari."
"Günü belli oldu mu? Ne zaman?"
"28 Aralık'ta."
Aleyna başını salladı. "Az kaldı desene. Heyecanlı mısın?"
"Hem de nasıl. Heyecandan öleceğim neredeyse. Bu ilk gösterim ve çok iyi geçmesini istiyorum."
"Yapabilirsin. Harika geçeceğinden eminim."
Geri kalan yolu sessizce geçirdiler. Evin önüne geldiklerinde Ilgın arabayı park etti. Beraber bahçeden içeri girdiler. Aleyna kapıyı açtı. Etrafa bakındı.
"Bizimkiler salondalar sanırım."
Ilgın ile beraber salona ilerlediler. Aleyna kapıyı açar açmaz büyük içeridekilerin hepsi "Sürpriz" diye bağırdılar. Genç kız oynadığı oyunun hakkını verircesine şaşkınlıkla baktı her birine. Sanki bilmiyormuş gibi...
Ilgın da diğerleriyle beraber alkışlamaya başladı. İçeri de tanımadığı bir kaç kişi vardı. Aleyna mumları üfledikten sonra önce abisine ardından diğerlerine sarıldı. Sıra Ilgın'a geldiğindeyse kaşlarını çatmış bir şekilde genç kıza baktı. "Beni kandırabildiğine inanamıyorum. Nasıl da anlamadım."
Ilgın gülümsedi. Aleyna'ya sarılarak "İyi ki doğdun." dedi. Ardından hediyesini uzattı. "Umarım beğenirsin."
Aleyna küçük paketi alarak diğerlerinin arasına koydu. "Beğeneceğimden eminim."
"Ilgın bizim prensesi kandırmak hiç kolay değildir. Bunu başarabilen ilk kişisin."dedi yanlarına gelen Batı. Aleyna abisinin kolları arasına girdiğin de saçlarına kondurulan öpücükle tebessüm etti. Ilgın gıptayla baktı ikiliye. Ne de çok bağlıydılar birbirlerine. Keşke kendisinin de onu koruyup kollayabileceği bir abisi olsaydı.
"Zor oldu ama sanırım gerçekten başardım."
"Başarabileceğinden hiç şüphem yoktu." Bu sefer Doruk gelmişti yanlarına. Ilgın mahcup bir şekilde başını önüne eğdi. Ne söylese utanıyor, hemen yanakları kızarıyordu. Sanırım bu adama karşı hiçbir zaman normal davranamayacaktı...
Doruk elinde ki küçük kutuyu Aleyna'ya uzattı. "Bu senin için prenses." Aleyna abisinden uzaklaşarak hediyeyi eline aldı ve Doruğa sıkıca sarıldı. Ilgın'ın bu görüntü hiç hoşuna gitmemişti. Yüzü asıldı. Keyfi kaçtı. Aleyna'yı kıskanmayı kendine yediremiyordu. Neden kıskanıyordu? Sevgili olabileceklerinden şüphelendiği için mi? Yoksa o, karşısında ki adama rahatlıkla sarılabilirken kendisi uzak kalmak zorunda olduğu için mi? Aleyna Doruğun yanağına öpücük kondurunca Ilgın gözlerini kapattı. Biraz daha bu manzaraya bakarsa dayanamayıp burayı terk edebilirdi.
Düşündüğü şeylerden utandı. Bu saçmalıkları düşündüğü için, içinde oluşan kıskançlık için kendinden nefret etti. Kaan geldi yine aklına. O nişanlısıydı. Kim bilir bu düşündüklerini bilse kendisine ne tepki verirdi. Bunları hak etmiyordu. Bunu ona yapamazdı...
.......................................................................................
Kaan elinde ki bardağı masaya koyarak arkasına yaslandı. Kravatını gevşetti. Bir süre sessizce yatakta iki büklüm yatan kızı izledi. Ardından masanın üzerinde ki paketi açtı. İçinde ki bisküvi dolu kutuyu çıkarttı.
Yerinden kalkarak bir bardağa çay doldurdu. Bisküvilerden tabağa koydu. Tepsinin üzerine koyarak yatağın yanına gitti.
"Bak sana sevdiğin bisküvilerden aldım. Sen çaya bandırıp yemeyi seversin. Hadi kalk, beraber yiyelim. Sana eşlik edeceğim."
Bekledi. Kendisine bakmasını, konuşmasını, kalkmasını... Ama beklediği hiçbir şey gerçekleşmedi. Kız yatmaya devam etti. Yüzüne dahi bakmamıştı. Sakince tepsiyi tezgaha geri bıraktı. Bisküvilere çöpe etti. Çayı boşalttı.
"Zayıfladın. Böyle devam ederse daha çok hastalanacaksın."
Çalan telefonuna baktı. Arayan babasıydı. Sessize aldıktan sonra cebine koydu. Kızın kahverengi saçlarını okşamaya başladı. Gözlerinden akan yaşı seyretti. Yüzünde gezdirdi bakışlarını.
"Ağlama. Ağlamanı istemiyorum. Sana hiç yakışmıyor."
Sesi sakindi. Kızmıyordu. Bağırmıyordu. Saçlarını okşamaya devam etti. Ardından yataktan kalkıp kırışan ceketini eliyle düzeltti. Gömleğinin kollarını öne doğru çekerek, kol düğmesiyle oynamaya başladı.
"Senin aldığın kol düğmelerini taktım yine. Çok seviyorum. Bana da yakışıyorlar. Senin aldığın diğer her şey gibi..."
Kızın yanağına öpücük kondurup çıktı küçük odadan. Dışarıda ki adamlara baktı. Bu sefer sertçe "Gözünüz üzerinde olsun" dedi. Arabasına binip geldiği yönden geri gitti. Şimdi Ilgın'ı görme zamanıydı.



FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin