-46-

14K 898 277
                                    

Resmen içimdeki yazma isteği bitmiyor arkadaşlar! Biri beni durdursun, cidden. Sizi azıcık bekletmem gerek ama yapamıyorum ki. Elimde olsa her dakika bölüm atacağım, o derece. 

Neyse defolun okuyun. Gife de çok bakmayın, ölürsünüz maazallah...

*

"Calum!" Elimdeki kalemi sinirle yere fırlattım. "Beni dinlemiyorsun."

"Evet, seni dinlemiyorum," diye onayladı. Yanağını yumruk yaptığı eline dayamış bana bakıyordu. "Seni izliyorum."

Konuşmak için ağzımı araladım ama hiçbir şey söyleyemedim. Çünkü söyleyecek bir şey yoktu. Yanaklarımın ısındığını hissettim. Gözlerimi kaçırdım.

Calum kıkırdadı. "Çok güzelsin."

Bunun beni daha çok utandıracağını biliyordu. Oturduğum sandalyeden kalktım ve yerdeki çantamı alıp omzuma taktım. "Ben gidiyorum. Sana biyolojide başarılar. Zaten beni dinlemeyeceğin de..."

Devam edemedim. Calum da benim gibi ayağa kalkmış, dibimde bitmişti çünkü. Bedeninden yayılan sıcaklık dalgası benimkine çarpıyor, ortamı daha da sıcaklaştırıyordu. Bayılmak üzereydim. Onunla çok kez bu şekilde burun buruna durmuştuk, ama heyecanım azalması gereken yerde, her seferinde daha da artıyordu. Bu beni sinir ediyordu. Ona olan hislerimden nefret ediyordum.

"Bence üreme kısmına geçme vakti geldi."

Elini belime yerleştirdi ve beni kendine çekti. Bedenlerimiz birleşti ve nefes almak daha zor bir hale geldi.

"Üreme sonucu meydana gelen bireyler sana benzeyebilir Cal." Yutkundum. "Bunun olmasını istemem."

"Haklısın." Burnunu burnuma sürttü. "Benimle bile baş edemiyorken, benden bir tane daha seni zorlar."

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Kıpırdamadı. Kıpırdamadım. Sonra dudaklarımı hareket ettirdim. Omzumdaki çanta yere düştü. Calum'ın belimi tutuşu sertleşti ve dudaklarım dudaklarının üstünde durgun bir denizdeki yelkenli gibi hareket etti.

Sonra fırtına çıktı. Yelkenli yolunu kaybetti ve uçsuz bucaksız denizde kayboldu.

Calum elini tişörtümün içine sokarken, dudaklarımızı anlığına ayırdı. "Belki sana benzer."

Onu bir kez öpüp geri çekildim. "Ne?"

Beni sertçe öptü. Elini çıplak tenimde usulca gezdirdi. Dudaklarımızı tekrar ayırdığında nefes nefeseydi.

"Çocuk," dedi. "Belki sana benzer."

Kollarımı boynuna doladım ve kıkırdadım. Bir şey söylemeden onu öpmeye devam ettim. Dudakları yumuşacıktı. Büyük ihtimalle, öpüştüğümüzden dolayı şu an her zaman olduğundan daha pembe gözüküyordu. Öpüşmeyi bölecek kadar cesur olsam, nasıl göründüğüne bakardım.

Calum daha da edepsizleşmeye başladığında, öpücük de sert ve yakıcı olmaya başlamıştı. Calum'ın ellerinin izlediği yolu takip etmeyi, elini tişörtümün içine soktuğu andan itibaren bırakmıştım. Bense sadece bunun tadını çıkarıyordum. O çok güzeldi. Ve benimleydi.

Aramızdaki bütün tutku ve şehvet Luke'un sesini duymamızla tuzla buz oldu.

"Calum ben geldim!" diyerek daldı Luke içeri. Tabii bizi birbirimize dolanmış bir şekilde, ortada dikilirken gördüğünden dolayı anlık bir şok yaşadı. Durdu ve durumu anlamaya çalıştı. Anladığında ise ağzından tek bir kelime döküldü. "Hassiktir."

Ardından gözlerini kapattı ve arkasına döndü. "Özür dilerim Calum. Özür dilerim, özür dilerim."

Sonraki bir saat ise, Calum'ın Luke'u yakalayıp dövmeye çalışması ve bir yandan da annesine durumu açıklaması, pardon, açıklayamamasıyla geçti.

Aston Martin // hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin