16.BÖLÜM- Senden Seni İstiyorum

3.8K 359 68
                                    


Beni sevdiğin günler geldi...
Benden gideceğin günlerde gelecek...

Ertesi sabah Doruk Ilgın'ın annesi ve babası ile konuşmak üzere evlerine gitti. Her ne kadar Kenan ile yüz yüze gelmek istemese de buna Ilgın için katlanmıştı. Sinem Hanım Doruğun kararlılığını görünce memnuniyetle gülümsemişti. Kenan Bey ise karısının akdine oldukça endişeliydi. Doruk Ilgın ile evlenmek istiyordu ama iki büyük sorun vardı. Birincisi Mehmet ve Kaan'ın bu duruma tepki gösterecek oluşlarıydı. İkincisi ise Doruğun ailesine yaptıkları kötülüklerdi. Eğer Doruk veya diğerleri geçmişte yaptıkları şeyleri öğrenecek olurlarsa o zaman bu durumda kızı da zarar görebilirdi. Ilgın ve Doruğun evlenmesi sürekli tetik üzerinde beklemesi demekti. Kızına bakıp gözlerindeki mutluluğu görünce ne yapacağını bilememiş ve ne kadar tehlikeli olsa da evliliklerine onay vermişti. Ilgın'ın mutlulukla babasına sarılıp defalarca teşekkür etmesi ise her şeye değerdi.
Doruk bu süreci çok uzatmak istemediğini söylemişti. Ilgın'da Doruğun söylediğini onaylayınca aralarında bir yüzük takıp bir ay içerisinde de nikahın olmasına karar verildi. Hafta sonu sadece aile üyelerinin olduğu küçük bir törenle yüzük takılması kararlaştırıldı. Her şey detaylı bir şekilde konuşulduktan sonra Doruk izin isteyerek kalktı. Ilgın onu geçirmek için Dorukla beraber evden çıktı.
Arabanın yanına geldiklerinde Doruk Ilgın'ın elini tutarak avuç içine öpücük kondurdu. "Mutlu musun?" diye fısıldadı. Ilgın gözlerinde biriken aşkla genç adama bakarak "Hiç bu kadar mutlu olmamıştım." dedi. Doruk buruk bir şekilde gülümsedi ve Ilgın'ın yanağını okşadı.
"Mutlu olman için her şeyi yapmaya hazırım."
"Yanımda olman yeter. Başka hiçbir şey istemiyorum."
"Hadi içeri gir artık. Üşünmeni istemiyorum."
Ilgın Doruğa sıkıca sarıldı ve yanağına uzun soluklu bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum." diye fısıldadığında Doruk sıkıca gözlerini kapattı. Cevap vermek istese de bu cevaba kendini layık görmediğinden bir şey diyemedi. Ilgın'ın dudaklarına buse kondurup arabaya bindi. Her şeyin güzel olacağına kendini inandırmaya çalışsa da içinden bir his her şeyi daha da kötü olacağını söylüyordu.
Eve geldiğinde herkesi salonda otururken buldu. Aleyna'nın gözleri içeri giren Doruğu bulunca hızla yerinden kalktı.
"Nerdesin sen! Gidip gerçekten onlarla konuştun mu?"
"Evet, konuştum."
Aleyna sinirle ellerini saçlarından geçirdi. Bu kadarı gerçekten çok fazlaydı.
"Doruk, çok fazla oluyorsun! Bu saçmalığı biran önce bitir! Sen o kızla evlenemezsin! Evlenmeyeceksin!"
Doruk alayla gülümsedi. Aleyna'na sert bir şekilde bakarak  "Evleneceğim, buna engel olamayacaksın." dedi. Aleyna öfkeden kudurmuş bir şekilde Doruğun yanına geldi.
"Engel olacağım, izle ve gör!"
Odadan çıktığında Doruk diğerlerine baktı. Batı kardeşinin peşinden giderken Kuzey ve Melih oturmaya devam etti.
"Aleyna'nın çok üzerine gidiyorsun." dedi Melih.
"Asıl benim üzerime gelen o! Ona kararımı söyledim ama inatla kabul etmek istemiyor."
"Onu anlamaya çalış Doruk, sonuçta yaşadığı şeyler kolay değil."
"Onu zaten anlıyorum Kuzey ama o beni anlamak istemiyor! Seviyorum diyorum lan var mı ötesi! Ben o kıza aşık oldum! Hayatımda ilk defa bir kadın için canımı seve seve vermeye razıyım. Onsuz yaşayamam anlayamıyor musunuz bunu? O olmadan bende olamam!"
Melih kalkarak abisin omzunu sıvazladı. Sakin bir ses tonuyla "Bunu görebiliyoruz. O yüzden bu kadar sakin karşılıyoruz. Aleyna'da görecek, ona biraz zaman ver." dedi.
"Zaman yok Melih! Bugün Ilgın'ın ailesi ile konuştum. Hafta sonu yüzük takılacak. Bir ay içinde de nikah olacak. Aleyna kendini bu fikre alıştırsa iyi olur. İster kabul etsin ister etmesin, ben Ilgın ile evleneceğim."
"Ne yaparsan yap, ister doğru olsun ister yanlış. İster bana uysun ister uymasın, senin arkanda olduğumu bil. Sen benim kardeşimsin, can dostumsun, her şey bir yana sevdiğim kadının abisisin. Sen bir zamanlar bana sonuna dek güvenip kardeşini emanet etmiş adamsın. Doruk sen bu hayatta hiç düşünmeden canımı verebileceğim tek kişisin. O yüzden ne olursa olsun  sorgusuz sualsiz yanında yer almaya devam edeceğim."
Kuzey ayağa kalkınca Doruk hiç düşünmeden sarıldı kardeşi bellediği adama. Melih bu kadar duygusallığı kaldıramadığı için araya girerek "Lan tamam kızlar gibi yumuşamayın hemen. Hadi bu güzel anın şerefine yemek yemeye gidelim. Hem ne demişler aç karna akıl olmaz."
"Kim demiş lan onu?"
"Ünlü düşünür Melih ulusoy demiş."
Doruk ve Kuzey gözlerini devirirken Melih ikisini de çekiştirerek dışarı sürükledi. Yemek yerlerse daha iyi düşünebileceklerinden emindi. En azından kendinin yemek yemeye ihtiyacı vardı. Sabah kahvaltıdan sonra ağzına tek lokma girmemişti. Bu şekilde ayakta kalması büyük bir mucizeydi.
                                                                                    ***
"Melisa neden Ilgın beni istemiyor? Ona her şeyi verebilirim. Para, mal, mülk... İstediği her şeyi rahatlıkla temin edebilirim. O zaman sence neden beni reddediyor?"
Kaan elindeki mandalinayı soyarak koltuğun üzerinde iki büklüm oturan Melisa'ya doğru uzattı. Melisa almayınca önünde ki tabağa koydu. Tabak meyveyle dolup taşmıştı. Melisa birini bile ellememişti. Kaan ise bunu umursamıyor, genç kız için meyve soymaya devam ediyordu.
"Ilgın çok şımardı. Eskiden böyle değildi. Ne dersem kabul ediyordu. Şimdi ise beni istemiyor. Ama ben buna kimin sebep olduğunu biliyorum! Hepsi o Doruk denen adamın yüzünden! Ilgın'ın aklını karıştırdı! Ilgın o adamdan sonra çok değişti!"
Melisa başka bir yöne bakıyor, Kaan'ın anlattığı hiçbir şeye tepki vermiyordu. Kaan ise inatla anlatmaya devam ediyordu. Dilimlere ayırdığı portakalı da meyve tabağına koydu.
"Ah Melisa, eski günlerdeki gibi konuşsan keşke. Bana şakalar yapsan, gülümsesen, sarılsan. Sana ne kadar çok ihtiyacım var bilemezsin. Babam çok üzerime geliyor. Sürekli beni aşağılıyor. Artık ona da diğerlerine de katlanamıyorum. Beni bir tek sen anlıyorsun."
Kaan elini yanında ki havluyla silerek ayağa kaktı ve Melisa'nın saçları arasına kısa bir öpücük kondurdu. Melisa sıkıca kapattı gözlerini. Tırnaklarını avuç içlerine geçirdi. Kaan uzaklaşarak tekrar Melisa'ya baktı.
"Şimdi gitmem gerekiyor. Yine geleceğim merak etme. Diğer gelişimde sana aldığım elbiseyi getireceğim. Çok beğeneceğine eminim."
Odadan çıktı. Dışarıda bekleyen adamlara emirler yağdırdıktan sonra arabasına binerek uzaklaştı. Kendini rahatlamış hissediyordu. Zaten ne zaman kardeşiyle konuşsa böyle olmuyor muydu?
                                                                              ***
Ilgın kabinden çıkarak Dilem'e baktı. "Bu nasıl oldu?" diye sorarken Dilem'in ne diyeceğini merak ediyordu.Bu denediği kaçıncı elbiseydi? Artık gerçekten çok yorulmuştu.
"Bu çok çirkin." Ilgın gözlerini devirerek tekrar kabine girdi. O sırada Dilem'de diğer elbiselere göz gezdiriyordu. Telefonu çalınca bakışlarını elbiselerden ayırarak çantasındaki telefonu çıkardı ve ekranına baktı. Tanımadığı numarayı görünce kaşları çatıldı. Kimdi şimdi bu? Telefonu açıp kulağına dayadı.
"Alo?"
"Bence sende elbise denemelisin. Eminim tam karşındaki yeşil elbise sana çok yakışacaktır."
Dilem anlamsızca telefona tekrar baktı. Hayır, numara kesinlikle tanıdık değildi. Peki bu ses? Bu sesi nereden tanıyordu? Etrafına bakındı ama kimseyi göremedi.
"Sen kimsin ve ne saçmalıyorsun?"
Karşısındaki yeşil elbiseye baktı. Bu aptal her kimse buralarda bir yerlerde olduğunu anlamıştı.
"Sana yakın olmak için çırpınan bir adam."
Dilem birkaç saniye düşündükten sonra ağzı bir karış açıldı. Bu ses? Tabi ya! İyide bu manyak herif numarasını nereden bulmuştu?
"Melih! Sen... Sen benim numaramı nasıl buldun?"
Melih genç kıza bakmaya devam ederken sırıttı. "Zor olmadı. Burak sağ olsun."
Dilem iyice sinirlendi. Burak nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Yeni tanıdığı bir adama kendi numarasını vermeyi nasıl kabul edebilmişti? Bunun hesabını o aptala fena ödetecekti ama önceliği burada olduğunu bildiği diğer aptaldı.
"Nerdesin sen!"
"Kokunu duyumsayamayacak kadar uzağında, güzelliğini görebilecek kadar yakınındayım."
Dilem sinirli olsa da Melih'in söylediği şeyler kalbinin hızla atmasına neden olmuştu. Tekrar etrafına baktı ve mağazanın girişindeki Melih'i gördü. Telefonu kapatarak hızla Melih'in yanına gitti ve  nerede olduğunu unutarak bağırmaya başladı.
"Sen beni mi takip ediyorsun? Ne hakla benim numaramı alıp beni arayabilirsin! Hem neden buradasın!"
"Sana söylemiştim nedenini."
Melih'in rahat hareketleri Dilem'in daha çok sinirlenmesine yol açıyordu.
"Ne diyorsun sen ya!"
"Gözlerin senden uzak kalmamı zorlaştırıyor. Kabahat bende değil gözlerinde. Bu kadar güzel olmamalıydılar."
Dilem afallayarak baktı karşısındaki adama. Öyle şeyler söylüyordu ki ne diyeceğini şaşırıyordu. Aklı karışıyordu. Aynı kalbinin karıştığı gibi.
"Ne istiyorsun benden?" diye fısıltıyla sordu. Melih genç kıza yaklaştı. Şimdi aralarında ki mesafe sıfıra inmişti.
"Senden seni istiyorum." dedi aynı ses tonuyla. Dilem gözlerini kırpıştırdı. Kalbi delicesine artarken nefes alıp verişleri sıklaşmıştı. Yüzünün kızardığına emindi.
"Ben tanıdığın diğer kızlar gibi değilim o yüzden uzak dur benden." dedi sesini yükselterek. Melih gülümsedi.
"Bunu bildiğim için uzak duramıyorum ya zaten. Eğer diğer kızlar gibi olsaydın yakınında olabilmek için can atmazdım. Eğer onlardan bir farkın olduğunu düşünseydim gözlerine bu denli uzun bakmazdım."
"Dilem?"
Dilem ne diyeceğini bilmeden Melih'e bakarken Ilgın'ın sesini duyunca hızla arkasını döndü ve kendilerine doğru gelen arkadaşına baktı. Üzerine giydiği mavi elbise gerçekten çok yakışmıştı.
"Melih sen ne zaman geldin? Ayrıca burada olduğumuzu nereden biliyordun?"
"Burak'tan öğrendim. Elbise yakışmış." dedi Melih Ilgın'a gülümseyerek. Ilgın'da aynı şekilde gülümseyerek teşekkür etti. Dilem'e çevirdi bakışlarını. Arkadaşının yanakları mı kızarmıştı? Melih'le kim bilir ne konuşuyorlardı. Dilem'in afallamış olmasına bakılacak olursa konuştukları şey normal değildi.
"Dilem sen iyi misin?"
Dilem gülümsemeye çalışarak "İyim canım, harika görünüyorsun. Bunu kesinlikle almalıyız." dedi.Ilgın'da elbiseyi çok beğendiğinden almaya karar verdi.
"O zaman üzerimi değiştireyim de gidelim."
Dilem başını sallayınca Ilgın ikiliden uzaklaşarak kabin'e gitti. Dilem Ilgın gidince bire hayli gerilse de belli etmemeye çalıştı.
"Sende git artık."
"Beraber bir şeyler içeriz diye düşünmüştüm." dedi Melih Dilem'e dikkatle bakarken.
"İstemiyorum. Hem Ilgın'ı yalnız bırakamam" dedi. Neden açıklama yaptığını bilmiyordu. Sadece istemediğini söylese yeterdi ama o açıklama yapma gereğinde bulunmuştu. Kendine gerçekten inanamıyordu.
"Öyle olsun ama kaçışın yok nasıl olsa artık sık sık göreceksin beni."
"O ne demek?"
"Şu demek güzellik, bana alışsan iyi edersin çünkü senden uzak kalmaya hiç niyetim yok. Şimdilik gidiyorum ama yakında yine geleceğim."
Melih Dilem'in  yanağından makas alıp mağazadan çıkarken Dilem şaşkınlıkla arkasından bakıyordu. Bu adam! Bu nasıl bir özgüvendi böyle! Arkasını döndü. Daha fazla arkasından bakmayacaktı. Melih arkasını dönüp genç kıza baktı. Arkasının dönük olduğunu görünce kaşları çatıldı. Neden bakmıyordu. Bekledi. Üçe kadar sayacaktı. Eğer arkasını dönüp kendisine bakarsa oda kendisinden hoşlanıyor demekti.
"Üç... Hadi bak..."
Dilem ise o anda kendi duygularıyla çatışıyor dönmemek için kendini zor tutuyordu.
"Hayır kızım dönüp bakmak yok."
"İki... Bak..."
"Hayır dilem bakmayacaksın!"
"Bir..."
Dilem arkasını döndü. Melih'in kendisine gülümseyerek baktığını görünce şok oldu. Ne yani gitmemiş miydi? Orada durup kendisini mi seyrediyordu. Hızla tekrar arkasını dönerek Ilgın'ın yanına doğru ilerledi. "Aptal" diye mırıldandı. Ne diye dönüp bakmıştı ki sanki!
Melih halinden bir hayli memnun yürümeye başladı. Bakmıştı işte. Demek ki oda kendisinden etkileniyordu. Bu kızı bırakmayacaktı. Bu kızı bırakamazdı. Abisi artık daha iyi anlıyordu. Bu öyle bir duyguydu ki insanın içinde git gide büyüyor ve tüm duygularını esir alıyordu.
                                                                       ***
Nişana iki gün kala Doruk Ilgın'ı akşam yemeği için şık bir restorana götürmüş ve baş başa kalabilmeleri için restoranı kapattırmıştı. Ilgın sakince yemeğini yerken Doruk daha fazla dayanamayarak Ilgın için özel yaptırdığı yüzüğü çıkarıp masanın üzerine koydu ve genç kıza doğru iteledi.Ilgın gördüğü kutunun içinde ne olabileceğini az çok tahmin edebiliyordu. Yinede büyük bir heyecanla Doruğa baktı.
"Aç hadi." diyen Doruğun dediğini yaparak kutuyu aldı ve açtı. Gördüğü yüzükle gözleri kocaman açıldı. Bu hayatında görüp görebileceği en güzel yüzüktü. Damla şekilde olan yüzüğün etrafı taşlarla süslenmişti. İçinde ki mavi taş ise bu güzelliğe güzellik katıyordu.
"Bu çok güzel." dedi mırıltıyla. Doruk o sırada masadan çoktan kalkmış ve Ilgın'ın yanına gelerek dizlerinin üzerine eğilmişti. Ilgın'ı elinde ki yüzüğü alarak genç kızın elini tuttu.
"Sen daha güzelsin." dedi elinin üzerine öpücük kondurduktan sonra.
"Sana tekrar soruyorum Ilgın, benim olur musun?"
Ilgın'ın gözleri dolarken titrek sesiyle "Sonsuza dek." diye fısıldadı. Doruk yüzüğü taktıktan sonra tekrar Ilgın'ın elini öptü. Ardından biraz daha doğrularak Ilgın'ın dudaklarına uzun soluklu bir öpücük kondurdu.

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin