39

121 16 205
                                    

Otuz dokuzuncu bölüm

Ya düşlerinin peşine düşmeyi seçersin, ya da olanları kabullenmeyi. İyikilerinle güçlenir, keşkelerinle tükenirsin! Karar senin. - Bukowski

İyi okumalaaaarr :)
Bu bölümü bitirdikten sonra sizleri Instagram hesabımızdaki (@ozgurlugeasikgokyuzu) soru-cevap etkileşimine bekliyorum, eminim soracağınız sorular olacaktır...

***

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Didar. "Çok şey demek istedim, sen hangisini anlarsan." dedim karşılık olarak. Bakışlarında şüphe vardı ama ihtimal veremiyordu, ne kadar şey bildiğimi tartıyordu belki de kafasında.

"Sana açıklama yapmak zorunda olmadığımı söylemiştim ama belli ki cevabını alana kadar rahat bırakmayacaksın beni," dediğinde kafamı sallayarak onu onayladım.

"Akrep ve kaplumbağa hikayesini biliyor musun?" diye sorunca kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne alaka şu an?" dedim istemsizce. Göle doğru çevirdi bakışlarını, hafif gülümser gibi oldu. Ardından çizdiği resmiyle ilgilenmeye başladı, elinde renkli kalemler vardı.

"Gölün bir ucundan karşısına geçmek zorunda olan akrep, kaplumbağanın üstünde gidebilmek için ondan yardım ister ama kaplumbağa başta reddeder. 'Sen beni sokarsın, götüremem' der ama akrep onu ikna eder ve karşıya geçmek için göl kenarına ilerlerler." dediği sırada gölü izliyordum.

Beni oyalamaya mı çalışıyordu yoksa anlatmak istediği şeyler mi vardı, çözememiştim.

"Kaplumbağa gölde yüzerken sırtında da akrep vardır ama çok geçmeden, daha yolun yarısına bile gelmemişken akrep kaplumbağayı sokar. Kaplumbağa acı içinde sorar, 'Neden, hani yapmayacağına söz vermiştin? Şimdi ikimiz de batacağız,' deyince akrep cevaplar. 'Elimde değil, doğamda var sokmak.' dedikten sonra ikisi de batar. Kaplumbağa zehirden ölmüştür, akrep ise hırsına yenilmiştir." dedikten sonra durdu ve bana baktı.

Anlamamı beklediği şeyi anlamamıştım, bu yüzden yüzümü buruşturarak ona döndüm.

"Çok saçma, akrepler suda yaşayabilir ki. İstese geçerdi kendi," dediğimde güler gibi oldu. "İşin civcivi de burası zaten, her sorunun birden fazla çözüm yolu vardır. Ölümden başka her derde deva var," deyince ifademi değiştirmedim.

"Yine de hala çok saçma olduğunu düşünüyorum, ne anlatmak istedin bana şimdi?" dediğimde göz ucuyla bana baktı ve resmine devam etti.

"Kardeşimi seviyor musun?" diye sorunca hala olayı anlamasam da "Evet," diye yanıtladım düşünmeden. Dudağının kenarıyla gülümsedi, artık sinirlenmeye başlamıştım.

"Bu hikayede akrep sensin, Gökyüzü. Zamanı gelecek, sen de zehirlemek isteyeceksin. İstersen akrep gibi kendin geçebilirsin karşıya, sevgiyi tercih edebilirsin." dedikten sonra çizdiği kağıdı defterinden kopardı ve kucağıma bıraktı.

"Ama sen zehirlemeyi tercih edeceksin, neden biliyor musun?" derken ayaklandı ve bana son kez uzun uzun baktı.

"Çünkü doğanda var," dedi ve başka bir şey söylemeden ayrıldı yanımdan. Adımları uzaklaşırken şaşkınlık içinde kucağımdaki kağıda baktım, bana anlatmak istediği şeyi anlasam da yine ve yine nedenini çözememiştim.

Resimde gün batıyordu, bir göl kenarı çizmişti. Bir tarafı rengarenk çiçeklerle doluydu, diğer tarafı ise kara kalemle çizmişti. Koca koca çam ağaçları vardı, mezarlığa benziyordu.

Ama asıl şaşırdığım detay bunlar değildi, gölün içi kan kırmızısıydı ve yüzeyde sadece akrep vardı.

Tüylerim ürperirken sertçe yutkundum ve Didar'ın arkasından baktım, zihninin içi çok korkunçtu.

Özgürlüğe Aşık GökyüzüWhere stories live. Discover now