4.BÖLÜM-Yüreği Kaldırabilir miydi Onu bir daha görmeyi?

5.1K 381 16
                                    


Bir SIR gözlerin. Baktıkça daha bir merak ediyor insan. Merakı arttıkça daha çok bağlanıyor...

Gözlerini kapatır kapatmaz karşısında beliren o adamı nasıl görmezden gelebilirdi? Üzerinde bıraktığı etkiye doğrusu hayret ediyordu. Sadece bir kaç saat gördüğü bir yapancı günlerdir aklından çıkmıyordu. Dikkatini hiç bir şeye veremiyor, ansızın aklına gelen adam yüzünden sürekli gerçek hayattan uzaklaşıyordu. Neydi bu? Onun tarafından büyülenmiş miydi yoksa? Bu durumun mantıklı bir açıklaması olabilir miydi? Hayır! Kesinlikle saçmalıktı düşündüğü şeyler. Bu duygu her neyse gelip geçici olduğu aşikardı. Kaan yüzünden kafası karışıktı bu aralar.O yüzden o adama karşı yakınlık duyuyordu. Bu çok normal bir durumdu. Onu görmediği sürece unutabilir, aptalca atmayı sürdüren kalbi de eski haline dönebilirdi.
Yüzünü kurulayarak çıktı banyodan. Sabah sabah bunca şeyi düşünmek yerine kahvaltı yapmayı tercih etti. Odasından çıkarak merdivenleri sessizce indi. Mutfaktan gelen kokular daha çok acıkmasına neden olmuştu. Annesinin mırıldandığı şarkıyı dinlemeye başladı. Kapıya yaslandı. Kollarını birbirine kenetledikten sonra arkası kendisine dönük annesini izlemeye başladı. Kızaran patatesleri tabağa alıyor bir yandan da şarkıyı mırıldanmaya devam ediyordu. Ilgın seviyordu her sabah aynı manzara ile güne başlamayı. Annesinin saçtığı neşe sayesin de günleri daha bir güzel daha bir enerjik geçiyordu.
Sinem Hanım kızının varlığından habersizce işini yapmaya devam ederken bir anda beline dolanan ellerle irkildi. Ardından yanağına kondurulan o sulu öpücükle gülümseyerek şımarık kızına doğru döndü. Ne de güzel bakıyordu kendisine. Aynı şekilde o da Ilgın'ı öptükten sonra eline aldığı tabağı masaya koydu.
"Günaydın cicişim" dedi Ilgın tabaktan aldığı patates kızartmasını ağzına atarken. Sinem Hanım kızının bu hallerine alışık olduğundan ses etmiyordu artık. Zaten ne derse desin Ilgın aynı şekilde bildiğini okumaya devam ediyordu. Bu kız ne zaman gerçek anlamda büyüyecekti acaba?
"Günaydın şımarık kızım."
Sandalyeyi çekerek oturdu. Masaya kısa bir bakış attı. Yine döktürmüştü annesi. Elinin lezzeti bir yana bir de böyle bir sürü çeşit yapmıyor muydu hayret ediyordu doğrusu. Annesi bu kadar hamaratken kendisinin beceriksiz olması komik değil miydi? Kime çekmişti kim bilir? Annesine çekmediği belliydi. Acaba o yıllardır görmediği meymenetsiz halasına çekmiş olabilir miydi? Babası onun da beceriksiz olduğunu söylemişti. Çekecek onca insan varken neden halasına çekmişti sanki?
Sevmezdi halasını Ilgın. Ona dair hiç iyi anısı olmamıştı. Küçükken yanlarında kalan halasının annesini ne kadar üzdüğünü kendi gözleriyle görmüştü. Her zaman onu küçümsüyor, abisinin neden böyle bir kadınını sevdiğini anlayamadığından yakınıyordu. Annesine söylediği onca kötü sözden sonra o cadı kadını nasıl sevebilirdi ki zaten?
Allah'tan evlenip başka bir şehre taşınmıştı da ailecek huzur bulabilmişlerdi. Onun gittiği günü Ilgın bayram olarak ilan etmiş, yeni elbiselerini bgiyerek evde sevinçle koşuşturmaya başlamıştı. Bunu gören annesi kızının yaptığının doğru olmadığını söylese de gülmekten kendini alıkoyamamıştı.
"Yine hangi anının peşine takılıp uzaklaştın?"
Ilgın annesinin sesiyle kendine geldi. Gülümseyerek baktı kendisini izleyen Sinem Hanım'a. "Hiiiç. Öyle aptalca şeyler işte." diyerek geçiştirdi. Şimdi hiç yoktan halasını hatırlatmaya gerek yoktu. Sinem Hanım üstelemedi. Önemli bir şey olsa kendisine söyleyeceğini biliyordu. Kızıyla arkadaş gibi olduğundan hiçbir şeyini saklamazdı.
"Hadi bakalım git babanı kaldır da kahvaltı yapalım."
"Baş üstüne komutanım." Ilgın yerinden kalkıp koşarak çıktı mutfaktan. En sevdiği şeylerden birisi babasını uyandırmaktı. Odaya girip yatağın başına geldiğin de hafifçe horlayan babasını izlemeye başladı. Aralarına beyazlar karışan saçları, hafifçe çıkan sakalları ve yüzünde ki kırışıklıklarıyla dede olmaya hazırmış gibi duruyordu. Sahi ne de çok yakışırdı babasına dede olmak. Torunuyla oyunlar oynar, birbirinden güzel oyuncaklar alırdı kesin. Yanından ayırmayacağına emindi. Torununu çok seveceğinden de... Ilgın çok isterdi anne olup çocuğunu büyük bir ailenin için de büyütebilmeyi. Annesi gibi sevgi dolu olup, bebeğini bütün kötülüklerden koruyabilmeyi... Kurduğu o güzel hayallerini gerçekleştirmeyi istiyordu istemesine de bütün bunları Kaan ile yapmak istediğinden emin miydi işte orasını kestiremiyordu.
Bu düşünceleri bir yana bırakarak kendisini hızla yatağa attı. Babasının yüzünde daireler çizmeye başladığında Kenan Bey çoktan kıpırdanmaya başlamıştı. Önce ne olduğunu anlamadı. Gözlerini araladığında kızını görünce gülümsedi. Demek yüzünde gezinen farecik kızıydı. Neredeyse her sabah böyle uyandırılsa da bir türlü alışamamıştı.
"Farecik beni uyandırmaya mı gelmiş."
"Yaaaa! Bana farecik demesene." Kenan Bey doğrularak yatağa uzanan kızını koltuk altlarından gıdıklamaya başladı. Ilgın'ın en huylandığı yeriydi koltuk altı. Odanın içi gür kahkahalarla doldu. Ilgın'ın gözlerinden yaşlar akıncaya dek devam etti Kenan Bey. En sonunda kızının nefessiz kaldığını görerek durdu. Ilgın kesik kesik nefesler alarak kendine gelmeye çalıştı.
"Alacağın olsun tatlım ya! Ölüyordum neredeyse."
Surat asmaya çalışan kızına bakarak ufak bir kahkaha attı Kenan Bey. Ardından kızının burnunu hafifçe sıktı. "Ölemezsin prenses. Sana benden önce ölmek yasak unuttun mu?"
Böyle konuları sevmediğinden hızla yataktan kalkarak babasına sarıldı. Sanki onu bırakırsa bir daha dönmeyecekmiş gibi... "Sana da benden izinsiz ölmek yasak tatlım. Hem unutma ki kahramanlar ölmez. Senin beni sonsuza dek koruman gerekiyor."
Tatlı atışmalarına devam ederek çıktılar yatak odasından. Mutfağa girdiklerin de Sinem Hanım kızgın bir şekilde baktı ikiliye.
"Yarım saat oldu neredesiniz?" Kenan Bey karısının dudaklarına kısa bir öpücük kondurduktan sonra sandalyeye oturdu. Ilgın muzipçe gülümserken Sinem Hanım utanmış bir şekilde kızına bakıyordu.
"Sinirlenme hatun. Baba kız biraz azıtalım dedik. Seninki yine farecilik oynadı yüzümde."
"Baba yaaa!"
Sinem Hanım doldurduğu çay bardaklarını masaya yerleştirdikten sonra yerine geçti. "Kızıma laf yok. Benim kızım prenses bir kere babası."
Bu kadar çok sevildiği bilmek Ilgın'a iyi geliyordu. Annesi de babası da el üstünde tutuyorlardı. Belki de şımarık olması bundandı. Hiç susmadı kahvaltı boyunca. Babasına hazırlandıkları gösteriyi anlatıp durdu. Heyecanı sesine yansıyordu. Anlatırken gözleri ışıldıyordu. Kenan Bey kızının anlattıklarını ilgiyle dinlerken, bir yandan da aklına gelen toplantıyı düşünüyordu. Bu sıralar işler iyi gitmiyordu. Sürekli ihale kaybediyorlardı. Neden işler sarpa sarmıştı? Karısına ve biricik kızına belli etmek istemese de keyfi hiç yoktu aslında. Bir yandan Mehmet bir yandan iş onu fazlasıyla bunaltmıştı. Artık ortağından da saklamaya çalıştığı şeylerden de bıkmıştı. Keşke... Kızını ve karısı alıp uzaklara kaçabilseydi. Huzurlu bir hayat istiyordu. Geçmişten ve geçmişi yük gibi taşımasına sebep olan adamlardan olabildiğince uzak bir yerde mutlu bir şekilde yaşamak...
Kahvaltıdan sonra Kenan Bey işe giderken Ilgın'da okul için hazırlanmak üzere odasına geçti. Giydiği hiçbir şeyi beğenmiyordu ilk defa. Ne giyse basit geliyordu. Neden böyle olmuştu? Onu görme ihtimali olduğundan mı güzel görünmeye çalışıyordu? Yok canım! Daha neler! diye geçirdi içinden. Bu saçmalığa son vermek için her zaman ki gibi kot pantolonuyla kalın krem kazağını üzerine geçirdi. Saçlarını balık sırtı ördükten sonra gözlerine hafifçe siyah kalem sürdü. Aynaya baktı. Tatmin olmasa da hiçbir değişiklik yapmadan çantasını ve siyah trençkotunu alarak çıktı odadan.
Evden çıktı. Çalan telefonunu çıkarıp arayana baktı. Aleyna'nın adını görür görmez kalbi hızla atmaya başladı. Sahiden deliriyor olmalıydı. Sakin kalmaya özen göstererek açtı ısrarla çalan telefonu.
"Efendim."
"Bende kapatıyordum neredeyse. İşin mi var? Neden bu kadar geç cevap verdin?"
Arabasına binip tek eliyle kemerini bağladı. "Evden çıkıyordum. Telefon çanta da olunca çıkarmam kolay olmadı."
"Anladım canım. Okula gidiyorsun sanırım. Bende seni yemeğe davet etmek için aramıştım. Kuzey'in dayısı yeni bir mekan açmış, yemekleri muhteşem. Bugün oraya gideceğiz sende gelmelisin."
Ilgın şimdi daha bir heyecanlanmıştı. Demek yemeğe davet ediyorlardı. Oda mı olacaktı? Yüreği kaldırabilir miydi onu bir kere daha görmeyi? O geceden sonra etkisini üzerinden atamamışken kim bilir tekrar görse neler olurdu. Gitmeli miydi? Hayır, gitmesi iyi olmazdı. Tamam, Aleyna ve diğerleriyle oldukça samimiydi ama onu tanımıyordu. Tanımakta istemiyordu. Üzerinde bıraktığı etki hiç hoş değildi. Hem Kaan vardı. Kaan böyle bir şeye asla müsaade etmezdi. O gece Doruğa karşı takındığı tavrı bizzat kendi gözleriyle görmüştü. Belliydi Doruğu sevmediği. Onun hoşlanmadığı bir adamla sıkı fıkı olacak değildi ya.
"Tatlım orada mısın?"
Aleyna'nın sesiyle kendine geldi. "Gelebileceğimi sanmıyorum canım. İnan gösteri yüzünden çok yoğunum şu sıralar. Davetin için çok teşekkür ederim ama başka bir zamana artık."
Öne sürdüğü bahaneler oldukça makuldü. O zaman neden canı sıkılıyordu? Yoksa gitmek mi istiyordu? Hayır hayır! Gitmek demek zulüm dolu saatler geçirmek demekti. Onun o içini eriten bakışlarına katlanamazdı. Böyle bir şeye tekrar müsamaha gösteremezdi.
"İtiraz kabul etmiyorum şekerim. Hem fena mı senin için de değişiklik olur. Kesinlikle yemeğe geliyorsun."
"Aleyna gerçe..."
" Benim şimdi kapatmam gerek. Sana adresi mesaj atarım. Sekizde görüşmek üzere. Öpüldün. "
"Aley..." Kapatmıştı işte. İtirazlarını hiçe saymıştı. Gidemezdi. Buna cesareti yoktu. Ne yapacaktı peki? Arayıp kesin bir dille katılamayacağını söyleseydi? O zaman da ayıp mı olurdu? Net bir şekilde geleceksin demişti. Gitmezse bu sefer onu kırmış olurdu. Gidip yemeğini yer erkenden ayrılırdı. Hem göz göze gelmedikten sonra telaşlanmanın bir anlamı yoktu. Belki de çok abartıyordu. Evet, en iyisi gidip erken ayrılmaktı.
Akşama kadar ne yapacağını, nasıl davranacağını en önemlisi de ne giyeceğini düşünüp durdu. En sonunda okuldan çıkar çıkmaz alış verişe gitmeye karar verdi. Giyebileceği güzel bir kıyafet alsa hiç fena olmazdı. Annesi sanırım haklıydı. Dolabında her zaman özel günler için giyebileceği kıyafetlerin bulunması gerekiyordu. Ve şuana kadar hiç gerek duymadığı topuklu ayakkabıların da...
Alış veriş merkezine geldiğin de Kaan'la karşılaşmayı beklemiyordu. Hadi ama koca İstanbul'a aynı alış veriş merkezine mi gelmişlerdi. Tesadüfün bu kadarı!
"Sevgilim? Neden daha önceden geleceğini haber vermedin? Beraber gelirdik."
Kaan sıkıca sarılınca kendini hızla geri çekti. Sevmiyordu onunla bu kadar yakın olmayı. Sıkıntıyla yüzüne baktı. "Son anda verdiğim bir karardı. Senin ne işin var burada?"
Kaan bir kaç saniyeliğine etrafına bakındı. Ardından tekrar genç kızı buldu gözleri. "Melisa'ya hediyelik bir şeyler bakıyordum."
Anlamsız gözlerle karşısında ki adama baktı Ilgın. Kaan ve hediye almak öyle mi? Ateşi mi vardı yoksa sarhoş muydu? Ne zamandan beri böyle incelikleri düşünür olmuştu? Bunları sormaktan vazgeçip Melisa'ya odaklandı.
"Sahi ne zaman dönecek Melisa? Neredeyse iki yıl oldu görüşmeyeli. Gelsin fena azarlayacağım onu. Ne aradı ne sordu. Kaç kere aradım, bir kere bile geri dönmedi."
Ne kadar da özlemişti oysa ki. Annesinin ölümünden sonra bir daha hiç görmemişti. Son kez cenazede yanında bulunabilmişti. Yere yığılmış toprağa kapanmış bir şekilde sessizce ağlıyordu. Melisa'da kendisi gibi annesine aşırı derece de düşkündü. Onun ölümü genç kızı çok etkilemişti. O yüzden şehir dışına çıktığını duyduğunda kendisini görmeden gittiği için kızamamıştı. Belli ki yalnız kalıp kafa dinlemeye ihtiyacı vardı. İyi de bu çok uzun sürmemiş miydi? Hiç dönmeyecek miydi yoksa?
"Paris'te keyfinin yerinde olduğunu söylüyor. Şimdilik dönmek gibi bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. Seni sürekli soruyor bana ama yoğun olduğundan arayamıyor herhalde. Zaten biz de aydan aya konuşabiliyoruz. Bakarsın düğünümüze gelir."
Ilgın başını sallamakla yetindi. Düğün lafı geçince gerilmişti. Şimdi bunu konuşmak istemiyordu.
"Neyse Kaan benim gitmem gerek."
"Bir dakika sen ne alacaksın?"
"Kendime kıyafet alacağım."
Ilgın daha fazla soru sormasın diye dua ede dursun Kaan yeni sorusunu sormuştu bile. "Hayırdır sevgilim? Sen öyle kolay kolay kendine kıyafet almazdın? Özel bir şey mi var?"
Acaba söylese miydi yemeğe gideceğini? Ya ben de geleceğim derse? En iyisi söylememekti. O zaman da sonradan öğrenirse daha kötü olurdu. Ne yapacağını bir türlü kestiremiyordu.
"Aleyna yemeğe davet etti. Bu akşam oraya gideceğim."
Kaan'ın bakışları bir anda sertleşti. Ilgın bir türlü anlam veremiyordu. Neden bu adam onları sevmiyordu. Bilmediği bir durum mu vardı? Annesine sormuştu ama oda bir şey bilmediği söylemişti.
"Sadece ikiniz mi?"
"Hayır. Diğerleri de olacak. Kaan benim gerçekten gitmem gerek. Geç kalacağım yoksa. Seni ararım."
Yanından geçecekken kolunun sertçe tutulmasıyla olduğu yerde kaldı. Gözlerini tekrar Kaan'a çevirdi. "Ben de geleceğim seninle. Tek başına gitmeni istemiyorum."
Ilgın huzursuz olmuştu. Ne diye gelecekti sanki? Onu davet etmemişlerdi ki. Hem gelirse ortam sürekli gergin olacaktı. Gelmek isteyene gelme de denmezdi. Ne diyecekti şimdi bu adama?
"Kaan, gelmene gerek yok ki. Hem onlardan pek hoşlanmadığının farkındayım."
"Geleceğim dedim Ilgın. Seni evden alırım."
Kolunu bırakıp hızla uzaklaşan adama baktı. Bütün keyfi kaçmıştı. Arayıp gerçekten gitmeyeceğini mi söyleseydi? O zaman da Kaan durumdan şüphelenebilir, kendisi için gitmediğini anlayabilirdi. İsteksizce elbise bakınmaya başladı.Siyah diz kapaklarında biten düz bir elbise alarak çıktı mağazadan. Ayağında bir hayli yabancı duran topuklu ayakkabıyı da aldıktan sonra çıktı alışveriş merkezinden. Arabasına atlayarak eve doğru sürmeye başladı.
İçinden bir his yemeğin bir hayli zorlu geçeceğini söylüyordu. Kaan'ın işinin çıkması için sürekli dua ediyordu. Umarım gelemezdi.
........................................................................
"Kızım Kaan geldi."
Annesinin sesini duyduğun da dudaklarından bir 'Of' çıktı. Çantasını ve trençkotunu alarak çıktı odadan. Merdivenleri inerken annesi de Kaan'da hayranlıkla kendisine bakıyordu.
"Prensesim benim, harika görünüyorsun." Annesine öpücük kondurup Kaan'ın uzattığı eli istemese de tuttu.
"Muhteşem görünüyorsun sevgilim."
"Teşekkürler. Anne erken gelirim beni merak etme."
"Eğlenmene bak bebeğim. Kaan kızıma iyi bak."
"Hiç merak etmeyin Sinem Ablacım, kızınız emin ellerde."
Beraber çıktılar evden. Arabanın önüne gelene dek tutulan eli nihayet serbest bırakılmıştı. Arabaya binip kemerini taktı. Kaan sürekli kendisine bakıyor ne kadar güzel olduğundan bahsediyordu.
"Sürekli böyle giyinmelisin." dediğin de ona aldırış etmeden yola bakmaya devam etti. Bu gece böyle giyinmekle hata ettiğinin yeni yeni farkına varıyordu. Kaan umarım sürekli bu haline hayran kaldığını söylemezdi. Restorana geldiklerin de Kaan anahtarı valeye atarak tekrar Ilgın'ın elini tuttu. Ilgın ise elini Kaan'dan kurtararak koluna girdi.
"Elim terliyor." dediğin de Kaan bunun bir bahane olduğunun farkındaydı. Ses etmedi. Nasıl olsa yakında kendisinin olacaktı. Biraz daha bu nazlanmalarını çekmek sorun değildi. İçeri girdiler. Üzerlerindekileri çıkartarak kapıda bekleyen görevliye verdikten sonra garson eşliğin de masaya doğru ilerlediler. Ilgın masadakileri görünce gülümsedi. Ta ki Dorukla göz göze gelene dek. Göğsü heyecanla inip kalkmaya başladı. Zaten dar olan elbise daha bir darlaşmıştı sanki. Nefesi kesiliyordu. Kalbinin sesi aklına saksafonu getirmişti nedense. Neden bu kadar sesli atıyordu?
Masadakilerin keyfi Kaan'ı görünce kaçmıştı. Batı mırıldandı. "Tek gelmeyecek miydi bu kız?"
"Öyle sanıyordum." dedi Aleyna sıktığı dişleri arasından. Aralarında en sakin olan Doruktu.
"Sakin olun. " dedi karşısında ki kıza bakmaya devam ederken. Onu görünce için de yükselen alev git gide artıyordu. Gözleri çözümü imkansız bir sır gibiydi. Rengi neydi tam olarak? Dünya da böyle bir renk var mıydı? Daha önce kimse de görmediğine yemin edebilirdi.
Güzeldi. Güzelliği başını döndürüyordu. Daha ilk görüşte içinde kuvvetli bir ses onun olması gerektiğini söylemişti. Bu kız... Kendisinin olmalıydı. Ona ait olmalıydı...
Ilgın sakin kalmaya özen göstererek masaya doğru ilerledi. Aleyna gülümseyerek kendisine sarılınca bir nebze de olsa rahatladığını hissetti.
"Hoş geldin canım. Tek geleceğini sanıyordum."
"Ben de öyle sanıyordum." sessizce söylediğinden sadece Aleyna duymuştu. Geri çekilerek arkadaşının yüzüne baktı özür diler mahiyetinde. Ardından diğerleriyle de el sıkıştı. Sıra Doruğa geldiğindeyse tereddütle uzatılan eli sıktı. İşte yine aynısı oluyordu. Ayaklarının bağı çözülmüş gibi hissediyordu. Kirpiklerine dek her yanı soğukta kalmışçasına tir tir titriyordu.
"Çok güzel görünüyorsun." dedi Doruk genç kıza doğru eğilerek. Ilgın ise doğru duyduğuna emin olmaya çalışıyordu. Çok güzel görünüyorsun demişti değil mi? Sahiden de öyle söylemişti. Demek beğenmişti. "Teşekkür ederim" derken sesinin titremesine engel olamamıştı. Eli hala kocaman avucun içindeydi. Zoraki çekti elini. Ardından bir kaç adım uzaklaştı. Kokusu bile başının dönmesine sebep oluyordu. Bütün bunlara nasıl dur diyecekti yarabbi!
Masaya geçtiler. Kaan yine yanına oturmuş sandalyesini Ilgın'ın sandalyesine iyice yaklaştırmıştı. Ilgın karşısında ki adama baktı. Kendisini izlediğini görür görmezde hemen kaçırdı bakışlarını. Kim suç üstü yakalanmıştı? Ona bakan kendisi mi yoksa kendisini izleyen o mu?
"Ee Ilgın görüşemedik sizde ki davetten sonra. Nasıl gidiyor gösteri için çalışmalar?"
Kuzey'e çevirdi bakışlarını. Bu adamı sahiden seviyordu. Samimiyeti, konuşmaları o kadar içten o kadar şefkat doluydu ki insanın kanının kaynaması neredeyse imkansızdı. Abisi olmasını nede çok isterdi.
"Yoğun ama keyifli. Çok az kaldı ve ben gerçekten çok heyecanlıyım."
"En güzel şekilde o günü atlatacağından eminim."
Melih'e teşekkür eden gözlerle baktı. O sırada omzuna değen elle irkildi. Kaan'a baktı anlamsızca.
"Benim sevgilimin başaramayacağı bir iş yoktur."
Neyin gösterisiydi bu? Ne ile övünüyordu? Bu hareketleri hiç hoşuna gitmese de şuanda bir şey diyemiyordu.
"Aa Ilgın biliyor muydun Doruk böyle gösterileri çok sever."
Ilgın Doruğa baktı. Gerçekten sever miydi? Peki davet etse, gel beni izle dese gelir miydi? Orada olmasını çok isterdi. Onu izlemesini, yanında olmasını...
"Hepinizin gelmesini çok isterim. Eğer gelirseniz gerçekten çok mutlu olurum." Bunu Doruğun gözlerinin içine bakarak söylemesi hiçbirinin gözünden kaçmamıştı. Doruk hafifçe gülümsedi.
"Tabi ki de geliriz. Gideriz değil mi beyler?"
"Tabi gideriz. Ilgın'ı o gün yalnız bırakacak değiliz."
Batı'nın söylediğini hepsi onaylamıştı. Kaan bu konuşmalardan oldukça rahatsızdı. Bu adamlarla içli dışlı olmak istemiyordu. Ne gerek vardı bu kadar çok hayatlarına girmelerine! Yemek boyunca kimse çok konuşmadı. Doruk gözlerini Ilgın'dan ayırmıyor, Ilgın ise hissettiği bu bakışlar yüzünden yemek dahi yiyemiyordu. Sadece serinlemek için sürekli su içmek zorunda kalmıştı. İzin isteyip lavaboya gitti. Elini yüzünü bol suyla yıkayarak rahatlamaya çalıştı. Aynada ki görüntüsüne baktı. Yüzü domates gibi kızarmıştı. Rezillik! Gece boyunca kızarık yüzüne mi bakmıştı bu adam? Üstüne başına çeki düzen vererek dışarı çıktı. Kapının önünde Doruğu görmeyi beklemiyor olsa gerek dudakları şaşkınlıkla aralandı. Ne yapıyordu burada?Kendisini mi bekliyordu?
"Seni bekliyordum." Ilgın'ın dudakları biraz daha aralandı. "Beni mi?" diye sordu tescillemek istercesine.
Doruk bir adım daha atarak iyice yaklaştı. Ilgın kapalı olan kapıya yaslandı anı bir refleksle. Bu kadar yakın olmak hiç iyi değildi. Hem neden böyle bakıyordu? İçini eritircesine...
"Bir şey mi oldu?" diye sordu genç kız. Doruk artık konuşması gerektiğini fark ederek konuya girdi.
"Aleyna... İki gün sonra doğum günü var ve biz erkekler bilirsin sürpriz işlerinden pek anlamayız. Bu konuda bize yardım edebileceğini düşündük." deyince Ilgın neşeyle başını salladı. Demek Aleyna'nın doğum günüydü.
"Tabi ki de yardımcı olurum. Aleyna için harika bir doğum günü partisi yapabiliriz."
"Bunu duyduğuma sevindim. O zaman yarın buluşup neler yapabileceğimizi konuşuruz."
Kafasını salladı. Yarın buluşma fikri yeniden heyecanlanmasına sebep olmuştu. Doruk genç kızın yüzüne doğru eğilerek önüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Ardından tebessüm ederek son sözlerini söyledi.
"Utandığında daha bir büyüleyici görünüyormuşsun." Arkasını dönerek içeri geçti. Genç kız ise sıkıca kapının elçeğini tuttu. Düşmemek için sabit kalmaya çalışıyordu. Bu adam... Kendisini ne hale sokmuştu böyle?




FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin