22.BÖLÜM-Mutlu musun?

4.7K 404 46
                                    

Arkadaşlar öncelikle yoğunluğumdan dolayı uzun bir süre bölüm atamadığım için hepinizden özür dilerim. Ve anlayışlı davrandığınız içinde ayrıca teşekkür ederim. Hepinize iyi okumalar diliyorum.

Sinem Hanım uyandığında baş ucunda duran kocasını görünce önce neler olduğunu algılamaya çalıştı. Ardından çok geçmeden dün geceyi hatırladı. Yüzleşmek zorunda kaldığı o iğrenç gerçekleri ve yıkılışını... Hiddetle yataktan kalkarak karşısında ki adama öfkeyle baktı. Kenan Bey ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gece yine Mehmet'in tehditleri yüzünden kafası atmış ve bu yüzden eve gelmemişti. Sabah geldiğindeyse Dilem'in anlattıkları ile korkmuş ve hemen karısının yanına gelmişti. Yüzü solgun görünen karısını izlerken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sinem neden böyle olmuştu? Aklına üşüşen şeyleri def etmeye çalışırken karısı ile göz göze geldi. Aynı anda yataktan hızla kalkıp kendisine öfkeyle bakan karısına anlamsız gözlerle baktı.
"Sinem neler olu..."
"Sus!!! Bana sakın neler olduğunu sorma!!! Senin konuşmaya bile hakkın yok! Aşağılık herif!!!"
Kenan Bey'in kaşları çatıldı. Sinem Hanım'a doğru yaklaşarak omuzlarını kavradı ama Sinem Hanım kendini geri çekerek işaret parmağını Kenan Bey'e doğru hızla salladı. Odanın kapısından kendilerini izleyen gözlerden habersizce...
Dilem sessizce duvara yaslanmış içerideki konuşmaları dinliyordu. Sinem Ablası bu kadar çok neye kızmıştı. Kenan Bey ne yapmış olabilirdi ki? Onu bu kadar çok kızdıracak ne yapmış olabilirdi?
"Sakın! Sakın dokunma bana! Lanet olsun! Sana da seni tanıdığım güne de sana aşık olan bana da lanet olsun! Sen nasıl bir insansın ha! Söylesene sen nasıl adi bir adamsı..."
"Sinem bana neler olduğunu söyle! Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Önce bir sakin olda adam akıllı konuşa..."
"O Mehmet denen şerefsizle yaptığınız iğrenç şeyleri unuttun mu yoksa! Söylesene! "
Kenan Bey'in gözleri hayretle kocaman açıldı. Nasıl? Nasıl öğrenmişti karısı? Nereden? Kimden? Bu... Bu olamazdı. Buna hazır değildi ki? Karısıyla yüzleşmeye cesareti yoktu.
"Sinem... Sinem dinle beni...."
"Neyini dinleyeyim! Hangi yalanları sayacaksın bana! Her şeyi biliyorum seni aşağılık herif! Bana... Bize bıraktığın o mektupları okudum! Bütün iğrenç geçmişinle yüzleştim! Daha neyi açıklayacaksın! Bana söyleyebilecek neyin va..."
"Kenan!!!"
Sinem Hanım duyduğu sesle duraksadı. Bu ses... Bu sesi tanıyordu ama çıkaramıyordu. Bu sefer aynı sesi tekrar duydu.
"Kenan çık dışarı!!!"
Bu... Doruk değil miydi? Evet, bu Doruğun sesiydi.
***
Doruk Ilgın'ı kolundan tutarak zorla arabadan çıkardı. Genç kız göz yaşları içerisinde Doruğa durması için yalvarırken Doruk karşısındakilere bakıyordu. Aleyna'ya nefretle bakmaya bir son vererek bahçe kapısından içeri girdi. Batı çaresizlikleri olanları seyrediyor; Aleyna ise gözlerindeki soğuk ifadeyle Ilgın ve Doruğa bakıyordu. İkilinin ardından bahçe kapısından içeri girdi. Bu anı kaçırmak istemiyordu. Nihayet istediği olmuştu. Yıllarca bu günü beklemişti. Ve sonunda dileği gerçekleşiyordu.
"Doruk yalvarırım yapma. Bunların gerçek olmadığını söyle. Şaka yaptığını söyle. Yalvarırım bunu bize yapma."
Doruk Ilgın'ı duymazlıktan gelerek "Kenan!!!" diye bağırdı. Ardından çok geçmeden "Kenan çık dışarı!!!" diye daha yüksek sesle bağırdı.
Ilgın'ın kolunu sıkmaya devam ederken genç kızın çaresizce yalvarışlarını ve çırpınışlarını duymamak için kendisiyle mücadele ediyordu. Sadece birkaç dakika daha ruhsuz adam rolünü oynaması gerekiyordu. Ondan sonra kendisine lanetler okumaya ve nefretini kusmaya başlayabilirdi.
Arkasında kendisini izleyen gözlerin varlığını unutarak kapıya bakmaya devam etti. Odaklanması gerekiyordu. Yoksa başaramazdı. Yapamazdı...
Kapı açıldı ve içeriden önce Kenan Bey, arkasından Dilem ve Sinem Hanım çıktı. Sinem Hanım yıkılmış bir ifadeyle önce Doruğa sonra arkasında iki büklüm duran Ilgın'a baktı ve olduğu yerde tökezleyerek Dilem'e tutundu. Düşündükleri... Gerçekleşmiş miydi? Doruk bunu yapmış olabilir miydi?
"Doruk neler oluyor böyle? Ilgın!!! Kızım bu ne hal???"
Bütün gözler Doruk ve Ilgın'da kilitlendiğinden hiçbiri bahçe kapısından içeri giren Kaan'ı görmemişti. Kaan neler olduğunu anlamak için sessizce karşısındakileri izlemeye başladı.
Doruk Ilgın'ı yanına çekerek öne doğru fırlattı. Ilgın tökezleyerek babasının ayaklarının dibine düşerken Dilem afallamış bir şekilde Doruğa baktı. Bu ne yaptığını sanıyordu? Neler oluyordu böyle?
"Al artık kızını! Onunla işim kalmadı! Tadına baktım ve artık hevesim kaçtı! Şimdi onunla ne yaparsan yap!"
Ilgın'ın dudaklarından bir hıçkırık daha koptu. Dilem hızla Ilgın'ın yanına giderek onu ayağa kaldırmaya çalıştı. Bir yandan da Doruğa öfkeyle bakıyor ve neden böyle şeyler söylediğini anlamaya çalışıyordu.
"Bu ne demek!!! Ne diyorsun lan sen!!!"
Kenan Bey öne atılacakken Kaan'ın sesiyle duraksadı.
"Vay vay vay, doğruluk timsali diyerek kızınıza yakıştırdığınız adamada bakın. Demek onunda tek amacı Ilgın'ın tadına bakabilmekmiş ha?"
Doruk öfkeyle Kaan'a baksa da Kaan yüzündeki alaycı gülüşle Ilgın'a doğru yaklaştı ve yerdeki kızı kolundan sertçe tutarak ayağa kaldırdı.
"Ilgın sana da aşk olsun bebeğim. Madem eninde sonunda verecektin benden ne diye esirgedin? Ee artık Doruk tadına baktığına göre benim bakmamda da bir sorun yoktu..."
Kenan Bey'in yakasına yapışıp yumruk atmasıyla neye uğradığını şaşıran Kaan geriye doğru tökezleyerek yere düştü. Kenan Bey üzerine çullanarak onu yumruklamaya devam ediyordu. Sinem Hanım hareket dahi etmeksizin gözünden yaşlar süzülerek kızına bakıyordu. Ilgın ise artık ne ağlıyor nede tepki veriyordu. Sadece boş gözlerle Doruğa bakmaya devam ediyordu.
Doruk içindeki öfkeyi yenemeyeceğini fark edince arkasını döndü ve derin bir nefes çekti içine. Kaan'ı kesinlikle öldürecekti. Hiç acımadan o piçi parçalara ayıracaktı. Ilgın'a söyledikleri için onu doğduğuna pişman edecekti. Kendisine bakan Aleyna ile göz göze gelince hiç duymadığı nefreti o anda Aleyna için duyduğunu hissetti. Ve hızla bahçe kapısından çıkarak arabasına atladı ve gaza bastı. Belki de kendisini bir uçurumdan aşağı atması ve acı içinde ölmesi gerekiyordu. Ilgın'a yaşattığı onca şeyden sonra hiçbir şey yokmuş gibi rahatça yaşayamazdı. Bunu yapamazdı. Yapmayacaktı da... Kendisine çektirebileceği en büyük acıları çektirecekti.
Ilgın Doruğun arkasından ruhsuzca bakmaya devam ederken Dilem'in göz yaşları içerisinde kendisini içeri sokmaya çalıştığının farkında dahi değildi. Ve hala Kaan'a yumruk atan babasının da...
Aleyna son kez Ilgın'a baktıktan sonra kapıdan çıkarak arabaya bindi. Batı'da arabaya binince kardeşine doğru dönerek öfkeyle "Mutlu musun?" diye sordu. Aleyna yine aynı ruhsuz sesiyle "Evet, mutluyum." dedi ve kemerini taktı.
Batı başını hayretle sallayarak arabayı çalıştırdı. Kardeşini artık tanıyamıyordu. Bunca şeyden sonra tek bir duygu görememişti gözlerinde. Sahiden yanında oturan bu ruhsuz kız kardeşi miydi? Eski Aleyna'ya ne olmuştu?
***
Dilem Ilgın'ı odaya çıkartıp yatağa yatırdı ve sakinleşmesi için saçlarını okşamaya başladı. Neler olduğunu merak etse de şuanda sormak için iyi bir zaman olmadığını biliyordu. Ilgın ise sessizce nefes almaya devam ediyor bir yandan da kafasındaki kuruntulardan kurtulmaya çalışıyordu. Doruğun birkaç saattir yaptığı şeyleri ve son söylediklerini düşünmemek için gayret sarf ediyordu. Doruk... Sevdiği adam... O böyle bir kötülüğü yapmazdı.Kesinlikle başka bir şey vardı. Belki başka bir şeye öfkelenmişti. Belki de kendisi bir hata yapmıştı. Onunla konuşması gerekiyordu. Onunla konuşup neler olduğunu öğrenmesi lazımdı. Evet, söylediği şeyler hafife alınır şeyler değildi ama Doruğun tüm bu yaşattığı şeyler için iyi bir açıklaması olduğuna emindi. Kolayca ondan vazgeçemezdi. O kendisinin ilk aşkı, nefes alış nedeni, kalbinin sahibiydi. Onu kolayca yargılayıp, ondan vazgeçecek değildi.
Yataktan doğrulup kendisine endişeyle bakan arkadaşına çevirdi gözlerini. "Benim Doruk ile konuşmam gerek." dediğinde Dilem arkadaşını kolundan tutarak kalkmasını engelledi.
"Ilgın önce biraz sakinleşsen. Ondan sonra ne yapmamız gerektiğini konuşuruz."
Ilgın kafasını hızla iki yana salladı ve yataktan kalktı. "Olmaz Dilem. Öğrenmem lazım anlamıyor musun? Doruk bana böyle bir kötülüğü yapmış olamaz. Altında başka bir şey olduğuna eminim. Biz iki gün sonra evlenecektik! Nasıl bir anda böyle bir adama dönüşmüş olabilir ki! Ben gözlerinde gördüm, seviyor beni!... Seviyor..."
Son sözleri fısıltıyla döküldü dudaklarından. Seviyordu. Sevdiğine emindi. Aşıktı... Aşıktı değil mi? Yanılmış olamazdı. Onca ay bir yalana inanmış olamazdı... Gözlerinden yaşlar tekrar akarken Dilem yanına gelerek sıkıca sarıldı.
"Canım lütfen şimdi gitme. Önce neler olduğunu bir anlayalım. Ondan sonra sana söz veriyorum ben götüreceğim seni."
Dilem Ilgın'ın şuanda gitmesini istemiyordu. Az önce gördükleri ve sadece birkaç saniye önce duyduklarını önce kafasında bütünleştirmesi gerekiyordu. Sinem Hanım'ın Kenan Bey'e söyledikleriyle Doruğun yaptıkları arasında bir bütünlük var mıydı? Doruk neden böyle aptalca bir şey yapmıştı? Gidip önce Sinem Hanım ile sonra Doruk efendiyle konuşması gerekiyordu. Ilgın'ın daha fazla üzülmesine müsaade edemezdi. Etmeyecekti de!
"Dilem ben şimdi gidip Doruk ile konuşacağım!"
"Ilgın gidemezsin!"
Odadan içeri giren Sinem Hanım'a döndü bakışları. Sinem Hanım bitik bir vaziyette kızının yanına gelerek omuzlarından kavradı ve cılız bir sesle "Ilgın, bebeğim lütfen otur şöyle. Gitmeni istemiyorum."
Ilgın anlamsız gözlerle baktı annesine. Neden kendisine engel oluyordu?
"Anne anlamıyorsunuz! Doruk kötü biri değil. Bana bunu yaşatacak bir adam değil. Bana aşık o! Aşık biliyorum ya! Gidip konuşmam, gerçekleri öğrenmem lazım! Biz iki gün sonra evleneceğiz!"
Sinem Hanım kızını elinden tutarak yatağa oturttu. Ardından şefkatle elini okşadı ve kelimeleri toparlamaya çalışırken derin bir nefes çekti içine.
"Kızım biliyorum şuanda çok üzgünsün ve bir açıklama istiyorsun. İnan ben senden daha fazla üzgünüm ve seni böyle gördükçe kahroluyorum ama gitmene izin veremem. Bilmediğin... Sana anlatmam gereken şeyler var. Ama bunun içinde zamana ihtiyacım var. Lütfen bugün evde kal ve sadece dinlen. Yarın konuşacağız ve sana anlatmam gereken her şeyi anlatacağım."
Ilgın'ın kaşları çatıldı. Gözlerini kısarak baktı annesine. Ne anlatacaktı? Kendisinin bilmediği ne vardı ki?
"Anne neler oluyor? Bana anlatacağın şey ne? Hem Doruk'a gitmemi neden engelliyorsun? Lütfen şimdi anlat her şeyi."
Dilem'de Ilgın gibi merakla bakıyordu Sinem Hanım'a. Uzun zaman önce sezdiği tuhaf davranışlarının nedenini mi açıklayacaktı? Yada bütün bunlar olmadan önce Kenan Bey'e öfke kusma sebebini mi?
"Çok yorgunum Ilgın. Aynı şekilde sende öyle... İkimize de izin ver kendimize gelelim. Sonra oturup konuşalım. Bugün sahiden de gücüm yok bebeğim. Lütfen anlamaya çalış beni ve dinlen."
Sinem Hanım Ilgın'ın alnına öpücük kondurup kalktı yataktan ve Dilem'e dolan gözerle baktı. Ardından fısıltıyla "Yanında kal kızım. Ona destek ol." diyerek odadan dışarı çıktı. Dilem sadece kafasını salladı. Sinem Hanım çıktıktan sonra Ilgın'ın yanına oturdu.
"Annem neden böyle davranıyor hiç anlamıyorum Dilem! Doruk ile görüşmemi engellemesi çok saçma! Beni anlaması gerek."
"Ilgın bence Sinem Abla'yı dinlemelisin ve burada kalmalısın. Belli ki sana anlatacağı şeyler önemli. Önce Sinem Abla'yı dinle, ondan sonra hala gitmek istersen gidersin."
Ilgın sıkıntıyla nefesini saldıktan sonra yatağın tam karşısında asılı duran gelinliğine baktı. Ve dün gece olanlar bir bir tekrar gözlerinin önüne serildi. Harika bir gecenin ardından şuanda yaşadıklarına inanamıyordu. Oysa dün kendisini dünyanın en mutlu insanı olarak hissediyordu. Şimdi ise yıkılmış bir vaziyette odasındaydı. Doruktan uzakta, onun sıcaklığından ayrı , neler olduğunu bilmeden...
Dilem Ilgın'ın uyuduğundan emin olunca telefonunu alarak odadan dışarı çıktı. Merdivenleri hiddetle inerek salona girdi ve kapıyı arkasından kapadı. Biran önce neler olduğunu anlaması gerekiyordu. Doruk böyle aşağılık bir şeyi Ilgın'a nasıl yapabilirdi? Telefon sonuna kadar çalmasına rağmen açan olmamıştı. Acaba bu olanlardan Melih'in haberi var mıydı? Dilem tüm içtenliğiyle Melih'in bu konunun dışında yer almasını istiyordu. Eğer bu olayda en ufak bir payı varsa, eğer ki kardeşi bellediği insanın üzülmesine neden olanlardan biriyse onu asla affetmezdi. Yüreğine çöken ağırlıktan rahatsızlık duydu. Aklı karmakarışıktı.
***
Evde kırılmadık eşya kalmamış, her şey yerle bir olmuştu. Kuzey ve Melih bir kenarda Doruğun sakinleşmesini beklerken aslında kendinden genç adamın uzun bir müddet sakinleşemeyeceğini biliyorlardı. Batı Kuzey'i arayıp her şeyi anlattığında Kuzey ilk başta inanamamış ama sonra Aleyna'nın son dönemlerde ne kadar değiştiğini düşününce yapacaklarının sınırı olmadığını anlamıştı.
Ilgın ve Doruk için artık her şeyin bittiğini düşünüyordu ve bu düşünce onu bir hayli üzmüştü. Ilgın kim bilir ne haldeydi? Bu olanları kaldırabilecek miydi? Ya Doruk? Hıncını eşyalardan çıkarmaya daha ne kadar devam edecekti? Bir daha eskisi gibi olabilecek miydi?
Kuzey kendi içinde bunları düşünürken Melih ise bir yandan Ilgın ve abisini bir yandan ise ne diyeceğini bilemediği Dilem'i düşünüyordu. Dilem'e nasıl bir açıklama yapacaktı? Daha doğrusu Dilem bir açıklama yapmasına izin verecek miydi? Delicesine korkuyordu onu kaybetmekten. Ama çok iyi biliyordu ki Ilgın'a olanlardan sonra Dilem onu hayatından hiç düşünmeden çıkarırdı. Oysa dün her şey ne kadarda güzeldi. Ona evlenme teklifi etmiş ve dünyanın en mutlu adamı olmasını sağlayacak cevabı almıştı. Hayallerinde hiç böyle bir an yoktu. O evleneceği zamanı, zümrüt gözlüsünü nasıl daha fazla mutlu edeceğini düşünürken bugün yaşadıklarına inanamıyordu. Kendinden geçen abisi ve iyi olmadığından emin olduğu yengesi vardı. Sahi Ilgın şuanda nasıldı? Bunları hak etmiş miydi? Tabi ki de etmemişti. O zaman asıl suçlu kimdi? Bunları yaşamalarına neden olan adamlar mı yoksa bile bile günahsız insanların hayatlarını alt üst eden kendileri mi?
Doruğun duraksamasıyla ikisinin de bakışları onu buldu. Nefes nefese kalan salonu inleten haykırışın ardından yalpalayarak odadan çıktı. Onu takip eden adamlara aldırmadan evden çıkıp arabasına atladı ve nereye gideceği bilmeden hızla sürmeye başladı. Sahi nereye gidecekti? Darmaduman bir haldeydi ve artık onu rahatlatacak, bütün sıkıntılarını yok edecek, kokusunu içine çekip bakışlarında kaybolacağı kadını, sevdiği, evimsin dediği insan yoktu. Gidecek bir yeri de kalmamışken nereye gidebilirdi ki?

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin