Yirmi Altıncı Bölüm/Düğün

469 29 68
                                    

Ahmet de, "Yürü be Fatma ben arkandayım! Ben diyecektim ama mağara adamı ilan edilirim diye diyemedim." dediğinde hepimizi güldürmüştü.

Onlar gittiğinde biz de kapıyı camı kilitleyip yattık.
--------------

Aradan 10 ay geçmiştir. Aylardan mayıs, günlerden Fatma ve Emre'nin düğün günüdür.

"Feride! Makyajımı kontrol eder misin?"

Elimdeki davetli listesinin kontrolünü anneme bırakıp gelin odasına girdim.

"Geldim abla geldim, ne oldu?"

"Makyajım ne alemde?"  diye sordu yüzüne bakabilmem için başını sağa sola çevirirken.

Yaklaşıp eyelinerını düzelttim. "Heh şimdi oldu." diyerek bir adım uzaklaştım. "Ay çok güzel oldun ya." dedikten sonra ellerimle ağzımı kapattım. Şaka maka evleniyordu.

"Sende çok güzel oldun canım benim." dedi. Aynada kendimi süzdüm. Gelinin kız kardeşi olma görevini üstlenmiştim. Siyah bir abiye giymiştim. Göğüs dekoltesi vardı ve Ahmet'i zor ikna ettiğim bacak yırtmacı. Boynumda Ahmet'in aldığı bir kolye, kolumda bilekliklerim ve küpelerim vardı. Saçımı salmıştım ve önden hafif kavis vererek çoğunluğunu sağ tarafıma almıştım saçımın.

Makyajım da çok abartılı değildi. Annem içeri girdiğinde ikimizi süzdü.

"Ay benin prenseslerime bakın." dedi, duygulanmıştı.

"Ya anne!" diyerek ikimiz de ona sarıldık.

Ablamın gelinliği de çok güzeldi. Hafig kabarık ve derin bir göğüs dekoltesi vardı. Eteği kabarık olmadığı için güpür detayları vardı. Annemin zoruyla duvak takmıştı. Saçları da ensesinden topuz yaptırmış ve bir de taç takmıştı.

Kapı tıklatıldığında gidip hafifçe araladım. Sıla gelmişti.

"Ben geldim!" diyerek içeri girdi. O da kırmızı bir elbise almıştı. Kalem etek şeklinde dizine kadar geliyordu. Elbisesine uygun siyah ama pırlanta detayları olan bir ayakkabı giymişti. Saçlarını da kalın maşa yapıp hafif çarpıcı bir makyaj yapmıştı.

"Hoş geldin Sıloş, çok güzelsin." dedim gülümseyerek.

"Hoş buldum aşkım, sende öylesin. Abim kapıda bu arada." dedi. Başımı sallayıp annemlere ben geliyorum dedikten sonra odadan çıktım. Ahmet biraz ileride telefonla konuşuyordu. Eli cebindeydi bir ileri bir geri gidiyordu ama henüz beni görmemişti. Ona yaklaştığım esnada arkasını döndü.

İkimiz de göz göze geldiğimizde gülümsedim. Birbirimizi süzdük. Dediğim gibi giyinmişti. Siyah gömlek, siyah ceket, kumaş pantolon. Saçlarını yapmış, tıraş olmuştu.

Tek eli cebindeyken telefona doğru, "Ben seni arayacağım." dedi ve kapattı. Tam karşısına geldiğimde yutkundu. "Kızım bu ne güzellik?" dedi zorla.

Çevreyi kolaçan edip ben de yakasını düzelttim.

"Asıl bu ne yakışıklılık beyefendi?"  dedim sesime yüklenen cilveyle.

"Harbi çok güzel olmuşsun, sen çıkmasan salona olur mu?" dediğinde güldüm.

"Saçmalama istersen?" derken hala ellerim yakasındaydı. Bir eli belimi bulduğunda, diğer eli hala cebindeydi.

"Bu güzelliği sadece ben görmek istiyor olamam mı?" dediğinde gülümsemem derinleşti.

"Güzele bakmak sevaptır, insanları neden sevaptan mahrum bırakıyorsun?" dedim yalancı bir kızgınlıkla.

Ateş Hattı-AhFer-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin