11.BÖLÜM-Onun Olmak. Sadece Ona Ait Olmak.

4K 348 33
                                    

Sevgili arkadaşlar canım kardeşim @nevramutlu 'nun harika kitabı Yüreğimde Saklı Sevdan ikinci baskısı ve yeni ciltli kapağıyla raflardaki yerini aldı. Bu kapakla da bir başka güzel olan kitabı kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ederim 😊

Bir rüzgar gibi geçip gittin hayatımdan, arkanda bıraktığın enkazı yok sayarak...

"Baba bir şeyler yap, yoksa ben yapacağım! Gidip Kenan ile mi konuşursun yoksa Ilgın'ı mı ikna edersin bilmiyorum! Tek bildiğim Ilgın'ı bir başkasının kapmasına izin vermeyeceğim! O benim olacak, anladın mı beni? Sadece benim!"
Kaan viski bardağında ki son yudumu da kafasına dikerek boşalan bardağı sertçe sehpanın üzerine bıraktı. Sinirden elleri titriyor, yerinde duramıyordu. Ilgın hangi cesaretle kendisinden ayrılabilirdi hala aklı almıyordu! O kadar yıl çocukça kaprislerini, edepli kız hallerini çektikten sonra öylece çekip gidemezdi! Hele ki bunca yıl ona sahip olmayı bekledikten sonra, asla!
Mehmet Bey koltukta dikleşerek sert bir şekilde karşısında dikilen oğluna baktı. Bu kızgınlıkla saçmalamasından korkuyordu. Onu sakinleştirmeli ondan sonra da gidip bu işi Kenan ile halletmeliydi. Kızının kulaklarını çekse iyi olurdu. Kimse oğlunu üzemez, yarı yolda bırakamazdı. Ilgın oğlunun kadını kendisinin de gelini olacaktı. Bundan başka yol yoktu!
"Sakin ol öncelikle. Öfke adama yanlış yaptırır. Sen benim oğlumsun! Yanlış yapma gibi bir lüksün yok! Şimdi geç karşıma otur!"
Kaan burnundan soluyordu. Gözlerinde ki ateş çevresinde ne varsa yakıp kül edecek cinstendi. Babasının söylediklerini duymamışçasına ayakta dikilmeye devam etti. Mehmet Bey ise bu sefer daha yüksek ve kararlı bir ses tonuyla "Sana karşıma geç otur dedim!" diye tekrar etti. Kaan bu sefer koltuğa geçerek oturdu ve babasının gözlerine bakmaya başladı.
"Şimdi aptalca davranmaya bir son ver de beni dinle! Ben gidip Kenan ile konuşacağım. Bu iş rayına girecek. Ilgın toy, aldığı kararı belli ki sorgulamadan önünü ardını düşünmeden almış. Babasına deriz kızını uygun bir dille uyarır. Ilgın'da gelir senden özür diler. Sonrasında zaten bu işi çok uzatmadan sonuca bağlarız. Hemen nikah günü alırsınız. Balayına da Londra'ya gider birkaç ay İstanbul'dan uzakta kafa dinlersiniz."
Kaan öfkeli bir gülüşten sonra gözlerini kısarak babasına doğru eğildi. Tıslarcasına "Sen Ilgın'ı tanımıyorsun! dedi. Ardından daha sert bir ses tonuyla "O bir karar aldı mı asla geri dönmez! Ve onu annesinden başka hiç kimse ikna edemez!!!" diyerek tekrar koltuğa yaslandı. Mehmet Bey alay dolu bir kahkaha attıktan sonra aynı oğlunun az önce yaptığı gibi öne doğru eğilerek "O zaman bizde babasıyla konuşur annesinin kızını ikna etmesi gerektiğini söyleriz." dedikten sonra önünde ki kahveden bir yudum aldı.
Kaan derin bir nefes çekti içine. Babasının söyledikleri kafasına kesinlikle yatmamıştı. Yatmıyordu da! Kendisi Ilgın'ı da Sinem Hanım'ı da yeterince tanıyordu. Biliyordu ki Ilgın kararından dönmezdi ve yine biliyordu ki Sinem Hanım kızının her zaman arkasındaydı.
"Sen ikisini de tanıyamamışsın! Sinem Hanım'ın Ilgın'a ne denli düşkün olduğunu bilmiyor musun! Sence Ilgın'ın mutsuz olacağını düşündüğü bir konu da onu ikna etmeye çalışır mı? Çalışmaz! Aksine kızına destek çıkar!"
"Sende babanı tanıyamamışsın! Ben sana bu iş olacak diyorsam olacak! Daha fazla kurcalama ve bana bırak! Ben her şeyi halledeceğim. Sana düşen tek şey damatlığını giyip nikah masasına oturmak olacak."
Kaan ikna olmasa da ses etmedi. Biliyordu ki babasının daha fazla üzerine giderse iş tatsızlaşacaktı. Belki de gerçekten bu meseleyi babasına bırakmalıydı. Zaten bu saatten sonra kendisinin yapabileceği pek bir şey yoktu. En iyisi Melisa'nın yanına gidip biraz dertleşmekti. Şuanda ona delicesine ihtiyacı vardı. Kendisi bir tek o anlayabilirdi.
"Ben çıkıyorum halletmem gereken bir kaç iş var." dedi ayağa kalkarak. Mehmet Bey kuşkulu gözlerle oğluna bakıp "Bana bak sakın bir aptallık yapayım deme! Akıllı ol benim asabımı bozma!" dedi.
"Merak etme seni sinirlendirecek bir şey yapmam." Kaan odadan çıktığında Mehmet Bey hala kapanan kapıya bakıyordu. Oğlunun başına iş açmasını istemediğinden Ilgın işini çözmeliydi. Telefonunu alarak Kenan Bey'i aradı. Şu lanet adamla bir kere daha konuşması şarttı. Bunlar ailecek cesaret yemiş olmalıydılar. Kendisini karşılarına almayı göze alabildiklerine göre!
***
"1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14...."
"Melih? Napıyon?"
Mutfağa girince Melih'i yeni yaptığı kekin başında gören Aleyna buna hiç şaşırmamış ancak Melih'i kek dilimlerini sayarken görünce şaşırmıştı. Kim bilir yine hangi saçma düşüncenin peşindeydi?
"Kek dilimlerini sayıyorum Aleyna sen napıyon?"
"Ben de kek dilimlerini sayan bir salağı izliyorum Melih! Oğlum sen manyak mısın dilimleri niye sayıyosun!"
Melih bakışlarını kekten çekerek yanına gelen Aleyna'ya çevirdi. Sakin bir ses tonuyla "Herkese ne kadar dilim düşeceğini hesaplayabilmek için." dedi.
Aleyna kollarını göğsünde birleştirdi. Alay dolu bir ses tonuyla "Eee, kaç tane düşüyormuş peki?" diye sordu. Melih baştaki dört tane kek dilimi göstererek "Bu dört tanesi size geri kalan on dört tanesi bana. Bu paylaşımın çok adaletli bir paylaşım olduğunu düşünüyorum." der demez Aleyna'nın kaşları havaya kalktı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
"Adalet anlayışına hayran kalmamak elde değil doğrusu ama Melihçim ben diyorum ki bize dört dilim fazla değil mi yani sana haksızlık olmasın. Sen en iyisi bize iki dilim ayır gerisini kendin ye. Biz o iki dilimi paylaşır yeriz artık."
"Çok mantıklı. Kesinlikle böyle daha adaletli bir paylaşım olur." dedikten sonra dolaptan tabak çıkartıp iki dilim kek koydu. Bir eline tepsiyi bir eline bardağa doldurduğu portakal suyunu alarak mutfaktan çıktı. Aleyna hayretle bir tabağa bir mutfaktan çıkan Melih'e baktı. Bu adamı doktora götürmek şarttı. O midede büyük bir dev yatıyor olabilirdi. O devin yakında kendilerini yemesindense delicesine korkuyordu.
Mutfaktan çıkarak salona diğerlerinin yanına gitti. Abisinin yanına oturarak çıtları çıkmayan adamlarda bakışlarını bir bir dolaştırdı. Bu kadar sessiz ve ciddi olmaları sinirini bozuyordu.
"Beyler sizinkiler Karadeniz'de battı herhalde?"
Batı anlamsız gözlerle kardeşine baktı. Ne demek istediğini anlamamıştı. "Ne battı?"
"Karadeniz'de gemiler batarken sizinde suratlar batmış. Bu ne surat oğlum, hepinizin ki pazara gitmiş sirke satıyor."
"Komik bir durum varda biz mi gülmedik Aleyna." diyen Doruğa öfkeyle baktı genç kız. Şimdi de hırsını kendisinden mi çıkaracaktı?
"Doruk bu ne sinir! Görende seni istemediğin bir işi zorla yapıyorsun sanır!!!"
Doruk öfkeyle yerinden kalktı. Kendisine soğukkanlılıkla bakan Aleyna'ya kısa bir bakış attıktan sonra Kuzey'e döndü.
"Kuzey yılbaşı için hazırlıklara başlasınlar. Güzel bir parti olsun."
Odadan çıktı. Ceketini ve arabanın anahtarlarını odasından alarak seri bir şekilde evden ayrıldı. Arabasına atladığında nereye gideceğini bilmiyordu. Belki de bugün ilk defa kalbini dinlemeli ve onun yönlendirdiği yere gitmeliydi.
***
Ilgın tabağında ki ete çatalla eziyet ettiğinin farkında dahi değildi. Kendisine yöneltilen bakışlardan habersizce dalgınca tabağa bakarken babasının "Kızım?" demesiyle toparlanarak bakışlarını kendisine gülümseyerek bakan babasına çevirdi. Oysa kızması gerekirdi. Ancak aldığı bu karardan dolayı ne annesi nede babası kendisine kızmıştı. Belki fırtına öncesi sessizlikti belki de gerçekten de kendisini anlamışlardı. Zaten annesi her zaman kendisini anlardı da babası neden bir şey dememişti onu anlayamıyordu. Kaan ile nişanlanmasını en çokta babası istememiş miydi? O zaman neden şuanda ayrılma nedenini sorgulamıyor ve kendisine tavır almıyordu.
"Tatlım aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyorum ama inan bana bizim için senin mutluluğundan daha mühim hiçbir şey yok. Eğer sen bu şekilde mutluysan bizim için konu kapanmıştır. Kaan ile olmayabilir, bir başkası ile de olmayabilir. Bu işler kısmet içi. Eminim bir gün karşına bir ömrünü paylaşacağın o zibidi çıkacak ve seni benden çalacaktır. İşte o güne dek sen ne karar alırsan al hep arkanda olduğumuzu bilmeni isterim. Sen bizim biricik kızımızsın, senin gözünden akacak olan tek bir yaş için ben dünyayı yakar kül ederim. Yeter ki o yüzün hep gülsün bebeğim."
Ilgın'ın gözlerinden akan yaşı silerek yerinden kalktı ve babasının boynuna sıkıca sarıldı. Kollarını beline dolayan babasının yanaklarından öptü ve "Seni çok seviyorum, iyi ki varsın." diye fısıldadı.
Kenan Bey'in canı her ne kadar sıkkın olsa da bunu kızına yansıtmak istemiyordu. Mehmet ve Kaan bu ayrılığı kolay kabullenmeyeceklerdi. Mehmet bugün kendisini aramış ve konuşmaları gerektiğini söylemişti. Bugün bin bir türlü bahanelerle gitmemişti ama yarın ne yapacaktı? Mecbur onunla konuşacak ve tehditlerini dinlemek zorunda kalacaktı. Ilgın kendisinin canıydı. Onun üzülmesini ve Kaan denen adamla evlenmesini istemiyordu. Ayrılması iyi bile olmuştu. Ama olacaklardan korkuyordu. Mehmet'in yapabileceklerinden...
Ilgın babasından ayrıldıktan sonra annesine de sıkıca sarıldı. Ardından telefonun sesini duyunca annesinden uzaklaşarak masanın üzerinde duran telefonun ekranına baktı. Doruğun ismini gördüğündeyse gözlerinde ışık belirdi. Heyecanla telefonu eline alarak mutfaktan çıktı.
"Efendim." dedi heyecanını yatıştırmaya çalışarak.
"Kapının önündeyim. Birkaç dakikalığına dışarı çıkabilir misin?" Bu sefer daha çok heyecanlanarak ..odasının balkonuna çıktı. Odasından görünün yolda Doruğu arabasına yaslanmış görünce ağzı açık kaldı. Gerçekten buradaydı. Evine gelmişti. Kendisi için... Kendisine doğru bakan Doruğa "Geliyorum" diyerek içeri girdi ve telefonu kapattı. Üzerinde pijamaları vardı. Hazırlanmak için zamanı yoktu. Üzerine hırka alıp, saçlarını taradıktan sonra çıktı odasından. Parmak uçlarına basarak evden çıkıp Doruğun yanına gitti. Bahçe kapısını açtığında genç adam da yaslandığı arabadan uzaklaşarak kendisine doğru gelen Ilgın'a baktı. Üzerinde ki pijamalarla bile nefes kesici görünüyordu. Bu kızın her hali ayrı güzeldi.
"Doruk kötü bir şey yok değil mi? Sen iyi misin?"
Kendisine telaşla bakan genç kızı rahatlatmak istercesine gülümsedi ve "Ben iyim merak etme" diyerek bir adım daha yaklaştı.Ilgın üşüyen ellerini hırkasının cebine soktu. Burnunun soğuktan kızardığına emindi. Şuanda titrediğinin de farkındaydı ama Doruğu görmek her şeye değerdi. Bir kaç dakikalığına olsa bile...
"Doruk üzerinde ki ceketi çıkartarak nazikçe Ilgın'ın omuzlarına koydu. "Bu sefer de sen üşüyeceksin" diyen Ilgın'a "Önemli değil, önemli olan senin üşümemen" diyerek Ilgın'ın bir kere daha kendisine hayranlıkla bakmasına sebep oldu.
"Ben aslında seni yeni yıl partisine davet etmek için geldim." Doruğun ki sadece bir bahaneydi. Aslında tek amacı Ilgın'ı görebilmek, kokusunu içine çekebilmek o muhteşem gözlerine bir kaç dakikalığına olsa dahi bakabilmekti.
Ilgın Doruğa dikkatle baktı. Gözlerine özellikle... Sanki canını sıkan bir şeyler vardı. Gözlerine inen koyu sis tabakasını görebiliyordu. Biliyordu ki sorsa söylemeyecek konuyu geçiştirecekti. Her ne kadar Kaan'dan ayrıldığını söylemek istese de şuanda içinden bir his zamanı olmadığını söylüyordu. Belki de bunu yıl başı partisinde yeni yıla girerken söylemeliydi.
"Tabi, seve seve gelirim." dedi gülümseyerek. Doruk ise hafifçe tebessüm etti. Ardından konuşmasını istermişçesine baktı Ilgın'ın yüzüne.
"Eee, içeri gelmek ister misin? Annem tatlı yapmıştı.Çay da var."
Doruk Ilgın'ın yanında kalmayı delicesine istese de Kenan ile karşı karşıya gelmek istemediğinden bu teklifi reddetti. Genç kız ise çok fazla ısrar etmek istemedi.
"Ben gideyim artık. Sende gir içeri. Daha fazla üşüme."
Ilgın giydiği ceketi çıkartacakken Doruk "Sende kalsın. Sonra alırım." diyerek çıkarmasına mani oldu.
"Teşekkür ederim. Sana da iyi geceler... Dikkatli sür lütfen."
Doruk başını salladı. Son kez gözlerine bakarak arabaya bindi. Ilgın giden arabanın arkasından bakarken cekete daha çok sarıldı. İçeri girdi. Odasına geçip yatağa uzandı. Ceketi nefessiz kalana dek kokladı. Burnuna dolan koku aşık olduğu adamın kokusuydu. Doruk yanında değildi ama bu koku sayesinde onu yanındaymış gibi hissediyordu. Yıl başı gecesine sadece birkaç gün kalmıştı. Ona o gece söyleyecekti.
Ilgın sabah zil sesiyle gözlerini araladı. İlk önce afallayarak etrafa baktı. Kendi odasındaydı ancak neden üzerini değiştirmeden yatmıştı? Sonra sıkıca kendine sardığı cekete baktı. Ardından dün gece yaşananlar geldi gözlerinin önüne. Doğru ya, Doruk gelmişti. Buradaydı. Gözlerine bakmış, üşümesin diye ceketini vermişti. Onun kokusunu soluyarak kapanmıştı gözleri. Ve yine onun kokusuyla güne başlamıştı. Hayal etti bir süre. Nede güzel olurdu Doruk ile güne başlamak. Onunla rüyalara dalmak. Gününü onunla geçirip, her anı onunla paylaşmak. Ona ait olan bir yüzüğü parmağında taşımak... Onun olmak, sadece ona ait olmak...
Hayali bile mutlu olması için yeterliydi. Yüzünde ki gülümsemeyle kalktı yataktan. Tam o sırada açılan kapıya doğru baktı. Bakar bakmaz da gözleri aynı kapı gibi sonuna dek açıldı.
"Dileeemmm?" diye hayretle bağırdığında arkadaşı çoktan yanına gelmiş sıkıca kendisine sarılmıştı. Ilgın şaşkınlıktan ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordu. Dilem ise Ilgın'ı şaşırtmış olmanın zevkini yaşıyordu.
"Kızım kazulet gibi dikileceği sarıl bana. Özlemedin mi hiç?" dediğin de Ilgın anca toparlanabilmişti. Kollarını arkadaşına sıkıca dolarken bir yandan da gözlerinde ki yaşları silmeye çalışıyordu. Bugün daha fazla mutlu olamam derken, Dilem'in gelmesiyle mutluluğun sınırına ulaşmış hatta o sınırı fazlasıyla geçmişti.
"İnanamıyorum bu bir rüya olabilir mi? Nereden çıktın sen? Neden haber vermedin geleceğini? Ah! Nasılda özlemişim seni!!!"
Uzun bir süre öylece kaldılar. Ta ki odaya giren Burak'ın sesini duyana dek.
"Heyy, ben özlenmedim galiba? Aynı sarılıştan bende istiyorum Ilgın ona göre."
Ilgın gözlerini Burak'a çevirdi. Dilem'den ayrılarak biraz ötede kendisine gülümseyerek bakan Burak'ın yanına gitti ve sıkıca sarıldı. Burak Ilgın'ı etrafında döndürerek yanaklarına öpücük kondurdu.
"Vay vay vay! Görmeyeli ne kadar da güzelleşmişsin. İstanbul sana yaramış güzellik. Yüzüne renk gelmiş."
"Artık yarayan İstanbul mu yoksa İstanbul'da ikamet eden halktan biri mi orasını pek bilemiyoruz."
Dilem'in şakayla söylediklerine Ilgın kızgınlıkla baksa da Burak kahkahayı patlatmıştı. Üçü beraber yatağa oturduklarında Ilgın bir eliyle Dilem'in elini diğeriyle de Burak'ın elini tutuyor ve ikisine de gözleri parlayarak bakıyordu.
"Hala burada olduğunuza inanamıyorum. Çok kötüsünüz, insan geleceğini hiç haber vermez mi?"
"Haber verseydik sürpriz olmazdı tatlım."
Dilem'e bir kere daha sarıldı. Nede çok özlemişti kardeşi dediği insanı. Onun varlığıyla her şeyin daha güzel olacağını biliyordu. İyi ki gelmişti.
"İyi ki geldiniz. Çok özlemişim ikinizi de. Artık buradasınız demi? Bir daha gitmeyeceksiniz?"
"Ne yazık ki çok kalamayacağız güzellik. İki haftalığına geldik. Sonra yolcu yolunda gerek."
Ilgın dudaklarını büzerek Burak'a baktı. Sesi keyifsiz çıkarken "Neden ya! Gitmeyin işte, artık kalın burada." dedi. Gitmelerini hiç istemiyordu. Eskisi gibi yine bir arada olmak, bir sürü deliliği yine beraber yapmak istiyordu.
"Benim okulum, Burak'ın da işleri var canım. Ama bu yaz benim okul bitiyor biliyorsun. Ondan sonra geleceğim ve bir daha da hiç gitmeyeceğim."
Ilgın'ın gideceklerinden ötürü canı bir hayli sıkılsa da bu güzel anı bozmak istemediğinden daha fazla bir şey demedi. Uzun soluklu sohbetleri annesinin gelmesiyle kesildi. Kahvaltının hazır olduğunu söyleyen Sinem Hanım ile beraber odadan çıkan Burak'ın ardından yalnız kalan kızlar gülümseyerek birbirlerine baktılar.
"Biran önce gözlerinin ışıldamasını sağlayan müstakbel eniştemle tanışmak istiyorum tatlım."
"Bende seni hemen onunla tanıştırmak istiyorum zaten. Dilem öyle iyi, öyle muhteşem biri ki eminim onu çok seveceksin. Yıl başı partisinde beraber olacağız. Sende benimle gelirsin ve o sırada hepsiyle tanışmış olursun."
Dilem başını sallayarak onayladı. Gerçekten de Doruk ile tanışmak için sabırsızlaşıyordu. Her telefon görüşmelerinde arkadaşının mutlulukla anlattığı adamı bir hayli merak ediyordu. Ilgın onun sayesinde ilk defa bu kadar çok mutluyken nasıl merak etmezdi ki.

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin