Kırk Sekizinci Bölüm/ Bir Devir Bitti

276 30 85
                                    

Camı kapatıp üstünü örttüm. Duşa girip çıktım ve pijamalarımı giyip yatağa geçtim. Çoktan uykuya dalmış olan Ahmet'in göğüsne yaklaşıp uyumaya başladım.
--------------------

Bugün asıl büyük gündü. Düğün günü.

Sabah her zamanki rutinleri bitirdikten sonra hazırlanmaya geçmiştik. Kuaföre gidildikten sonra gelin alma olacağı için eve geri döndük.

Sıla ciddi anlamda bir prenses gibi olmuştu. Saçları salık bir model çalışılmıştı. Gelinliği dün giydiği kıyafete kıyasla daha az kabarıktı. Her yeri parlıyordu ve ağır olduğu dışarıdan bile anlaşılıyordu. Ama hem çok yakışmıştı hem de Sıla çok beğenmişti.

Makyajı da ne çok abartılı ne de çok sade kalmıştı. Yakın akrabalar eve gelmeye başladığında bahçeyi onlara açmıştık.Kucağımdaki Farah kalabalıktan ve her gelenin sevmeyi istemesinden aşırı bunalmıştı ve ağlıyordu. Yanımdan geçen Mert'i tutup durdurdum.

"Mert dur. Farah içeride çok bunaldı. Benim işim var.Al bahçeye çıkart Ahmet oradaydı." dediğimde memnuniyetle Farah'ı aldı ve bahçeye geçti. Makyajımı kontrol edip Sıla'nın yanına geçtim. Bugün düne kıyasla daha panikti.

"Heh, Feride makyajımda bir bozulma yok değil mi?" kuaförden sonra çekime gidip gelmişlerdi. Farah bugün huzursuz olduğu için ben gidememiştim.

"Yok güzelim, gayet güzelsin." dediğimde derin bir nefes aldı. "Oh, tamam." Odadaki diğer kızlara baktım. Hepsi hazırdı. Benim elbisem lila rengindeydi.Yaka kısımında beyaz çiçekler vardı ve omzu açık bir modeldi. Belden oturtmalı eteği ise uzundu ama ayaklarıma dolanacak kadar değildi.

Ayrıca kolumu çıkarttığımda Farah'ı çok rahat emzirebiliyordum.

Kızlarla beraber Sıla'yla ilgilenmeye başladık. Her şeyi mükemmel gözüküyordu.

İçeri annesi geldiğinde ona fırsat verdik. Önce sarıldılar. Sonra annesi çantasından bir kutu çıkarttı.

"O gün geldi küçük hanım." dediğinde Sıla'nın gülümsediğini gördüm. Tekrar gözlerim kutuya döndü.

"Çocukluğundan beri benden almak için kırk takla attığın o broşu sonunda alabilirsin." dediğinde kutudan güzel incili bir broştu bu. İnciler çiçek demeti gibi dağılırken incilerin sapı ve onları bir arada tutan kısım pırlantadandı.

Sıla gözleri parlayarak broşa bakıyordu. Annesi yakasına takarken, "Anneannenden bana, benden de sana kaldı, sen de kızına takarsın." dediğinde gülümsedim. Bana kayınvalidesinin taktığı gerdanlığı, kızına ise kendi annesinin taktığı broşu hediye etmişti. Sıla elini öptüğünde tekrar sarıldılar. İkisi de kendini zor tutuyordu. Başlamıştı bizim mesai.

"Anne kuşağı kim takacak?" diye sordum. Korkuyordum çünkü Ahmet takarken ne yaşanacaktı kestiremiyordum.

"Babası takar. Olmazsa Ahmet." dediğinde başımı salladım. Annesi makyajını düzeltmek için aynaya döndüğünde Sıla da gözlerini kuruluyordu. Dışarıdan korna sesleri ve davul zurna çalmaya başladığında önce gelişlerini izledik.

Onlar kapının önünden bahçeye geçtiklerinde oynamaya başladılar. Çekmeceden çıkarttığım kırmızı duvağı başına örttüğümde ağlamamak için nefesimi tutuyordum. İçeri babası, annesi ve en son kucağında Farah'la Ahmet girdiğinde ardından Mert ve diğer yakınlarımız girdi. Babasının elinde kırmızı bir kurdele vardı. O an gelmişti. Önce annesinin elini öptü ve tekrar sarıldılar. Sonra abisi yanına geldiğinde duvağın altından ona baktığını fark ettim. Gözlerim dolmuş, taşmıştı bile. Farah'ı kucağıma aldım. Ahmet elini öptürmek yerine tutup sarıldığında odadaki herkes kaçamak bakışlar atıyordu. Çünkü herkesin gözü yaşlıydı. Başımı camdan dışarı çevirirken gözlerimi kuruladım. İkisi ayrıldığında sıra o büyük andaydı.

Ateş Hattı-AhFer-Where stories live. Discover now