20.BÖLÜM- Affetme Beni

4.7K 361 44
                                    


Sinem Hanım elindeki anahtarlara kısa bir bakış attıktan sonra birini cebine koydu ve diğerini yine kocasının cüzdanına yerleştirdi. Sabah erkenden şoförleri Hasan'a anahtarı çoğaltmasını ve bunu kimseye söylememesini söylemişti. Şimdi kocası evde yokken rahatlıkla bakabilecekti o odaya. Peki bunu sahiden istiyor muydu? Sahiden de kendisini bekleyen gerçeklere hazır mıydı? Yüzleşebilir miydi? Bilmiyordu. Aklı, duyguları karman çormandı. Tek bildiği sonu ne olursa olsun gerçekleri öğrenmek zorunda olduğuydu.


Odadan çıkıp mutfağa gitti ve hazır olan kahvaltı masasına baktı. Belli ki Ilgın çıkmadan önce hazırlamıştı. Gülümsedi. Ne olursa olsun kendisini düşünüyordu kızı. Peki ya kendisi? Ilgın iki gün sonra evlenecekti. Kendisi Ilgın'ın heyecanını, mutluluğunu yeteri kadar paylaşabiliyor muydu? Mutfaktan ayrılıp tekrar yukarıya çıktı ve Ilgın'ın odasına girdi. Asılı olan gelinliğe baktı. Kızı bu gelinliğin içinde masal perisi gibi görünecekti. Buna emindi. Sadece iki gün sonra... Kızı artık bu odada olmayacak, başka bir evde başka insanlarla olacaktı. Kendi ailesi olacaktı. Belki de çocukları. Bunlar içine mutluluk katsa da daha şimdiden kızını özlediğini hissediyordu. Sahi Ilgın olmadan bu evde yaşayabilir miydi? Sadece birkaç sene ondan uzak kaldığında bile ne kadar zorluk çekmişti. Şimdi bir ömür kızından ayrı olmaya dayanabilir miydi? Ama olsundu. O mutlu olduğu sürece kendisi her zorluğa göğüs gerebilirdi.


Birçok düşünce eşliğinde kocası ile kahvaltıyı yaptıktan sonra kocasını uğurladı. Pencereden arabaya binip uzaklaşmasını seyretti. Ardından vakit kaybetmeden odaya doğru ilerledi. Anahtarı cebinden çıkarıp kapıyı açtı. Önce etrafa göz gezdirdi. Sonra dinlediklerini hatırlamaya çalıştı. Ağır adımlarla kitaplığa doğru ilerledi. Kalbi yine delicesine atıyor, elleri titriyordu. Kocasının tarif ettiği gibi kitaplığın sol üst köşesine ilerledi. Ansiklopediyi oradan çıkarıp parmaklarıyla deliği aradı ve çok geçmeden hissettiği boşlukta duraksadı. Deliğin içinde bulduğu küçük anahtarı alarak ansiklopediyi yerine bıraktı. Anahtara boş gözlerle bakıyordu.


Sanki elindeki anahtar kendisine her şeyi açıklayabilirmiş gibi...


Sanki bütün gerçekler bu küçük anahtarla açığa çıkabilirmiş gibi...


Yine tüm yavaşlığıyla kitaplığın en sağına ilerledi ve yere çömeldi. Kitapların hepsini çıkarttıktan sonra boşluğu gördü. Elini boşluktan içeri sokar sokmaz kutuyu buldu ve çıkardı. Şimdi elinde küçük bakır renginde bir kutu bulunuyordu. Kutuya bir süre daha baktıktan sonra anahtarı deliğe soktu ve açtı. Derin bir nefes çekti içine. Ardından kutunun kapağını açtı. Çatık kaşlarıyla içindekilere baktı. İki tane zarf vardı. Çömeldiği yerden kalkıp masanın yanına geldi ve sandalyeye oturarak elindekini masanın üzerine bıraktı. İşte şimdi gerçekler tam karşısında duruyordu. Zarflardan birini alarak arkasına baktı. AŞKIM yazıyordu. Diğer zarfın arkasına baktığında onda da PRENSESİM yazdığını gördü. Biri kendinin diğeri ise Ilgın'ındı. Peki ne yazıyordu içlerinde?


İlk önce kendininkini açmak istese de cesaret edemedi ve Ilgın'ınkini açtı. Arkasına yaslanarak yazılanları okumaya başladı.




Meleğim,


Bana verilen en güzel hediye, tek doğrum, gerçeğim ve yaptığım en iyi şey...


Seni ellerime aldığım an daha dün gibi aklımda. Nasıl unutabilirim ki o muhteşem günü. İçime çektiğim mucizevi kokunu... Ve o an anladım senden asla vazgeçemeyeceğimi.Babalık denen şeyin ne kadarda özel bir his olduğunu...


Sen, annen ve bana yılların ardından verilen en güzel hediyeydin bebeğim. Çok bekledik gelmeni. Gelip ufak dünyamızı aydınlatmanı. Ve sen geldiğinde biz gerçek bir aile olabildik. Yarım kalan ne varsa seninle tam oldu. Aşkımız seninle daha da arttı. O sessiz evin neşe kaynağı olup çıktın. Senden biran bile uzak kalmak istemiyorduk. Her anında yanında olmak için can atar olmuştuk...

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin