3.BÖLÜM- Gözleri engin denizleri coşturan bir fırtına!

5.6K 404 54
                                    

Karşımdaydın işte.
Öylece durmus bana bakıyordun.
O an farkettim gözlerin de sakladığın denizi.
Gülümsedin bana.
Ve ben o an gördüm dudaklarında beliren cenneti.

"Kızım yanıma gel. Seni sevgili ortaklarımla tanıştırayım."
Ilgın öylece kalmıştı restoranın girişinde. Karşısında gördüğü bu insanlar demek babasının bahsettiği ortaklarıydı. Böyle bir tesadüf olabilir miydi? En az kendisi kadar şaşkın görünen dört kişide dolaştırdı teker teker bakışlarını. Hala inanamıyordu.
"Ilgın?" dedi Aleyna yüzüne yerleştirdiği şaşkın ifadesiyle. Ilgın ise babasının yanına giderek önünde duran dörtlüye gülümsedi.
"Merhaba." dediğin de orada bulunanlar olanlara bir anlam veremiyorlardı. Kaan yerinden huzursuzca kalkarak Ilgın'ın yanına gitti. Elini genç kızın beline koyduğun da şüpheyle karşısındakilere bakıyordu.
"Sevgilim, ortaklarımızı nereden tanıdığını öğrenmem de bir sakınca yoktur umarım."
Ilgın her ne kadar nişanlısının ses tonundan ve imalı bakışlarından hoşlanmasa da ses etmedi. Kendisine kene gibi yapışan adamdan uzaklaşarak yüzüne baktı. Tam her şeyi anlatacaktı ki Kuzey ondan önce davranarak Kaan'a cevap verdi.
"Tesadüfen tanıştık diyelim. Ilgın'ın Kenan Bey'in kızı olduğunu öğrenmek bizi de şaşkına uğrattı. Ama ne demişler Dünya küçük."
"Tatlım bana daha sonra neler olduğunu anlatırsan memnun olurum."
Ilgın annesine bakarak tamam dermişçesine başını salladı. Ardından yeniden karşılaştığı insanlara döndürdü bakışlarını. Kuzey ve Aleyna ile orada resmi olarak tanışmıştı ama yanlarında ki iki adamı görmesine rağmen konuşma fırsatı bulamamıştı.
"Biz o gün tanışamadık. Ben Melih."
Uzatılan eli sıkarak tebessüm etti. "Ilgın bende. Memnun oldum." dedikten sonra bu sefer elini uzatan diğer adama karşılık verdi.
"Bende Batı. Aleyna'nın abisiyim" dediğin de Ilgın daha dikkatli baktı adama. Esmer teni ve yeşil gözleriyle dikkat çekiyordu. Kıvırcık koyu kahverengi saçları ayrı bir hava katıyordu ona. Uzun boylu ve oldukça yapılı bir adamdı. Giydiği kazak bile saklayamıyordu karın ve kol kaslarını. Spor yapıyor olabilirdi. Bunlara doğuştan sahip olacak değildi ya.
Aleyna ile benzemiyorlardı birbirlerine. Aleyna açık tenli bir kızdı. Benzeyen tek yanları yeşil gözleriydi sanırım. Aleyna uzun siyah saçları ve tek yanağında bulunan belirgin gamzesiyle oldukça güzel bir kızdı.
"Artık oturalım isterseniz. Madem önceden zaten tanışıyormuşsunuz tekrar kızımı tanıştırmaya gerek kalmadı."
Babasının sesiyle kendine gelerek Kaan tarafından oturması için çekilen sandalyeye oturdu. Kaan'da hemen dibine oturmuş sandalyesini kendininkine iyice yanaştırmıştı. Hadi ama bütün yemek boyunca böyle içine mi girecekti?
"Kaan baban neden yemeğe katılmayacak mı?"
"Yok Kenan Amca, halletmesi gereken bir kaç işi olduğundan yemeğe katılamadı. Bunun için hepinizden özür diliyor. Bir dahakine telafi edeceğini söyledi."
"Yemeğe gelemediğine göre önemli bir konu olmalı."
Kaan umursamaz bir şekilde baktı Batı'ya. Ardından aynı umursamazlıkla omuz silkti. Batı bu hareketle dişlerini sıksa da hiç bir şey demedi. Yemekler sipariş edildikten sonra Kenan Bey bu sefer önünde ki ekmeği getirilen mezelere batırarak yiyen Melih'e çevirdi bakışlarını.
"Doruk Mardin'den dönmeyi düşünmüyor herhalde Melih?"
Melih hızla kaldırdı başını. Ağzında ki koca ekmek dilimini çiğnemeden yuttuktan sonra sertçe karşılık verdi karşısında ki adama.
"Bildiğiniz gibi annem henüz toparlanamadı Kenan Bey. Abimin annem iyileşmeden geleceğini hiç zannetmiyorum."
Ilgın bu adamın kim olduğunu merak etse de kimseye soramadı. Kimdi bu Doruk? Annesi mi rahatsızdı? Şuanlık onun hakkında tek bildiği Melih'in abisi oluşuydu. Şaşırdığı şeyse neden bu kadar çok merak ettiğiydi. Sahi ona neydi ki? Kimse kimdi. Hayatında yer almayan bir yabancıyı bu denli düşünmesi saçmalıktı.
"Tabi zor olmalı. Sonuçta yaşananlar kolay değildir sizin için."
Kaan'ın rahatlıkla söylediği şeyler masadaki iki kişi hariç diğer herkesi rahatsız etmişti. Kuzey, Melih ve Batı öfkeyle Kaan'a bakarken, Aleyna'nın istemsizce gözleri doldu. O anlar canını yakarcasına gözlerinin önüne geldiğin de nefes alamadığını hissediyordu. Derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışsa da başarılı olamadı. Durumu fark eden abisi çantasından ilacını alıp izin istedikten sonra Aleyna ile masadan ayrıldı.
Aleyna spreyi sıkıp rahatlamaya çalıştı getirildiği tuvaletin önünde. Abisi kendisini sıkıca tutuyordu. Son kez derin bir nefesi içine çektikten sonra biraz daha iyi olduğunu hissetti. Tebessüm etmeye çalışarak korku dolu gözlerle kendisine bakan abisini rahatlatmaya çalıştı.
"İyim ben. Korkma." Batı kardeşini daha sıkı sararak, siyah saçları arasına bir öpücük kondurdu. Kalbi hala korkuyla atıyordu. Aleyna'ya bir şey olursa... Böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyordu.
"İstersen seni eve götüreyim. "
"Hayır. Geri dönelim. Daha fazla dikkat çekmek istemiyorum."
Beraber masaya geri döndüklerinde Ilgın dikkatle ikiliye bakıyordu. Aleyna'nın kötüleştiğini fark etmişti ama daha bir şey diyemeden Batı masadan kaldırıp götürünce müdahale edememişti. Neyi vardı acaba? Neden birden bire fenalaşmıştı? Kaan'ın dedikleri yüzünden miydi? İyi de onu bu kadar çok etkileyen ne yaşanmış olabilirdi ki geçmişte? Bu masada ki tek saf kendisi olabilir miydi? Hiçbir şeyden haberi yoktu ve nedense içine huzursuzluk dolmuştu. Annesi olanlardan haberdar olabilir miydi? Ona sorsa anlatır mıydı?
"Demek bir daha dönmeyeceksin Ilgın İngiltere'ye?"
Kuzey'e çevirdi bakışlarını. Onaylarcasına başını sallayınca Kuzey de tebessüm etti genç kıza. Ilgın bu adama ısındığını hissediyordu. Sanki insanı gözlerinde hiç gitmeyen hüznüyle kendine çekiyordu. İyi bir abi olabileceğini düşündü. Böyle sıcak içten bir abisi olsaydı keşke.
Günün geri kalanında Ilgın ve Aleyna sürekli sohbet etmiş, birbirlerine kısaca kendilerinden bahsetmişlerdi. Ilgın ısınmıştı Aleyna'ya. İçinden bir ses iyi arkadaş olabileceklerini söylüyordu. Aleyna'nın ise düşündüğü şeyler bambaşkaydı. Onun tek bir hedefi vardı. İNTİKAM.
6 AY SONRA
"Kızım rica ediyorum sana aldığım o mavi elbiseni giyer misin?"
Ilgın bıkkınlıkla baktı annesine. Neden bu kadar ısrar ediyordu ki? Biliyordu elbise giymeyi sevmediğini. Bu ısrar niyeydi? Kendisini kıramayacağını bildiğinden yapıyordu bunu. Annesi de çok iyi biliyordu ki ne istese yapmaya razıydı kızı. Ilgın annesini ikna edemeyeceğini anlayınca mutfaktan çıkarak odasına gitti. Yatağının üzerinde ki elbiseye bıkkın gözlerle baktı. Bu elbiseleri kim icat ettiyse şimdi ona beddua edecekti. Rahatça giyinmek varken şu kendisinden üç beden küçük olan elbisenin içinde hayat sürmeye çalışmak bir hayli zordu.
Altı üstü yemek yiyeceklerdi işte. Bir kot pantolonla yemek yiyemez miydi? Zaten gelenlerin hepsi tanıdıktı. Biri hariç. Aleyna yüzünden ismini sürekli duymak zorunda kaldığı adam hariç. Bir onu tanımıyordu. Doruk... Çok merak ediyordu adı dillerden düşmeyen bu adamı. Aleyna ve diğerleri için önemli biri olmalıydı. Elbiseden bakışlarını ayırarak banyoya girdi. Önce bir duş alsa hiç fena olmazdı.
Duşa kabine girerek suyu açtı. Sıcak su tenine değer değmez rahatladığını hissetti. Uzun bir süre suyun altında öylece kaldı. Ardından saçlarına nilüfer kokulu şampuanını sürüp tekrar yıkandıktan sonra suyu kapatarak çıktı. Havlusuna sarılıp odaya geri girdi. Dolabından iç çamaşırlarını çıkartıp yatağın üzerine koydu.
Bir süre oyalandıktan sonra giyinmeye başladı. Elbiseyi giyip aynaya baktığında yüzünde yine bir memnuniyetsizlik belirmişti. Dizlerinin hemen altında biten buz mavisi elbiseyle gerçekten kendine itici görünüyordu. Elbisenin siyah ince bir kemeri vardı. Bel kısmı bir hayli açık olan bu bez parçasının için de saatlerce durmak zorunda kalacağını bilmek iyice canının sıkılmasına yol açıyordu.' Ah Anne!' diye seslice yakındı. Bunun bir işe yaramayacağını bildiğinden elbiseyle bakışmalarını keserek saçlarını kurutmaya başladı. Maşayla hafif bir dalgalık kattı sarı saçlarına. Ardından tel tokalarla iki yanından topladı. Hanım hanımcık bir kız olmuştu işte. Zaten istese de seksi olamazdı ki. Beceremezdi öyle şeyleri. Bir keresinde Dilem'in zoruyla kendinden tamamen farklı birine dönüşmüştü dönüşmesine de sadece on dakika katlanabilmişti o haline. Minik bir etek ve olmayan göğüslerini bile ortaya çıkartan gömlekle ne kadar rahat ne kadar rahat edilebilirdi ki zaten?
Ayaklarına krem babetlerini geçirdikten sonra tekrar baktı aynadan kendine. Bu elbisenin altına sanırım topuklu giymesi gerekiyordu ama ayakları kendisi için değerliydi. O ayaklar sayesinde bale yapabiliyordu. Onları devasa topukların için de ziyan edecek değildi. Kapısı açılınca arkasını dönüp gelene baktı. Annesi kızgın gözlerle kendisine bakıyordu.
"Kızım misafirler geldi sen hala oyalanıyorsun. Hem ne o babetler? Ben sana topuklu ayakkabı da almıştım. Lütfen onları giyer misin?"
"Ama anne..."
"Ilgıncım itiraz istemiyorum. Hadi ayakkabıları giy ve aşağı in. Yemeğe başlamak için seni bekliyoruz."
Sinem Hanım odadan çıkar çıkmaz Ilgın oflayarak kendini yatağa attı. Vallahi çocuklar gibi ağlayacaktı. Zaten elbise yeterince sıkıcıydı bir de topuklu ayakkabı mı giyecekti? "Kusura bakma annecim ama kendime daha fazla eziyet edemem." diyerek kalktı ve ayakkabılarını değiştirmeden odadan çıktı.
Salonun kapısısın önüne geldiğin de içeri girecekken duyduğu o sesle yerinde kalakaldı. Kulaklarına yabancı bir ses bir anda düzenli atan kalbinin hızlanmasına yol açmıştı. Neydi bu olan? Neden bu kadar heyecanlanmıştı? Elini duvara yaslayarak sesi dinledi. Öyle bir şeydi ki en sevdiği şarkının nakaratını dinliyormuş gibi hissediyordu. Sanki sonsuza dek sürecek bir melodi gibiydi. O konuşsa kendisi sürekli dinleyebileceği hissetti. Sonsuza dek susabilirdi konuşan o olduğu sürece. Ne de etkili bir sesti. Aman yarabbi! Çıldırıyor olmalıydı. Sadece bir sesten... Bu denli etkilenmek akıl karı değildi. Kati bir şekilde emindi çıldırdığından.
Elleri titriyor, ayakları yere zor basıyordu. Kalbi, yüreği, aklı bir karış havadaydı! Neler oluyordu? Kimdi benliğini ele geçiren bu sesin sahibi? Toparlanmaya çalışarak içeri girdi. Gözleri onu aradı. Ardından kendisine bambaşka bakan gözlere değdi gözleri. Oradaydı işte. Sadece bir kaç adım ötesinde durmuş kendisine bakıyordu. Gözleri engin denizleri coşturan bir fırtına gibiydi. Bakışlarında boğulabileceğine kanaat getirdi Ilgın. Nasıl öyle bakabiliyordu. Fevriydi gözleri, asiydi bakışları. Maviliği esir alıyordu. İdama götürür cinstendi...
O kadar bütünleşmişti ki o gözlerde uzaklaşamıyordu. Yaptığı utanç verici olsa da kaçıramıyordu işte gözlerini. O neden bu denli dikkatli bakıyordu? O kaçırsaydı ya bakışlarını. Neden baş kaldırıyordu?
"Ilgın harika görünüyorsun."
Yanına gelen Aleyna'ya çevirdi bakışlarını zoraki. Gülümsemeye çalıştı. Allak bullak olduğunu anlasın istemiyordu. Teşekkür ederek arkadaşına sarıldı. Ardından ona bakmamak için bedenini tamamen Aleyna'ya doğru çevirdi. Kimdi o adam? Yoksa... Adı dillerden düşmeyen..."
"Gel seni Doruk ile tanıştırayım."
Adını söyleyemeden kulaklarına dolan ismin sahibine doğru çekiştiriliyordu. Ama bir cesaret daha gösterip bakamıyordu işte ona. Nasıl bakacaktı ki? Kalbi çılgınlar gibi atarken, bedeni ateş saçarken nasıl tekrar değecekti o gözlere?
"Doruk Kenan Bey'in kızı Ilgın. Hani sana bahsetmiştim. "
Ilgın başını korkarak kaldırdı ve yanı başında ki adama baktı. Ciğerlerine nüfus eden bu büyüleyici koku ondan geliyor olsa gerekti. Bu kadar yakın olmak Ilgın'ın daha çok titremesine yol açıyordu. Şuanda yere yığılabilirdi. Ayakları artık kendisini taşımıyordu. Nasıl bir şeydi bu Allah'ım? İlk defa bir erkek kendisi bu denli heyecanlandırıyordu. Hayatında ilk kez tanımadığı bir yabancıya doğru çekiliyordu.
"Merhaba. Bende Doruk." dedi genç adam elini uzatarak. Ilgın gözlerini kocaman açarak uzatılan ele baktı. Ne yani şimdi bir de o eli mi sıkacaktı? Bunu yüreği kaldırabilir miydi? Yumruk yaptığı elini açarak uzatılan ele kenetledi elini. Titrek bir nefes daha çekti içine ve yine aynı titreklikte olan sesiyle "Memnun oldum" dedi.
Ardından tekrar baktı o fırtınayı andıran mavi gözlere. Elleri ayrılmamıştı tıpkı gözleri gibi. O anda etrafında kim varsa yok olmuştu. Sanki tüm insanlar dünyayı terk etmişti ve sadece ikisi kalmıştı. Ilgın razıydı buna. Kainatta sadece onunla kalabilirdi. Onunla sonsuzluğa da gidebilirdi. İçten içe güldü bu haline. Neler saçmalıyordu böyle? Daha adamı tanımıyordu bile ki kendisi başka bir adamla nişanlıydı. Yakında evlenecekti. Bu yaptığı hiçte doğru değildi. Ama bu düşünceler bile kendisini ona bakmaktan alıkoyamıyordu.
"Aleyna sizi çok sevmiş olmalı. Adınızı dilinden düşürmüyor."
Gülümsemeye çalışsa da beceremedi. Dudakları garip bir hal alınca pes ederek eski haline döndü. Demek Aleyna kendisinden daha önce bahsetmişti. Acaba ne söylemişti kendisi hakkında?
"Tabi ki de sevdim. Ilgın'ı tanısan eminim sende çok seversin."
Ilgın yüzünün daha çok yandığını hissediyordu. Bu kadar çok utanması hiçte normal değildi. Tamam, utangaç biri olabilirdi ama hiçbir zaman böyle aşırı tepkiler de vermemişti. Zaten bugün hangi tepkisi normaldi ki?
"Ona şüphem yok." dedi Doruk gözlerini genç kızdan ayırmadan. Yanaklarında biriken o pembeliği fark etmişti. Utandığının farkındaydı. Yüzünde dolaştı tekrar fevri bakışları. Güzeldi. Bir erkeğin aklını başından alabilecek derecede... Masumdu da. Birini kararından caydırabilecek bir masumluk vardı üzerinde. Ama bu kendisi için geçerli değildi. Ne olursa olsun dönmeyecekti yolundan. Masum olması umurunda dahi değildi. Herkes masumdu. Ama bu kaçınılmaz ölümün gelmesine engel olamamıştı.
"Sevgilim. Bende seni göremeyince inmediğini sanmıştım."
Beline dolanan elle irkildi genç kız. Kaan'dan hiç olmadığı kadar rahatsız olduğunu hissetti. O anda ona yakın olmak zulüm gibiydi. Gözleri anında Doruğu buldu. Bakışlarında ki sertlik ne içindi? Oda mı rahatsız olmuştu Kaan'dan. İyi de neden? Kaan'dan uzaklaşmaya çalışsa da başarılı olamadı. Öyle bir kavramıştı ki belini hareket etmesi imkansızdı.
"Bende şimdi senin yanına gelecektim." dedi. Söylediği yalan olsa da şuanda yapacak pek bir şeyi yoktu. Kaan kıskanç biriydi. Onu sinirlendirmek istemiyordu.
"Doruk Bey. Demek nişanlımla tanıştınız."
Sesinde ki ifadeden anlaşılıyordu ne demek istediği. 'O benim.' diyordu Doruğa baş kaldıran bakışlar eşliğinde. Doruk ise daha bu adamı görür görmez içinde ki ateş yükselmiş elleri yumruk halini almıştı. Şimdi tam da burada öldürmek istiyordu bu şerefsizi. Aleyna koluna girdiğin de sakin ol demek istediğini anlamıştı. Sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi.
"Evet tanıştık. Böyle mükemmel bir kadına sahip olduğunuz için çok şanslısınız Kaan Bey."
Artık gerçekten ayaklarının bağı çözülmüş gibiydi. Yere düşeceğini hissettiğinden sıkıca Kaan'ın kolunu tuttu. Hiç istemese de... Kendisi için mi söylemişti bu sözleri? Mükemmel kadın? 'Ben miyim?' diye sordu içinden. Sahiden öyle mi düşünüyordu?
"Evet Ilgın gerçekten eşsiz bir kadın ve eşsiz olan ne varsa benim olur, Her daim."
Kendisinden bir mal gibi bahseden adama kızgınlıkla baktı. Neyi ispatlamaya çalışıyordu? Kimeydi bu güç gösterisi? Doruk olduğundan mı böyle aptalca hareketler sergiliyordu? Kaan'ın belinde ki elini tutarak bırakmasını sağladı. Bir kaç adım uzaklaştı ve Aleyna ile Doruğa baktı gülümsemeye çalışarak.
"Müsaadenizle diğer misafirlerle de ilgilenmem gerekiyor." Tek istediği Kaan'dan uzaklaşabilmekti. Yoksa sinirlenecek ve yaygara koparacaktı.
"Dur bende geleyim tatlım. Sinem Ablaya sormak istediğim birkaç şey vardı."
Aleyna Doruğa baktı son kez. Ardından kulağına doğru eğilerek 'Sakin ol' diye fısıldadı. Ilgın ise bu anı yanlış anlamış ve içinde istemese de büyük bir kıskançlık oluşmuştu. Aleyna ile bu kadar yakın olması normal miydi? Sevgili olabilirler miydi? Aleyna bir keresin de sürekli beraber kaldıklarından ve küçüklüklerinden beri ayrılmadıklarından bahsetmişti. Bu kadar yıl yan yana olduklarına göre kesin aralarında bir şey vardı. Peki neden bu düşünce Ilgın'ın canını fena halde sıkıyordu?
Kaan kendinden uzaklaşan Ilgın'dan bakışlarını çekerek tekrar Doruğa çevirdi. Bu adamdan hiç haz etmiyordu. Genç yaşında bu kadar başarı ve bu kadar mal mülke sahip olması içinde ki kıskançlığın büyümesine sebep oluyordu. Yıllar önce yaşananlardan sonra piyasadan silinmelerini beklerken onlar aksine daha çok büyümüşler ve adlarından sık sık söz ettirmişlerdi. Gerçekten can sıkıcıydı. Keşke o zamanlar bu adamlardan da kurtulmuş olsalardı.
"Cevap vermediniz. Yoksa verecek bir cevap mı bulamadınız Doruk Bey."
Doruğun dudakları alayla kıvrıldı. Bu adam kendisi için basit bir çöptü. Ve bu çöpü ortadan kaldırmak çok zevkli olacaktı. Yakında... Çok yakında etrafında gereksiz ne kadar çöp varsa temizleyecekti.
"Kendinize çok güveniyorsunuz Kaan Bey. Ama unutmayın ki şans her zaman sizi bulmaz. İzninizle, Kenan Beyle alacağımız ihale hakkında konuşmam gerekiyor."
Kaan gözlerini kısarak baktı karşısında emin bir şekilde duran adama. Bu güveni nereden aldığını merak etmişti. Babasıyla konuşması gerekiyordu. Artık bu adamları çevresinde istemiyordu. Diğerleri gibi bunlardan da kurtulsalar hiç fena olmazdı. Hele ki Ilgın bu adama bambaşka bakmışken sessiz kalamazdı. Yıllardır kendisine bir kere bile öyle bakmayan kadın, yeni tanıdığı bir adamdan bakışlarını ayıramamıştı. Ilgın'a dikkat etmeliydi. Ne olursa olsun o kendisinindi. Başkasına hele ki bu adama kaptırmaya hiç niyeti yoktu.
Doruk gidecekken tekrar arkasını dönerek Kaan'a baktı.
"Bu arada size benim hakkım da bilmediğiniz önemli bir şeyi söylemek isterim Kaan Bey."
Kaan umursamazsa "Söyleyin" dediğin de Doruk yine aynı alaycı gülümsemesiyle bir iki adım atarak adamın önünde durdu. Hafifçe ona doğru eğildi.
"Ben bir şeyi istiyorsam eğer alırım. Kimin olursa olsun."
Ardından biraz ötesinde annesiyle konuşan kızı buldu gözleri. Ve tekrar öfkeden kuduran adama baktı. Ondan uzaklaştığında arkasında kuduz olmuş gibi yerinde kıpırdanan bir adam bıraktığını biliyordu. Söylediği gerçekti. İstediği alırdı. Kimin olursa olsun. Ve alacaktı da...

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin