-19-

16K 960 278
                                    

Bölüm Mathilda'dan...

*

Calum'ın evlerinin önüne geldiğimde, tedirgindim. Benimle Aston Martin'de sevişme hayalleri kuran, kıskanan ama değersiz olduğumu söyleyen, beni her seferinde yıkan ama onarmayı başaran salağın evinin önünde olmamam gerektiğini biliyordum. Ondan uzak durmalı, hatta arkama bakmadan kaçmalıydım. Yapamıyordum. Onsuz olmuyordu. Olmazdı. Beni nasıl bu denli etkisi altına aldığını bile anlayamazken, onsuz yapamıyor olmamın pek şaşırtıcı olduğunu söyleyemezdim sanırım.

Elimi, kapıyı çalmak için havaya kaldırdım, ama elim kapıyı çalmak yerine havada asılı kaldı. Calum'ın mesajları beni kapısının önüne getirebilecek kadar etkilemiş olmasına rağmen, kapıyı çalmam için itici bir güç oluşturmuyordu. Mantıklı yanım stres eşliğinde açığa çıkmıştı. Burada olmamalıydım. Pişman olacağım bir şey yapmadan gitmem gerekiyordu.

Kapıyı çalmak üzere kaldırdığım elimi indirdim. Tam geri dönecektim ki, kapı birden açıldı. Karşıma, her zamanki dağınık ve güzel saçlarıyla duran Calum Hood'un çıkması birkaç saniye aldı. Salaştı ve mükemmeldi. Yüzünde hoş bir gülümseme olmasına rağmen, bana imalı bakışlar atıyordu. "Geri dönmeyi düşünmüyordun herhalde, Milner?"

"Aslında," dedim arkamı dönmeye hazırlanarak. "Geri döneceğim."

Arkamı dönüp oradan uzaklaşacaktım ki, kolumu yakalayıp beni evin içine çekti. Kapıyı da anında arkamızdan kapattı. "Ah, hayır. Benden kaçamazsın."

Ofladım. "Senden kaçmıyorum Calum."

Kollarını göğsünde birleştirdi ve duvara yaslandı. "Beni tahrik etme düşüncesinden hoşlandığın için buraya geldin. Tahrik etmeden gidebileceğini kim söyledi?"

Utanarak yüzümü eğdim. Bunun olacağını biliyordum. Tam bir aptaldım gerçekten.

Kıkırdadı. Onun kıkırdamasına bayılıyordum. Aslında, ben onunla ilgili her şeye bayılıyordum. Böyle hissediyor olmaktan nefret ediyordum.

"Kızardın." İnledi. "Ah, keşke seni altıma almanın kolay bir yolu olsa!"

"Benimle sadece o şekilde ilgilendiğin için üzülmeli miyim?" diye sordum tiksinti dolu bir ifadeyle. Gözlerinin içine baktım ve karanlık beni içine aldı. Onun gözleri hep çok karanlık ve sıcaktı.

"Seninle ne şekilde ilgilenmemi istiyorsun?" Kaşlarını çatmıştı. "Ah, Milner. Yoksa sana çaresizce âşık olmamı mı istiyorsun?"

Tamam, bu kesinlikle beklediğim bir tepki değildi.

Yüzüne öyle bir bakış attım ki, yüzündeki beliren ifadeden benden korkmuş olabileceği sonucunu çıkardım. Ama sonrasında umursamaz, kendini beğenmiş kişiliğine geri döndü. "Hiçbir kızla, onları becermenin ötesinde bir şey düşlemiyorum. Sana diğer kızlardan daha farklı davranıyor olabilirim, bu seni yanıltmasın."

Gözlerimi kısıp yüzüne baktım. Beni kırıyordu. Yine de elimden geldiğince ona yansıtmadım. O da kırıcı sözlerini sıralamaya devam etti.

"Sana olan ilgimi yanlış yorumlama sakın. Diğerlerinden farklı değilsin."

Bu, ona beni kırabilmesi için verdiğim son fırsattı. Öfkeliydim ve akıl almaz derecede üzgündüm. Onunla karşı karşıyayken bir şey diyemeyecek, kendimi savunamayacak kadar güçsüzdüm. Böyle olmak beni haddinden fazla yoruyordu.

Her şeye rağmen en güçlü ifademi takınıp, dimdik durdum. O durumda söyleyebileceğim tek bir şey vardı, ben de onu söyledim. "Lütfen, benimle bir daha konuşma ya da bana mesaj atma."

Dışarı çıkmak için kapıya yöneldiğimde, derinden gelen sesi beni durdurdu. "Sana mesaj atacağımı biliyorsun. Hep atarım."

Ona döndüm ve gözlerinin içine bakıp kayboldum. "Umarım bir gün becerdiğin tüm kızlar seni sikerler Calum. Umarım..."

Kayıtsızca konuştu. "Öyle bir şey olmadan önce listeme seni de eklemek isterim."

Yutkundum. "Benden uzak dur."

Ve kendimi dışarı atıp eve gidene ve evde, gözyaşlarımda boğuluncaya dek ağladım.

Aston Martin // hoodDonde viven las historias. Descúbrelo ahora