2.BÖLÜM- Huzur, Beni Bırakma!

7.2K 408 27
                                    

Güvendiği limanı, onu her zaman koruyacak kahramanı, ilk aşkı; bir 'BABA'sı olmanı insanın...

Ayaklarına kremi sürdükten sonra topuk kısımlarını sertçe ovalamaya başladı. Bugün düne göre daha çok yorulmuştu. Bir süre daha masaj yaptı şişen ayaklarına. Uzun zamandır pratik yapmadığından hamlamış olmalıydı. Bundan sonra daha sıkı çalışması gerektiğini biliyordu. Bu yıl ki gösteri kendisi için çok önemliydi. Herkese ne kadar iyi bir balerin olduğunu göstermenin tam zamanıydı. 
Başına sarılı havluyu açtıktan sonra beline kadar uzanan sarı saçlarını taramaya başladı. Duş iyi gelmişti gelmesine de asıl iyi gelecek olanın uyumak olduğunu çok iyi biliyordu. Lepiska saçlarını ördükten sonra tarağını çekmecesine koydu ve mavi pijamalarını giyinerek yatağına yattı. Burnu yine akmaya başlamıştı. Ne zaman uykusu gelse küçük burnu kızarır ve akmaya başlardı.
Gözlerini kapattığı an telefonuna gelen mesaj sesiyle geri açmak zorunda kaldı. Kahverengi  komidinin üzerinde ki telefonunu alarak gelen mesaja baktı. Yüzünde ki gülümsemeyle beraber gamzeleri de ortaya çıktı. "Deli" diye mırıldandı.
"Senden bana kalan bu koca odanın içinde bulunan öküz gibi yatağında keyif sürmek gibisi yok. "
İstanbul'a geleli neredeyse iki hafta olmuştu. Ama sanki yıllarca ayrı kalmışçasına çok özlemişti arkadaşını. Keşke oda gelebilseydi. O zaman belki daha çok mutlu olabilirdi.
" Benim yastığıma sarıldığını ve fotoğraflarıma bakarak salya sümük ağladığını saklamana gerek yok. Bunları ben zaten biliyorum." Mesajı yazdıktan kısa bir süre sonra telefonu çalmaya başladı. Dayanamayıp arayacağını biliyordu. Telefonu açar açmaz başlamıştı arkadaşı konuşmaya.
"Yastığına sarıldığımı ve salya sümük ağladığımı nereden de çıkardın? Ben sensiz bu evde gayet mutlu bir şekilde yaşayıp gidiyorum. Hem zaten yokluğunu arkadaşlar hiiiiç hissettirmiyorlar. Her gece eğleniyoruz. Çok şey kaybettin cicişim beni bırakmakla. Bence hemen geri dönmelisin."
Ilgın sessiz bir kahkaha attı. Dilem'in bu hallerine bayılıyordu. Neşesi olmayan insana neşe katardı. Pozitif enerjisiyle mutlu edemeyeceği insan yoktu. Buna kendisi de dahildi. Dilem'i tanıdığından beri sürekli güler olmuştu.
"Bensiz de eğlenebildiğine eminim ama benimle eğlendiğin kadar başka kimseyle eğlenemediğini de biliyorum. O yüzden bence ben değil sen buraya gelmelisin balım. Hem fena mı Hikmet Amca'da tek kalmamış olur böylelikle."
Dilem babasının ismini duyunca iç geçirdi. Babasını fena halde özlemişti. Orada tek başına olduğunu bilmek gerçekten üzülmesine sebep oluyordu. Keşke şimdi yanında olsaydı. O kırlaşmış sakallarını sever, göğsüne yatıp baba kokusunu doyasıya içine çekerdi.
"Sahi babamı gördün mü Ilgın?"
"Görmez miyim? Gelir gelmez gittim yanına. Merak etme sen, ben buradayım. Hikmet Amcam  bana emanet."
Ilgın altı senedir tanıyordu Dilem'i. Hikmet Amcasını da Dilem sayesinde tanımış ve ikinci babası olarak bellemişti. O kadar iyi ve o kadar merhametliydi ki bu dünyada onu sevmeyecek insan zor bulunurdu.
"İçim o yüzden rahat ya zaten.  Sen ne yaptın? Otopark olayından başka bir aksiyon olmadı mı hayatında?"
Olanlar bir bir gözlerinin önüne geldi. İstemsizce suratını büzüştürdü. O günü unutmak gerçekten zor olacaktı. Karşısına çıkan insanlara bir kez daha minnettar kaldı. Eğer o insanlar gelmeseydi belki de şimdi yatağında rahatça yatıyor olamayacaktı.
"Yok. Okula gidip geliyorum işte. Sen neler yapıyorsun? Burak ne yapıyor? Bir ara cidden kaçamak yapıp gelseniz ne güzel olur. Burağı da çok özledim."
"Ay bana Burak deme Ilgın. Çıldırttı beni ya. Neymiş efendim ben neden senin gibi tertipli bir kız değilmişim de, ne diye ev sürekli dağınık oluyormuş da... Ay kaynana kesildi başıma. Vallahi de hayattan soğuttu beni!"
Ilgın bu sefer sesli bir kahkaha attı. Bu ikili didişmekten ne zaman vazgeçeceklerdi acaba?
"Burak sende mi kalıyor ki?"
"Ne yazık ki evet! Evi tadilattaymış. Duyda inanma. Evde tek canım sıkılıyor sataşacak kimsem yok o yüzden sende kalıp seni çıldırtma kararı aldım demiyor da  bahaneler uyduruyor işte. Kapıdan kovsam bacadan giriyor. Bak ben sana söylüyorum. Biz ona yedek anahtarı yaptırmakla hiç iyi etmedik! Adam kendi evine bile daha az uğrar oldu."
Burak'ta Dilem gibi Lisede girmişti hayatına. Üçü o zamanlardan beri hiç ayrılmamışlar, İngiltere'ye de ayrılmamak için beraber gitmişlerdi. Şimdi ikisi orada kalmaya devam ederken kendisi okulu yüzünden gelmek zorunda kalmıştı.
"Uğraşma çocukla. Ne yapsın oda  boş evde canı sıkılıyor. Hem o olmasa biliyorum senin de canın sıkılır. Kızıyorsun falan ama Burak iyi geliyor sana."
Dilem gülümsedi. Haklıydı arkadaşı. Burak her ne kadar çileden çıkmasına sebep olsa da yanında olması iyi geliyordu. O da olmasa yalnız kalırdı ki en korktuğu şey yalnızlıktı. Asla ama asla terk edilmişlik hissine kapılmak istemiyordu. Bunu kaldıramazdı.
Neredeyse iki saat boyunca konuştular. Ilgın'ın uykusuzluktan gözleri kızarsa da arkadaşıyla sohbet etmeyi özlediğinden dolayı kapatamadı telefonu. Sonun da Dilem, Ilgın'ın burun çekmelerine dayanamayarak kapattı. Arkadaşına gerçekten acımıştı. Bu kadar çok burnunu çektiğine göre uykusuzluktan geberiyor demekti.
Telefon kapanır kapanmaz  başını yastığa gömdü. Geceler uzun değildi ve Ilgın'ın sabah erkenden kalkması gerekiyordu.  Yarın babasının ortaklarıyla Kaanların restoranda kahvaltı yapacaklardı ama nedense hiç gitmek istemiyordu. Neden tanımadığı insanlarla vakit geçirmek zorundaydı ki?
.................................................................................................
"Hanımlar hadi geç kalıyoruz."
Babasının sesiyle kalktı tekli koltuğundan.  Çantasını alarak odasından çıktı. Kısa koridorun başında babasını görünce gülümsedi. Yanına giderek yanağına sulu bir öpücük kondurdu.
"Çok yakışıklı görünüyorsun aşkım" dedi. Babasına küçüklüğünden beri böyle seslenirdi ve bu da Kenan Bey'in çok hoşuna giderdi. Aynı şekilde kendisi de kızının yanağından öperek koluna girdi.
"Senin yanına yakışmaya çalışıyorum prensesim."
Babasının keyfi yerindeydi anlaşılan. Artık eve daha erken geliyor, her geldiğin de annesine çiçek, kendisinde de nutella almayı ihmal etmiyordu. Sanırım annesiyle de aralarında bir problem kalmamıştı. Eskisi gibi yine çok mutlulardı.
"Annen hemen gelemeyecek belli. Gel biz aşağı inelim."
Beraber merdivenlerden inip salona girdiler. Kenan Bey Gramofon'a en çok sevdiği plağı yerleştirdi. Ardından tekrar Ilgın'ın yanına gelerek elini uzattı.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz madam?"
Ilgın babasının uzattığı eli tutarak salonun ortasına doğru ilerledi. Kollarını babasının boynuna doladığında bir kere daha ne kadar şanslı bir kız olduğunu düşündü. Böyle bir ailesi olduğu için şükretmeliydi.
Müzeyyen Senar'ın o güzel sesi odanın içinde yankılanırken Ilgın kendisini şarkının ritmine kaptırmıştı. Türk sanat müziğini küçüklüğünden beri çok severdi. Babasıyla neredeyse her gece açıp dinlerler, bazen de şimdi olduğu gibi beraber dans ederlerdi.
"Fikrimin ince gülü
Kalbimin şen bülbülü
O gün ki gördüm seni,
Yaktın ah yaktın beni...."
Babası şarkıyı mırıldanırken daha sıkı sardı kollarını. Ardından başını omzuna koydu ve içinden "Huzur, beni bırakma.' diye geçirdi. Kahramanı yine yanındaydı. Babası, canı, güvendiği limanı...
"Anneni ilk gördüğüm zaman radyo da bu şarkı çalıyordu. Söylemiştim değil mi bunu sana."
"Defalarca hem de." Babasına bakarak gülümsedi. Annesiyle babasının aşkını bir çok kez dinlemiş ama hiç sıkılmamıştı. Aşk çocuğuydu kendisi. Bunun kadar mükemmel bir şey daha olamazdı.
"Ah ah! Annen aklımı başımdan alırdı her zaman. Öyle bir bakışı vardı ki tamam derdim ben öldüm ve cennetteyim. "
"Annem de senin için aynı şeyi söylüyor. Sizin aşkınızı da kıskanmamak elde değil."
Kenan Bey kahkaha atarak tekrar sarıldı kızına. Bu sefer Ilgın'ı etrafında döndürmeyi de ihmal etmedi. Beraber neşeyle danslarına devam ederken kendilerini izleyen Sinem Hanım'ın farkında değillerdi. Sinem Hanım ise kapının eşiğinde durmuş, dudaklarında beliren gülümsemeyle izliyordu ikiliyi. Ilgın'ın babasına olan düşkünlüğünü biliyordu. Ve aralarında ki bu sevgi kendisini mutlu ediyordu.
Kocasının Ilgın'a olan düşkünlüğü de görülmeye değerdi. Ilgın'ı her zaman başının tacı yapmış, bir dediğini iki etmemişti. Ilgın yıllarca hasretle bekledikleri bebekleriydi.  Mucizenin ta kendisiydi. Onun doğumuyla beraber mutlulukları kat be kat artmıştı. Kocası son bir yıldır eskisi gibi davranmasa da bunu işinin yoğun oluşuna veriyordu Sinem Hanım. Bazen eve o kadar sinirli geldiği oluyordu ki şaşırmadan edemiyordu. Hiç görmediği hallerine şahit oluyordu.  Ağzına içkiyi sürmeyen adam son zamanlarda sürekli sarhoş oluyordu. Ilgın gelene dek bazı geceler eve dahi uğramıyordu. Allah'tan kızı geldiğinden beri toparlamıştı da Ilgın o hallerini görmemişti.
"Meleğim." Kocasının sesiyle kendine geldi.  Tebessüm ederek yanına gelen Kenan Bey'e baktı. Ardından minik elini elleri arasına alarak dudaklarına götürüşünü seyretti. 
"Aaaa, hemen satışa konuldum ama."
Ilgın'ın homurdanmasıyla uzaklaştılar birbirlerinden. Sinem Hanım kızının yanına giderek sıkıca sarıldı ve yanağına şefkatli bir öpücük kondurdu. Ilgın ise halinden bir hayli memnundu.
"Kıskanç kızım benim. Senin yerin bambaşka."
"Tabi ben elin oğluyum ya dışlayın beni anne kız."
"Aman sen eksik kalma hayatım. Ah ben siz çocuklarla ne yapacağım acaba?"
"Bizi çok sevebilirsin annecim. Başka bir şey yapmana gerek yok."
Tatlı didişmeler eşliğin de çıktılar evden. Ilgın kapıda kazulet gibi dikilen iki adama baktı. Hala alışamamıştı bunlara. Ne diye bekliyorlardı ki kapının dibinde. Kimden korunmaları gerekiyordu da bu iki adamı tutmuştu babası? Bu soruyu elbette babasına sormuştu ancak makul bir cevap alamamıştı. Babasının dediği tek şey güvenliğimiz için olmuştu.Kime güvenmiyorlardı acaba?
"Ay Kenan lütfen artık şu adamları gönderir misin? Her gördüğüm de canım sıkılıyor. Zaten bahçe  güvenlik kameralarıyla dolu. Bir de bu adamlara ne gerek var?"
Ilgın annesini onayladığını belli edercesine salladı başını. Bu durumdan kendiside hiç hoşlanmamıştı. Özel koruma demek bir şeylerden korkmaları gerektiğinin işareti gibiydi. Bu da daha çok huzursuz olmasına sebebiyet veriyordu.
"Bayanlar korumalara alışsanız iyi edersiniz.  Hadi şimdi nazlanmayı bırakında arabaya binin."
Arabaya bindiler. Ilgın'ın ilk yaptığı şey arkadan öne doğru uzanarak radyoyu açmak oldu. Ardından tekrar arkasına yaslanarak akıp giden yolu seyretti. İstanbul'u ne de çok özlemişti...
Restorana geldiklerinde Kenan Bey anahtarı valeye verdi. Hep birlikte içeri girdiler. Kenan Bey karşısında ki insanları görünce gülümseyerek onlara doğru yaklaştı.Ilgın ise gördüğü kişilerle olduğu yerde kalakaldı. Nasıl yani??? Babasının bahsettiği ortakları bunlar mıydı?

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin